...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce
bıçak
"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Bolca sürpriz kaçıran vardır!
Kitaplar, özellikle kaliteli kitaplar, denize atılmış bir olta gibi gelir bana bazen. Misinasının ucunda birden farklı yem, hepsi farklı balıkları çekecek şekilde. Her kitap yapmaz/yapamaz bunu ama; bazıları tam da böyle hissettirir. İşte bu kitap da öyle bir kitap. Düşünce denizine atılmış bir olta, ucundaki çeşitli
YouTube kitap kanalımda Dostoyevski'nin hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/0i9F0L1dcsM
Dostoyevski'nin bu kitabını okumak bu hayatta bir insanın yaşayabileceği en büyük deneyimlerden biridir. Hâlâ okumadıysanız çok şey kaçırıyorsunuz!
Bu incelemenin yorumlar kısmında bu
Kitap bitti, ben tükendim.
Laf olsun diye değil, öyle ki damarlarımdan kanın çekildiğini hissettim, azar azar, acıta acıta... Her cümlede öyle bir sızı... Okurken sizle de paylaştım birçoğunu. Tükenirken sizi de tükettim.
Kehribar Geçidi...
Yedi Uyurlar'ı hiç duymuş muydunuz?
Okuyacağım kitapları genelde önceden araştırır, ona göre okurum,
-Spoiler içermez-
Sizce herkes göründüğü gibi midir? Tanıdıktan sonra ona dair düşüncelerinizin değiştiği kaç insan var? Önyargılarınız yüzünden tanışmadığınız kaç insan var? Peşin hükmünüz yüzünden kaçırdığınız neler var? Peki, ön yargısız olsak kaybedeceğimiz ne var?..
Gurur ve Önyargı (Aşk ve Gurur) bir aşk romanı olarak geçen fakat arka
Ve bitti!
Öyle bir ikilemdeyim ki şimdi...
Bir tarafım neden bu kadar geç kaldım diyor, bir tarafım nereden okudum seni!
Ben şimdi nasıl unuturum okuduklarımı ve nasıl devam ederim eskisi gibi!
Nereden başlayacağımı, nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Okurken nasıl okuyacağımı da bilemedim. Dinlene dinlene okudum eseri. Daha iyisi gelmedi elimden.
Sahi nedir Oblomovluk?
Salt tembellik olarak adlandırabilir miyiz? Yoksa kurulu düzene karşı bilinçli olarak hiçbir şey yapmamaya odaklanarak bitip tükenene kadar kendi içine kapanmak mıdır?
Bu kitabı okuyup da oblomovluk kavramıyla meşgul olmayan, kendinde oblomovluk belirtisi var mı diye düşünmeyen yoktur sanırım. Biraz şakayla karışık, biraz
Ülkedeki insanlarda mahkemelik olma ya da dava yeme fetişizmi var. Bilmem necisinden bilmem kimcisine kadar birçok isim yediği davaları anlatırken kabarıyor. Öyle bir anlatıyor ki, ülkede tek kazığa oturtulan bunlar.
Benzeri 1K'da da var. Engel yiyor, eleştiriliyor, ya da linç edilip hakarete maruz kalıyor, böylece muazzam bir etkileşim kasıyor. Yavaş yavaş kanaat önderi havasına girmeye başlıyor. Hakaret yeme fetişizmi öyle bir katılaşıyor ki, aklıselim bir iletişim ve istişare de mümkün olmuyor. Zira yaftalayarak oradan da bir hâdise çıkartılıyor.
Geçen bir hanımefendinin iletisine yorum yapmıştım. Necip Fazıl beyin bir cümlesini paylaşmıştı. Bazı cümleler yerinde güzel. Durup dururken malûm amaca dönük sloganik iktibaslar yapıldığında o e-mücahid ya da e-devrimci olarak geri dönüyor.
Denilebilir ki, cihad sadece kılıçtan mı ibaret? Değil, ama acaba bu çıkardığımız tantana cihad mıdır, yoksa nefsimizi tatmin için etkileşim meydana getirmek midir?
O yüzden bu tarz kişilerin iletilerine yorup yapmayın. En son biri hesap puanlıyordu. Mücahid kardeşimiz tesettürlü hanımlara da yazıyordu ki, "Muhafazakâr fotoğraf. Dinî kitaplar çoğunlukta. Yazarlar da dindar." Not veriyor.
Mübarek sen daha dün burada şeriat için kazan kaldırmadın mı? Şimdi de kadınların hesabını puanlıyorsun.
Hayırlı geceler.
Dikkat: Spoiler İçerir !!!
Tarihsel olarak bu kitabın incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Öncelikle küçük bir araştırma yaptığımda kitabın Goethe tarafından 1774 yılında tam iki haftada yazıldığı bilgisine ulaştım. Bu kadar kısa sürede böyle nitelikli bir kitabın yazılabilmesi bana imkansız gibi gelse de hemen hemen her yerde bulunan bu bilgiyi sizinle de paylaşmak istedim. Mümkün müdür gerçekten iki haftada böyle bir eser yaratabilmek?
Kitabın yazılmasından sonra Werther holiganları tarafından Almanya'da intihar olayları artmış ve bu yüzden kitap uzun bir süre yasaklanmış. Hatta o dönem Almanyası'nda kitabın okuyucuları kitaptan öyle çok etkilenmişler ki, kitaptaki ana karakter olan ”Werther gibi giyinme ” modası başlamış. Ortalığı mavi ceket ve sarı pantolon giyen gençler sarmış. Bu bilgi gerçekten çok hoş bir bilgi. Düşünün, bir kitabın bir insanın kılık kıyafetini nasıl değiştirebileceğini... İşte öyle etkileyici bir eser.
Konu ise şöyledir: Werther adındaki genç bir hukuk stajyeri, Lotte isimli bir kadına aşık olur. Bu aşk ıstırap ve acı doludur aynı zamanla imkansızlıklarla ve engellerle sarmalanmıştır. Çünkü Lotte nişanlı bir kadındır ve toplumsal kurallar Werther ile Lotte'nin birleşmesine imkan tanımaz. Burada karşımıza şöyle bir soru çıkabilir: Nişanlı veya evli bir kadına/erkeğe aşık olmak etik midir?
Dünya Klasikleri arasında en önce okunması gereken kitaplardan biri olmasının yanında, konusunun özgünlüğü ve tarihsel açıdan insanları bu denli etkilemiş olmasıyla türevlerinden birkaç adım önde olan kitaptır. Mutlaka bir gün okunmalıdır.
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021120,8bin okunma
Gözlemlediğim kadarıyla pek çok kişi bu kitabı yarım bırakmış veyahut bir şey anlamadığını öne sürerek beğenmediğini dile getirmiş. Ben de bu karmaşıklığa bir nebze de olsa açıklık getirme amacı ile bir inceleme yazmak istedim.
Fyodor Dostoyevski külliyatı kronolojik okuma maratonumun 11. kitabı olan