Baş koymuşum Türkiye'min yoluna
Düzlüğüne, yokuşuna ölürüm,
Asırlardır kır atımı suladım.
Irmağının akışına ölürüm.
Deli sular, salkım-saçak söğütler,
Kışlada kumandan, asker öğütler,
Yaylalarda ata biner yiğitler,
Bozkurt gibi bakışına ölürüm.
Suikast olayının meydana çıkması ve memlekete duyurulması ile beraber Gazi millete ilk beyannamesini yayınladı. Ona göre bu suikast, kendi şahsından ziyade, Cumhuriyete ve onun dayandığı yüksek prensiplere karşıdır. Beyanname şu sözlerle biter:
“Benim nâçiz vücudum, bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır ve Türk milleti, emniyet ve saadetini zâmin (garanti eden) prensiplerle medeniyet yolunda tereddütsüz yürüyecektir.”
Kendisini ziyaret eden İzmirlilere karşı da sözleri açıktır:
“Ben ölürsem milletimizin, beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim. Bununla müsterihim. Hasımlarımızın mezbuhâne hareketleri, bizim İnkılâp ateşimizi söndüremez...”
"Kadın olarak 100 yıl yaşayacağıma, erkek olarak 1 gün yaşar ölürüm"
cümlesini duyduğumda inanamadım. Trabzonspor'un kulüp başkanlığını
yapan bir insan TV'ye çıkıp öyle bir laf ettiğinde, insanların isyan etmesi
gerektiğini düşünüyorum. Bakıyorsun, biz çay saatinde konuşuyoruz böyle şeyleri, birçoğu doğal karşılıyor. Katılmasalar bile, bunu kötü niyetle söy-lememiştir deniyor. Benim açımdan erkeklik çok normal, fazla bir anlamı
yok. İnsan olmanın bir parçası.
O zamanlar iktidarların dış yardım alabilmek için Türkiye'de gizli komünist çalışmalarının yoğun olduğu izlenimini vermek istediklerine inanmışımdır. Yardımı gereksinen geri kalmış ülkelerin genel taktiği buydu. Yazık ki, o tarihte Cumhuriyet gazetesinde çıkmış bir yabancı ajans kaynaklı haberin gazeteden aldığım kesiğini yitirdim. Bu haberde, Amerika' ya gitmiş olan Hindistan Başbakanına, gazeteciler, "Hindistan'da komünist tehlikesi var mı?" diye sorarlar. Başbakan da şu yanitı verir:"Yanıtı bizim için çok zor bir soru bu. Komünizm tehlikesi yok desem dış yardım alamayız Amerika'dan; var desem yalan
söylemiş olurum."
Bir oyun oynuyorlar: Oynamıyormuş gibi yapma oyunu.
Oyunu gördüğümü belli edersem,
kuralı bozmuş olurum ve beni mahvederler.
Oyun oynamaktan başka çarem yok:
Oyunu gördüğümü göstermeme oyunu.
《R.D. LAING》
Batımızda bir Avrupa var ki, din, ahlak, gelenek, görenek, sanat, politika ve benzeri hiçbir şeyin yapısında örtülü bir gizlilik bırakmak istemiyor. Doğumuzda da öyle değişmez memleketler
duruyor ki, oralarda her şey karanlıklara gömülü..
Biz bu ifratla tefritin orta yerindeyiz.
Hatay'da seçimin bir an önce yapılmasını istiyordum; ölürsem
kalır, diye korkuyordum. Bizim hariciyecilerimiz öyle bir iş başarmışlar ki, anlattıkları zaman onları çok takdir ettim. Yaptığımız anlaşmaya göre seçim için Fransızlar, Hatay'a bir miktar asker gönderecekti. Bu koşulu Fransa'da bir bakanın onaylaması gerekiyordu.
Bizimkiler bunu bir an önce onaylatmak için hafta tatilinde olan bakanı, makamına getirterek emri onaylatmışlar. Fransa'da böyle bir
şey asla olmazmış. Bunu duyunca ne kadar sevindim! Öyle ya, kendini beğenmiş Fransızlara sözümüzü geçirebilecek kadar güçlenmişiz diye gururlanıyordum. Hemen seçimler yapıldı.Türkler çoğunluğu aldı. Cumhurbaşkanı Türkiye'den gönderilen Tayfur Sökmen
oldu. Şimdi iş, onun "Biz Türkiye'ye katılıyoruz" demesine
kaldı. Onun için de biraz beklemesi gerek. Bilmem görecek miyim
o mutlu günü. . .
Namık Kemal'in şu dizeleri de Türkiye'de hep yurtseverlik
duygusunun doruğu olarak görülmüştür:
Ölürsem görmeden millette ümid ettiğim feyzi
Yazılsın sengi kabrime vatan malızun ben malızun (109, s. 19)
Başka bir şiirinde de Narnık Kemal, eğer vatan yok olursa, insana yapacak tek şey kaldığını yazıyordu: vatanla birlikte ölmek
(109, s. 21).