Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Ayrılış ilişkinin kayıp çocuğudur; özlem de sevginin ikiz kardeşi..."
Ayrılış ilişkinin kayıp çocuğudur; özlem de sevginin ikiz kardeşi…
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
umut ve bekleyiş ile hayatın ta kendisini kaçırmak
(…) her zaman daha iyi şeylerin beklentisiyle yaşıyorsak eğer, aynı zamanda çoğu kez geçmişte kalan şeyler için pişmanlık ve özlem de duyarız. Diğer taraftan içinde bulunduğumuz anı sadece gelip geçici, ömürsüz bir şey olarak görür ve ona sadece hedefimize ulaştıracak bir araç nazarıyla bakarız. Dolayısıyla çoğu insan, hayatının sonuna gelip de geriye dönüp baktığında bütün ömrü boyunca dikkat etmeksizin yaşadığını görecek ve dikkat etmeksizin ya da tadını çıkarmaksızın bakıp geçtiği bir şeyin hayatın ta kendisi olduğunu bir başka söyleyişle, yaşamayı beklediği (ya da beklentisi içinde yaşadığı) şeyin bizzat kendisi olduğunu görüp şaşıracaktır. Dolayısıyla insan hakkında genel olarak, umutla şaşkına dönmüş vaziyette ölümün kollarında dans ettiği söylenebilir.
Ayrılış ilişkinin kayıp çocuğudur; Özlem dr sevginin ikiz kardeşi...
Sayfa 117Kitabı okudu
Dolunayda yaban avı kafilesi yola çıkarken, genellikle kaybolmuş ve mutsuz ruhlar üzerinde hak talep ettikleri, yıkıp geçtikleri yollar boyunca onları tatlı dille peşlerinden sürükledikleri uzun zamandır bilinen bir şeymiş. Çoğu kez, bu zavallı ruhlardan bir daha hiç haber alınmazmiş. Sarhoşlar meyhaneden eve dinerken yolda kaybolurmuş. O hafta
“İnsan bilinci kırılgandır…” der Jung. “Parçalanmaya eğilimlidir.” İnsan, bu parçalanmanın önüne geçmek için “zihni yalıtma” yoluna gider. Zihinsel yalıtma taktiği ile kendimiz için sadece gerekeni gereken yerden alırız ve dikkatimizi dağıtacak, huzurumuzu bozacak diğer tüm şeyleri kapının arkasında bırakırız. - ..Örneğin şu an bu satırları okurken sokaktan gelen araba sesini ya da yan komşunun sesini kısarsınız. Bunların hepsi ilgi alanının dışına itilir. Bu bilinçli bir bölünme halidir.
Sayfa 9
Reklam
İçimde bir yangın gibi duran özlem, seni terketmeye ha­zırlanırken, bu kez de, artık seni bir daha hiç görememeye hazırlanmaya başladı - dineceği yerde de, harlandı!
Sayfa 197Kitabı okudu
Krafft "kuvvetli ve kaba bir Türk"ten yüzünün sol tarafına sağlam bir yumruk yer: "Gözümde şimşekler çaktı, gözümün önünde on dört gündür yaşadığım hatıralar canlandı" diyerek dramatize eder durumu. Adam onu yere fırlatır, bozdoğan ve topuz ile işi bitirmek istiyordur. Ama sonuçta kahramanlarımız sapasağlam dönerler. Çünkü -pikaresk romanlarda olduğu gibi- bütün bu maceraları anlatabilmek için yaşamaları gerekir.
Lyon'lu fizikçi Jacob Spon ile botanikçi ve antikacı George Wheler'in yol arkadaşları Vaillant, başına en teatral olaylar gelen seyyahlar listesinde kesinlikle en üst sıralarda yer almalıdır. Vaillant bir keresinde korsanların eline düşmüştür. İçi altın para dolu kesesiyle birlikte salıverilmesine rağmen, bu felaket sinirlerini öyle çok bozmuştur ki, korsanlar yeniden ufukta göründüklerinde kesesindeki altınları yutuvermiştir. Bu sefer boş yere yutmuştur. Ama neyse ki doğa kendisine altınları geri vermiştir!
Sen, ben, biz... Gökyüzü ile yeryüzünün ortaklığında, Adı hecelenemeyecek bir özlem yaratır...
Sayfa 160
Reklam
Sadakat ve bağlayıcı olan birbirlerini koşullar ve bağlar. Bağlayıcılık, sadakati talep eder. Sadakat de bağlayıcılığı varsayar. Sadakat koşulsuzdur. Burada sadakatin metafiziği, hatta aşkınlığı vardır. Günlük hayatın artarak estetikleşmesi, bağlayıcı olanın tecrübesi olarak güzelin tecrübesini imkânsız kılmaktadır. Bu estetikleşme sadece objelerin yüzeysel beğenisini üretmektedir. Artan havailik sadece finans marketlerini etkilememektedir. Bu durum bütün bir topluma sirayet etmektedir. Hiçbir şey ne sürmekte ne de kalmaktadır. Radikal olumsallığın karşısında, bağlayıcı olana özlem duymak gündelik olanın ötesine uyanmaktır. Bu gün güzelin pürüzsüzleşerek beğeni, Like objelerine, keyfi ve rahatlatıcı şeylere dönüşmesi sonucunda güzelin krizi ile karşı karşıyayız. Güzeli kurtarmak bağlayıcı olanı kurtarmaktır.
"Ayrılış ilişkinin kayıp çocuğudur; özlem de sevginin ikiz kardeşi."
Sayfa 117 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Özlem, zaman ile uzamı tanımaz — en temel kesinliklerini yaratanlar olsa da...
Ayrılış ilişkinin kayıp çocuğudur; özlem de sevginin ikiz kardeşi...
Sayfa 117Kitabı okudu
İnsan Denilen Muamma
Nietzsche ile Dostoyevski arasındaki farkları bazen ben de düşünürüm. Dostoyevski'nin inançlı olduğu iddia ediliyor, ben buna pek katılmıyorum. Dostoyevski'nin inançsız ama inanmaya çalışan bir insan olduğunu, bunu başaramadığı için de acı çektiğini düşünüyorum. Fırtınalı doğasının onu inancın güvenli ve sıcak kollarına özlem duymak zorunda bıraktığını düşünüyorum. Ama inanç insanın sadece istemesiyle ulaşabileceği bir şey değil. Akıl kalbe ayak direyebiliyor. Dostoyevski'nin inanmaya çalışan bir inançsız olduğunu, kendisine en benzeyen karakterlerden biri olan Şatov'un, tanrıya inanıp inanmadığı sorulduğunda, "inanacağım" diye cevap vermesinde bile hissedilebiliyor. Ya da aynı şey, Dostoyevski'nin, Ivan, Stavrogin gibi inançsız karakterlerini son derece inandırıcı, derin ve karmaşık, Alyoşa gibi inançlı karakterlerini ise çok daha yüzeysel ve neredeyse sembolik kurmasından da anlaşılabilir.
Sayfa 190 - Norgunk YayıncılıkKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.