Ne mülk ne de talep sahiplerine dahilim. Ben, ne zenginlerin miyopluğundan, ne açların körlüğünden mustarip olduğu için dünyaya bilinçli bakabilen orta tabakadanım.
Derken zaman geçti. Belki de geçmedi. Gece ve sonra yine gündüz semaha durdu belki. ay ve güneş cömert ziyalarını saçarak doğdu belki. Birileri daha doğdu, birileri daha yaşadı ve birileri daha öldü belki. Bütün takvimler yanlış sayfayı, bütün saatler yanlış zamanı gösterdi. Kronos, Azrail gibi elinde elinde tırpanla gezindi. Düşünceler uçup gitti. Unutulmasın diye, ucuna kırmızı iplikler bağlanmış düşünceler. Afrika, Orta Doğu, Akdeniz ve haritadaki bütün öteki yerler. Kerevetten başka her şey gitti. Bütün bunlar olurken ve olmazken, önüne, sadece önüne bakmak için çok gayret gösterdi. Ama bir ara, o aralığa sığmış kısacık bir boşlukta, kendine yakalanmaktan korkan bir hızla, kaldırdı çabucak başını, kapıdan yana aceleyle göz attı. Önce kaçamak, sonra içinde kıpırdanan suçlu mahcubiyeti boş verip dümdüz kapıyı seyretmeye başladı. Off, nasıl da özlemişti kapıyı… Ama kapalıydı şimdi kapı.
Bütün bunlardan anlaşılacağına göre Sümerlilerin kurdukları din ve yarattıkları zengin edebiyat Orta Doğu milletlerini büyük etki yapmış, hatta dinlerinin temelini oluşturmuştur.
Yalnız, bu etki, Sümerlilerden İsraillilere doğrudan doğruya olmamıştır. Çünkü İsrail'in tarih sahnesinde görülmeyebaşlamasından en az bin yıl önce Sümerler varlıklarını yitirmişti.
Öyleyse bu kültür onlara nasıl ulaşmıştı?
Bu ulaşmanın çeşitli yollarla olduğu bugün kanıtlanabiliyor. Sümer devletinin, güçlü olduğu çağlarda, sınırları doğuda Hindistan'a, batı da Akdeniz'e, hatta Kıbrıs'a, kuzeyde Orta Asya'nın batısına, güneyde Mısır ve Habeşistan'a kadar genişlemişti. Oralara giden asker ve tüccarlar, oralardan ticaret amacıyla gelen insanlar, Sümer kültürü ile bir bağlantı kurmuşlardı.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, fakültenin bazı bölümleri, bu arada Felsefe Bölümü bu sıralarda oldukça prestijli yerlerdi. 1960’ların başında henüz Hacettepe Üniversitesi yoktu, Gazi Üniversitesi yoktu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi yeni açılmıştı.
Yankılar: 12 Aralık 1975 tarihli birçok gazete Atsız'ın ölüm haberini veriyordu. Milliyet, Haber ve Cumhuriyet'te kısaca. "Gazeteci, yazar ve şair Nihal Atsız, dün akşam İstanbul'da hayata gözlerini yummuştur. 70 yaşında vefat eden Atsız, evli ve 2 çocuk babasıydı. Cenazesi yarın toprağa verilecektir." Ve arkadan
Cenaze Töreni: Tercüman, Cumhuriyet ve Yeni Asya gazetelerinin 13 Aralık 1975 tarihli sayılarında "Nihal Atsız Bugün Toprağa Veriliyor" başlıklı haberler vardır. Atsız'ın vefatını herkes duymuş, cenazesinin 13 Aralık'ta kaldırılacağını herkes öğrenmiştir. Atsız, Reşide Sançar'a "Kimseye haber vermeyin. Birkaç kişiyle
(...) Yedi Uyurlar İnancının 9. yüzyılda toplumun alt sınıflarında başlayıp 10. yüzyıldan sonra iyice güçlenen etkisi bugüne kadar devam eden Sufi ya da Tasavvufi yaklaşımlarda çok özel bir yere sahip olduğu görülür. Sufi akımların benimsenmesi, dönemin toplumsal yaşamında, düşünce dünyasında ve politik güç dengelerinde yaşanan büyük bir değişimle yakından ilişkilidir. Merkezi devletlerin güçlerinin azalıp yönetimin küçük bir elitin elinden orta sınıflara geçtiği dönemlerde mistik yaklaşımların güçlendiği görülür. Nitekim mistik dini hareketler belirgin olarak ilk kez "eksen çağı" diye adlandırılan yeryüzündeki iktidarların kontrolündeki putlar ve benzeri tanrı inançlarının gökyüzüne yükselip, evrensel bir ahlakı temsil etmeye başladıkları dönemde, MÖ 800-MÖ 200 arasında Yunanistan, Çin, Hindistan ve Orta Doğu' da eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır.
Bostancı'daki Ev
Hasan Oraltay da Bostancı'dan Daire Alıyor Atsız, Ali Bek Hakimle Daireyi Geziyor
1971 yılında Atsız bir de yeni yapılmakta olan ev işiyle uğraşmaktadır. Nejdet Sançar'ın Bostancı'da bir arsası vardır ve arsa üzerine dört katlı bir apartman yapılmaktadır. Apartman bitince Sançar ve Atsız orada
Orta Doğu'daki savaşa destek alabilmek için, suni bir düşmanlık yarattılar.
Savaş'ı haklı çıkarabilmek için İslam'ı kullanıyorlar.
Musa, İsa, Muhammed ve Buda bize hayatlarımızı barış içinde yaşamamızı öğretmiştir.
Ama birileri dini kullanarak nefret duygusunu körüklüyor.
İslam fobisi politik bir propagandadır.
Oysa emperyalizm, kapitalizmden ayrı bir olgudur ve nitekim sosyalist ülkeler de gayet emperyalist olabilirler. Sovyetler Birliği, tüm Doğu Avrupa, Orta Asya ve Kafkasya'yı, dahası Afganistan'ı ne diye işgal etmişti ki?
Doğu ve Orta Anadolu'da patlak veren diğer ayaklanmalarla çetecilerin saldırılarının hiçbiri, Van ayaklanması kadar başarılı olmadı. Diğer yörelerdeki isyancılar, Rus ordusunun o kadar uzağındaydılar ki, Ruslar yetişene kadar tutunabilmek ümitleri yoktu. İsyanların ana etkisi iç bölgelerde panik yaratıp, Ruslara karşı savaşması gereken askerleri cephe gerisine çekmekti. İsyan hareketlerinin psikolojik etkisi müthiş oldu; Ermenilerin durdurulması gereken düşmanlar olduğuna Türklerle Kürtleri ikna etti. Osmanlı hükümeti isyanların, ancak isyancıların yerel destekten mahrum bırakıldığı zaman duracağına ikna oldu ve bu da Ermeni nüfusun isyan bölgelerinin uzağına nakil edilmesine yol açtı.
Sayfa 151 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
Modern Yahudiler yedinci yüzyıl Arabistan'ında Yahudi kabilelerinin bulunmasına şaşırabilirler. Günümüz perspektifinden bakıldığında hem siyasî hem de dinî olarak bu imkânsızdır. Aynı şekilde Batılı Hristiyanlar da Hristiyanlığın Orta Doğu'dan çıkmış bir din olduğunu duyduklarında şaşırıyorlar.
Erik Zürcher bu Orta Avrupa/Doğu Balkan ülkeleri kaybedilmeseydi imparatorluğun nüfusunun 1901 yılında 42 milyon olacağını hesaplamıştı. Bu rakam zamanın 42 milyonluk İngiltere'sine, 38 milyonluk Fransa'sına ve 45 milyonluk Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na hemen hemen denk bir nüfus anlamına gelir. Oysaki Osmanlıların XX. yüzyıl başındaki nüfusu sadece 26 milyondu.