... Öyle derin yaralarım var ki geçmişimde. Ben her gün acılar içinde yaşıyorum. Ruhumla bir bütün olmuşçasına sanki her gün daha da derine gömülüyorum. Hangi tarafından tutarsam tutayım, yine geçmişe yeniliyorum. Bir saplantı mıdır bu? Ya da artık benden bir parça mı? Benden istediği ne, hiç bilmiyorum. Kaybediyorum, her şeyi, en çokta kendimi. Ruhumu şeytana satmak istiyorum. Sadece o ne derse onu yapmak istiyorum. Bu ağır yükten kurtulmak istiyorum. O kadar derinde saklıyım ki, oraya inmeye cesareti olan yok.
...
Kimse benim gibi değil! Olmayanı arıyorum. Yalan, her şey yalan işte, biliyorum. Her şey yalan olmak için var olmuş sanki. Ya da yalanların ve yalancıların toplanma kampı burası. Hiç kimse beni sevmiyor aslında. Herkesin nefret ettiğiyim. Ya benim nefret ettiklerim? Ya her defasında nefretime yenildiklerim? Günler gibi, nefret tohumları ekiyorum toprağıma. Herkesten, her şeyden nefret ediyorum! Haykırıyorum. Yoruluyorum, her geçen gün daha da çok. Ölürcesine yaşıyorum her günü. Yıkık, viran olmuş şehirler gibiyim. Kaybolmuşluğum çok. Ama kalkıp da doğrulamıyorum. Kırık hayallerimin kırıkları batıyor canıma. Kıyıyor, en sevdiğin yanıma. Sen solumdasın. Ama hiçbir şey yolunda değil. Kanıyorum hem de oluk oluk, hepsi sana...
07.08.2020
A.U
“ Güzellik ve onu görebilecek gözler var oldukça kimse Eros’tan kaçamamıştır, kaçamayacaktır. ” -Longos
1. Giriş:
Bu yazı yalnızca kitaba dair değildir. Yazarın hayatı hakkındaki söylentilere, kitabın yazıldığı döneme ve dünyaya ilişkin bilgilere, öykünün esin kaynaklarına, kendisinden sonra kimleri etkilediği ve nelere ilham olduğuna dair
Ilya Ehrenburg ünlü Sovyet yazarı, gazeteci ve eylem adamı, SSCB 3. ve 4. dönem milletvekili. Kiev’de Yahudi ailesinin oğlu olarak dünyaya geldi. Devrim olaylarına ilgi duyarak 1905-‘07 yıllarında Bolşevik yeraltı örgütlerinin çalışmalarına katıldı. 1908 yılında tutuklandı. Aynı yıl Fransa’ya iltica etti. 1910 yılında Paris’te dekadan etkilerin görüldüğü
Albaya Mektup Yok yazardan uzun bir süre sonra okuduğum ikinci eser. En uzun öykülerinden biri olan bu eser; ülkesi uğruna savaşarak yaptığı hizmetlerin karşılıksız kaldığını anlayan, emekliye ayrılmış yaşlı bir askerin öyküsünü okura sunuyor. Kısa bir novella olsa da, öykünün içeriği okuru düşündüren, güldüren, üzen ve heyecanlandıran bir anlatıma sahip
Bazen kendimi geceye hükmeder gibi hissediyorum. Sigaram bir yandan yanarken bir yandan kahvemin kokusu burnuma geliyor. Havaya bakıyorum kapkaranlık olmuş kasvet dolu etraf. İyice sıkışmış hissediyorum geceye, zindana hapis olmuşcasına susuyorum. Eskiler üstüme bir yük gibi çökmüş sanki, yürüdüğüm sokaklar eskisi gibi gelmiyor bana. Ağır ağır ölüyor günler, ağır ağır ölüyorum bu gecede…
emre|puzo.
"Büyümüştüm artık. Bu sefer ben de gidecektim. Arkadaşlarım sürekli gidiyordu.
Mahallede toplandığımızda önceki günkü maceralarını ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Onları hayranlıkla dinliyor ve çok kıskanıyordum. Bizimkilerden izin istesem yine vermeyeceklerdi. Ama kararlıydım. Gidecektim.
Akşam elimde bir poşet balıkla geldiğimde birden yumuşayıp kızmayacaklardı. Hatta, “Oğlumuz büyümüş de eve balık getiriyor," diyeceklerdi.”
Özgür Yılmaz anların, sahnelerin öykülerini tanığı olmuşcasına anlatıyor Asil Adam’da. Mahallesini kurmuş, işleyişe karışmıyor, müdahil olmuyor. Seyretmekten yorgun düştüğünde araya giriyor. Hayvanlar ve nesneler de eşlik ediyor bu şölen havasına. Güldüğünüz şeyler, üzüldüğünüz şeyler. İki duygu arasında kararsız kaldığınızda birini tercih etmek zorunda değilsiniz. Herkesin en az bir tanışla
masadan kalkacağı öyküler.