Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İşte aşk bu yüzden tehlikeliydi. Aşk dünyayı bir bahçeye dönüştürürdü, öyle baştan çıkartıcıydı ki gül yapraklarının duygular kadar kısa ömürlü olduğunu, en nihayetinde solup öleceklerini ve geriye dikenlerden başka bir şey kalmayacağını unutmak kolaylaşıyordu.
Zira, Küçük Ağa inanıyordu ki, başlangıç bugünlerde değildi; milletin yeni kaderi zaferden sonra başlayacak ve bu başlangıç Türkiye'nin hayatla savaşının, o sonsuz, şakaya gelmez savaşın başlangıcı olacaktı. Ve bu başlangıç hangi yöne tutturulursa öyle gidecekti. İyi ise en iyiye, kötü ise en kötüye. Midecilerle budalalar gerçek vatanseverlerin, kötüler iyilerin karşısına zaferden sonra geçecekti. Asıl savaş da işte bu idi.
Sayfa 402Kitabı okudu
Reklam
İstanbullu Hoca'dan Küçük Ağa doğmuştu ve hangi doğum o kadar sancılı olabilirdi? Sancılı ve annenin hayatına mal olan bir doğumdu bu. Geçmiş günler Küçük Ağa için işte bu demekti ve ona öyle geliyordu ki, artık Çolak Salih'i de bir daha görmeyecek, onun getireceği haberler için beslediği ümitle birlikte Istanbullu Hoca'nın son hatıra kırıntıları da gömülüp gidecekti.
Sayfa 401Kitabı okudu
“Ruh ve şahsi gelişim asla belli ölçülere vurulamaz. Hatta eğitimin bile bu durumda ölçü sayılması mümkün değildir. Herkesten önce ben en cahil, en dar çevrede, bu zavallılar arasında, en ince bir ruh gelişimine rastlamıştım. Hapishanede bazen birkaç yıldan beri tanıdığın bir adamı çoğu zaman hayvan yerine koyup küçümsediğin olur. Ama bazen de birdenbire öyle bir an gelip çatar ki, aynı adamın ruhu gayriihtiyari dışa açılır; işte o zaman içindeki hazineyi, duyarlılığı görür, kalp taşıdığını anlar, kendinin ve başkalarının ıstıraplarına karşı gösterdiği anlayışın farkına varırsınız.
17.Bölüm-ŞikayetKitabı okudu
Bu yanlış anlayışlar-ne çare ki- yalnız okur yazarları bozmakla kalmamış, öbür yandan da mizacını tehlikede gören milleti geri ve asılsız, boş alışkanlıklarında, göreneklerinde taassuba zorlamıştı. Bugün her konuda hattâ herkesi bir çerçeve içinde ilgi- lendiren ölüm kalım meselesinde bile patlak veriveren ikilikler, üçlükler, Reis Bey'e göre, işte o tutumların zehirli meyveleri idi. Ve bugün tekerlek kırılmıştı. Ümit artık İstanbul'da değil Ankara'da idi ve bu ümit pırıl pırıldı, muhteşemdi, insanı hayata yeniden kavuşturacak kadar kudretli idi. Ali Emmi'ye "Zaferi görmeden ölür müyüm len!" dedirtecek gibi bir şeydi. Reis Bey de zaferle birlikte her şeyin yeniden başlayacağına, en iyi şekilde başlayacağına inanıyordu. Kısacası -işte öyle-zafer Allah'ın bütün inayet ve in'amlarına yeniden ve layık bir şekilde doğuş olacaktı!
Sayfa 391Kitabı okudu
Tanrım... Ben 1.92’yim." Başını iki yana salladı. "Çok ufaksın." "Kesinlikle." Yüzümü buruşturdum. "Kısayım işte." "Tanrı aşkına, top sana çarptığında bir çim sandalyesi gibi katlanmana şaşmamalı," diye mırıldandı Johnny. Tekrar çenesini ovalarken gözleri üzerimde geziniyordu. "Seni ortadan ikiye bölebilirmişim." Yaptığı benzetme karşısında burnumu kırıştırdım, "öyle de dene* bilir."
Sayfa 212
Reklam
Lâ ilahe illallah diyen herkes mü'mindir. Fakat bu kadar iman kâfi değildir. Bunu kemâle ulaştırmak hepimizin en başlıca gayesi olmalıdır. Hepimiz pek iyi biliriz ki kemâle ulaşmayan hiçbir mahsul, ürün ve hiçbir meyve kimse tarafından istenmez. Eğer bilmeyerek aldığımız kavun karpuz vesaire ham ise, olmamışsa ne kadar canımız sıkılır. Hem verdiğimiz paraya acırız hem de çektiğimiz emeğe. İşte kemâle ulaşama- yan mü'minin hâli de tıpkı böyledir. Bakınız Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri sonra şöyle buyuruyorlar: "Birbirlerini sevmedikçe mü'minlerin kâmil, olgun bir müslüman olmalarına imkân yoktur." Sevmenin öyle kuru lafla olmayacağı cümlece âşikârdır. İnsanların ve bilhassa mü'minlerin birbirini sevmesi, ona lâzım olan yardımı yapması, elinden tutması, okutması, doğru yolu göstermesi, ondan hiçbir surette ayrılmaması, her zaman her yerde onunla beraber olmasıdır. Bunlar hep sevginin alametlerinden ve icabındandır. Zira bizler müslüman mü'miniz. Binâenaleyh ta ezelde Cenâb-ı Hakk bizi kardeş yaratmış ve Kur'ân-ı Kerîm'inde Hucurât sûresinde "Mü'minler ancak kardeştirler.” buyurmuş. Öyleyse bizim birbirimizle olan muamelemiz tıpkı öz kardeşlerin muamelesi gibi hatta daha da üstün olmalıdır. Çünkü bu kardeşlik, Allahu Teâlâ'nın ezeldeki kardeşliğidir. Elbette öyle bir anadan ve bir babadan gelme kardeşliğe benzemez.
Sayfa 93 - Server yayınları (1.cilt)Kitabı okuyor
"Ben agnostik biriyim Firdevs teyze"
Ben kuşlara sevap olsun diye yem vermem Firdevs Teyze. Ver sevaptır diyorsun ya her seferinde. Ben he he diyorum sana. Ama bilmen lazım. Söylesem anlayacak mısın bilmiyorum ama, söylemezsem de ben çatlayacağım. Bıktım senin bu beni sevaba sokmak sevdandan. Öyle anlamaz anlamaz bakıyorsun ki. Öyle değil hayır. Sevapsa sevap, yazılsın adıma o ayrı. Ama ben bu sokaktaki kuşlara kedilere köpeklere mama ve tabii sana niye yemekti sodaydı çikolataydı getiriyorum zannediyorsun. Adıma sevaplar yazılsın diye mi? Hayır. Ben zaten agnostik biriyim Firdevs Teyze. Ben bilemem, öteki tarafta ne var. Beni bu taraf ilgilendiriyor. İşte şimdi bak bu taraftayız. Bu tarafta olduğumuz sürece de burada olanların hepsinin karnı tok olsun isterim ben. Öyledir bu duygum, kendiliğinden kalbimdedir. Hayat biraz da tok bir karındır. Varsa eğer bir Allah, o benim kalbime bunu böylece koyduğundan öyledir. Emrettiğinden, sevaplar yazacağından değil. Öyledir işte, ben yaşadığım sokakta herkes tok olsun isterim. Kuşlar da tok olsun kediler de tok olsun. Firdevs Teyze de tok olsun. Bu zalim dünyanın bütün unuttuklarını ben unutmayayım diye kalbime yazmışlar. Yani ben kendiliğimden böyleyim
... Orada bulunan en garip şeylerden birisi havaya benzeyen bayağı cisimlerdeki renklerin algılanmasıdır.Şehirlerin kapılarında yakut taşlardan belgeler vardı.Bu taşlardan her birisi beş yüz kulaçtan fazlaydı.Kapının havadaki yüksekliği fazladır.Ona o kadar silah ve zırhlar asılmıştı ki bütün arzın mülkü toplansa onları satın almaya yetmezdi. Orada güneş olmaksızın ardışık olarka gelen karanlık ve ışık vardı.Onlar düşmanlık ve kötü niyet ya da açık bir bozgunculuk olmaksızın savaşırlar.Denizde yolculuk yaptıklarında ve denize daldıklarında deniz suyu böyle bir durumda bizi yuttuğu gibi onları yutmaz.Bilakis deniz içinde su canlıları gibi yürür yüzer böylece sahile çıkarlardı.O arzda öyle zelzeleler olur ki büzüm dünyamızda gerçekleşseydi yeryüzü değişir ve üzerinde bulunan herkes yok olurdu.Bir gün onlardan bir toplulukla sohbet ederken bir anda güçlü bir zelzele oldu.Sağa sola koşuştururken göz göremeyecek şekilde çocukların kaçıştığını gördüm.Ne olup bittiğinin farkında değildik adeta toprağın üzerinde onun bir parçası gibiydik.Zelzele bitip yeryüzü sakinleştiğinde topluluk elimi tuttu adı fatma olan kızımın evine yerleştirdi topluluğa dedim ki Onun annesinin yanında sağlıklı olarak bırakmıştım. Şöyle karşılık verdiler: Doğru söylüyorsun fakat bu arz yanımızda biri varken asla bizi sallamamıştır.Bunun yegane istisnası yanımızdaki şahsın veya bir yakının ölmüş olmasıdır.İşte zelzele kızının ölümünden dolayı meydana geldi.Onun durumuna bir bak.!
Karma Süreci
Bir geçmiş ya da gelecek öyküsünde kaybolmuş halde (bilgisizlik) otomatik adımlarla caddede yürüyorsunuz. Bir bar görüp “Bir bira iyi gider” (zihni biçimlendirme) diye düşünüyorsunuz. Bara girmeye karar verip içki ısmarlamayı planlıyorsunuz (bilinçlilik). Bara doğru yürüyorsunuz. İçerideyken duyumlarınız, şişelerin dizilişinin görüntüsüyle, kokularla ve seslerle bağlantı kuruyor (maddi form). Şişeye dokunma hissini, biranın tadını düşünüyorsunuz ve sonra da kaç bira sipariş edeceğinizi - imgeliyorsunuz (altı duyu). Biralar iyi görünüyor ve bu arada viski seçkisini de fark ediyorsunuz (bağlantı). Bu bağlantı sizde hoş bir duyum beklentisi (hisler) doğuruyor. Bir sürahi (yaklaşık 3 litre) bira ve bir kadeh viski söylemeye karar veriyorsunuz (can atmak). Birayı ve viskiyi içiyor, sonra bir viski daha söylüyorsunuz, Üstelik de bunu yeterince içtiğinizi bilerek (sıkıca tutma, pençeye alma) yapıyorsunuz. Sonra da böyle çok içip sarhoşluğa düşmekten öyle pişman oluyorsunuz ki keşke bara hiç girmeseydim diyorsunuz (oluş). Zayıflığınızdan dolayı kendi kendinizi paylıyor; kendinizi “kaybeden” biri olarak adlandırıyorsunuz (doğum). Ve mideniz de sancıyor (ıstırap). İşte karma sürecinin işleyişi. Bir an diğerine öncülük ediyor. Davranış, düşünceler ve hisler hep birlikte birbirlerini biteviye bir süreçte etkiliyor. Eğer farkındalığınız yoksa, süreç ıstıraba götürecektir. Farkında olmak oluş döngüsünü kırma, samsaradan çıkma ve ıstıraptan sakınma fırsatını veriyor.
Sayfa 103Kitabı okudu
Reklam
Du bakali n'olecak
Boğaziçi'nin Karadeniz'e yakın Anadolu yakasında, de. niz kıyısı üstünde bir çayevi... O çayevinin hemen bütün niz sterileri hep o semtin insanları olduklarından ve ora ya sık sık geldiklerinden birbirlerini tanırlar. Çoğu da ymeklidir. Emekli olunca konuşmaları doğal olarak çoğunlukla geçim sıkıntısı, pahalılık, sürekli zamlar ve
Sayfa 171Kitabı okudu
Çocuğunuza bakarken, onunla konuşurken, akşamları yatağına yatmak üzere giderken iyi geceler dilediğinizde, ona bugünün çocuğu olarak değil, yirmi yıl sonrasının saygı duyulan insanı olarak bakmanızı istiyorum. Onu okula gönderirken, ödevlerini ve dersini yapmasını söylerken onun yıllar sonrasının bilim adamı, iş adamı, yöneticisi, yazarı, öğretmeni, mühendisi, doktoru olduğunu hayal edin. Düşünün. Onu hiçbir mesleğe sığdıramıyorsanız, ne kadar küçük olursa olsun yirmi yıl sonrasında sizin torununuzun annesi ya da babası olacağını bilin. Ve ona öyle davranın ki yaptığı işte, tercih ettiği meslekte en iyisi olsun. En iyi doktor, en başarılı iş adamı, memleketine en yararlı mühendis, toplumun çekirdeğini oluşturan ailede en iyi anne ya da baba sizin çocuğunuz olsun.
Sayfa 193 - Yediveren yayınlarıKitabı okudu
Yine yol göründü " yerleşik yabancı"ya, Bir süre öyle sanmıştım kendimi. İşte döndüm yeniden yıllanmış bir acıya.
Hulûsî
Aziz kardeş! Zaman olur ki her şey, herkes, her muamele, kalbi incitiyor. Fakat işte tiryakı: فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظٖيمِ (Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur." Tevbe Sûresi, 9:129.) Her zaman söylüyorum: Biz bu fâni hayat için dostluk yapmıyoruz. Bu kısa hayata veda etmek, indimizde ve itikadımızda ebedî bir hayatın mukaddimesidir. Öyle ise müteessir olmayalım. Nice ki o hayata başlamadık. İşte mürasele ile muvasalayı temin edelim. Allah'a güvenelim, ondan meded dileyelim.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.