Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ya özgürlük ya ölüm... Daha önceki çağlarda çokça kullanılmış bu çağrının, yakın ve uzak gelecekte de kullanılacağına Gök tanık.
Sayfa 440 - Panama yayıncılık 4.BaskıKitabı okuyor
Özgür Yoksullar
Baskıcı bir düzene karşı özgürlük adına ortaya çıkan kitle hareketleri bile bir defa tutunup yürümeye başladıktan sonra bireysel özgürlüklere karşı kayıtsız bir tavır takınır. Bir kitle hareketi, hâkim düzene karşı ölüm kalım mücadelesine giriştiği veya kendisini iç ve dış düşmanlarına karşı savunma mecburiyetinde bulunduğu sürece, başlıca meşguliyeti birlik ve fedakârlık olacaktır ki bu da bireylerin kendi iradelerini, yargılarını ve üstünlüklerini bir kenara bırakıp teslim etmelerini gerektirir. Robespierre’e göre devrim hükümeti “tiranlığa karşı hürriyetin despotizmi”ydi.
Reklam
* Ölüm için yeterince suçlu değildi ama özgürlük için fazlasıyla suçluydu. (syf.90) *.. çünkü kedilerden ve farelerden daha tehlikeli bir hayvan var! - Hangisi? - İnsan!! (syf.109)
KÖR Kör olmak ne iyi şeydir, ne güzeldir sevmek karanlığı Ne yalın bir kılıç gibi bir ışık ne renklerin ağırlığı ve ne şekillerin kalabalığı... Ne güzeldir sevmek karanlığı...
1830 - Temmuz Devrimi Fransa Kurulan Cumhuriyet değil Anayasal Monarşiydi. Ülke, ekonomi, eğitim, ceza hukuku, işçi ve kadın hakları ile ilgili sorunların yükü altında eziliyor; yoksulluk, sefalet ve kolera salgını ile bunalan halk içten içe kaynıyordu. 1832 yılına gelindiğinde alttan alta örgütlenme hazırlıkları başladı. Halk baskıların sona ermesine, despot yönetimin ortadan kalkmasını, büyüklere iş, çocuklara eğitim, kadınlara sosyal hak sağlamasını istiyor; özgürlük, eşitlik, kardeşlik diyordu. Burada asıl istenen ilerlemeydi. Bütün bunları pejmürde kılıklılar elde sopa adeta kükreyerek isteyen kalabalık, barbarlar gibi görünüyordu belki evet ama uygarlığı savunan barbarlardı onlar. Karşılarında ise ipekli şık giysileri, pırıl pırıl ayakkabılarıyla sıcak şömineler karşısında kadife örtülü masalara nazikçe dirseklerini dayayıp Orta Çağ bağnazlığını, cehaletini, köleliğini, ölüm cezasını, savaşı gülümseyerek savunan soyluları vardı.
Ölümün unutulması da kendi payına totalitarizmi güçlendirir; “ölümsüzler”in özgürlük diye bir kaygısı yoktur çünkü. Gençler, toplumdaki yıkıcı gelişmelerin duyarlı göstergeleridir. “Je vous dis bravo. Vive la Mort!” (“Sizi kutluyorum. Yaşasın Ölüm!”) Böyle diyor Paris'te bir duvar yazısı. Gençler yaşamı ve ölümü düşünüyorlar. Kimileri ölüyor. Çoğu yaşamayı seçiyor.
Reklam
Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17
Sayfa 28 - Fecr Yayınları: 811 / 1. Baskı: Mart 2024
Doğma nedenimizi bulmak ve bunu elimizden geldiğince iyi, bütün gücümüzle, öküz altında buzağı aramadan ve bizim hayvan doğamızda tanrısallık olduğunu sanmadan yerine getirmek. Ölüm bizi alacakken yapıcı bir şeyler yapmakta olduğumuz duygusuna ancak o zaman varırız. Özgürlük, karar, irade, bütün bunlar kuruntudan ibarettir. Arıların yazgısını paylaşmadan bal yapabileceğimizi sanıyoruz; ama biz de görevlerini yerine getirmeye ve sonra da ölmeye mahkum zavallı arılardan başka bir şey değiliz.
Sayfa 205Kitabı okudu
Türk esaret kabul etmeyen bir millettir. Türk milleti esir olmamıştır... Bir millet varlığı ve hakları için bütün kuvvetiyle, bütün fikri ve maddi kuvvetleriyle ilgilenmezse; bir millet kendi kuvvetine dayanacak varlığını ve bağımsızlığını sağlayamazsa şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz... Tam bağımsızlık demek, elbette, siyasal, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür... gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir... Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir. Öyleyse ya istiklâl ya ölüm. » ATATÜRK
Bütün iş, yaşa­mın tek hedefi yapabileceğin bir ülkü bulmakta. O za­man eylem soyluluk kazanır, hayatın anlamı olur, insan ölümsüz bir soluğa karışıp gideceğini bildiğinden ölüm, yerini ölümsüzlüğe bırakır. Bu ülküye Yurt, Tanrı, Şiir, Özgürlük ya da Adalet adı verilebilir Önemli olan inan­mak ve ülküye hizmet etmektir
Reklam
Yaşam ve Ölüm
Her insan bağımlılık ve özgürlük ya da boyun eğme ve kendine yön verme eğilimlerinin yarattığı çatışma ile dünyaya gelir. Çünkü doğum olayı, bir diğer insana tümden bağımlı ve çaba gerektirmeyen bir durumdan, ayrı bir varlık olmayı ve kendi eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmeyi gerektiren bir yaşama geçişi temsil eder. İnsanın kendi sorumluluğunun doğrultusunda gösterdiği çaba hayatın özüdür. Ne var ki bazı insanlar bu çabayı gösterecekleri yerde, vaktiyle dölyatağıyla kurdukları beraberliği yaşamlarında da gerçekleştirmeyi yeğlerler. Böyle bir seçim, beraberliğin içinde yok olma anlamına gelir, ölümü simgeler.
Sayfa 155Kitabı okudu
Ölüm; insanın ve insanlığın en eski ve en yeni kaygısı. Özgürlük; İnsanın ve in­sanlığın en eski ve en yeni amacı. Edebiyat; insanın ve insanlı­ğın en eski ve en yeni sığınağı...
Komün yenildikten sonra tutuklanan diğer tutsaklar gibi aylarca berbat koşullarda tutulan Louise Michel, yargılanmaya başladığında mahkeme heyetinin yüzüne şöyle bağırıyordu: “Kendimi savunmak istemiyorum, kimsenin beni savunmasını da istemiyorum! Ben her şeyimle toplumsal devrime aidim ve yaptığım her eylemin sorumluluğunu kabul ettiğimi ilan ediyorum. … Beni generallerin infazına katılmakla mı suçluyorsunuz? İşte yanıtım: Evet, onlar halkın üzerine ateş etmek istediği zaman Montmartre’de olsaydım, bu türden emirler veren insanların üzerine tetiği çekmek için bir an bile duraksamazdım.” Hakkında ölüm cezası istendiği açıklandığında, “Mademki özgürlük için atan yüreğin yalnızca bir kurşun hakkı var, ben de kendi payımı istiyorum. Eğer yaşamama izin verirseniz intikam diye bağırmaktan vazgeçmem ve Af Komisyonundaki katillerden kardeşlerimin intikamını alırım. Eğer korkak değilseniz, beni öldürürsünüz” dedi. Ama onu idam etmeye cesaret edemediler ve ömür boyu hapis cezasıyla Yeni Kaledonya’ya sürgüne gönderdiler.
Sayfa 137 - c:2
Şiir piçtir... Baba va da babalarını kimse bilmez. Ne ilginçtir ki; şair fahişeliği, şiir piçligi konusunda fanatik narsistirler. Vefadan nasiplenmemiş bir piç olan şiir doğar doğmaz ahlaki (!) gerekcelerle terk eder annesini. Anne onun yeni kardeşleri için başka sancılarla kıvranırken, mahlası özgürlük olan şiir hiç acı çekmeden başına buyruk dolanır. Annesinden, öteki annelerden ve süresiz esin kaynağı olacağı diğer piçlerden habersiz... Gün gelir anne ölür, bu ölüm şiiri hiç ilgilendirmez. O, yalnızca kendi ölümsüzlüğünü arar. Bulduğunda (ya da bulursa) unutacaği ilk şey, sonsuz var oluşunu annesinin ölümcül yaratıcılığından aldığıdır. -Mühür
Sayfa 12 - Şair ve Şiir üzerineKitabı okudu
Bu sözümü unutmayın ve tarihe kayıt düşün: dünya iyice kana bulanacak. "Vahşilere ölüm! Yaşasın uygarlık! Yaşasın özgürlük, kardeşlik ve eşitlik!"
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.