Kitabın yarısını okudum ve okumaya devam ediyorum.
Temelde kitabın ana düşüncesi şu:
- Bir devlet, sömürücü siyasal ve ekonomik kurumlarla idare ediliyorsa ve siyasi merkeziyetçiliği tesis etmişse, ekonomik büyümesi sürdürülebilir olmaz. Çünkü yeni teknoloji üretilemez ve sonuçta ekonomik büyüme durma noktasına gelir. Geçici büyüme esnasında ise tüm rantı, sömürücü kurumların sahibi olan dar elit kendi tekeline alır. Onlar zenginleşirken, halk fakirleşir. Bu durum sürdürülmez ve sonuçta yaşanan zulüm karşısında ayaklanma, isyan ve iç çatışma/savaş meydana gelir. Nihayetinde devlet çöker ve toplum ayağa kalkamaz hale gelir.
- Bir devlet, kapsayıcı siyasal ve ekonomik kurumlarla idare ediliyorsa ve siyasi merkeziyetçiliği tesis etmişse, ekonomik büyüme sürdürülebilir. Çünkü bu devlet, yeni teknoloji içeren yatırımları teşvik eder. Yatırımların önünü açar. Yaratıcı yıkım diye tabir edilen esaslı dönüşümü engelleyici tavır takınmaz. Çoğulcu bir devlet anlayışı/parlemento yapısına sahip olduğu için mülkiyet haklarına saygılı, asayişi sağlamış ve herkese eşit haklar sunan bir idari mekanizma ile devlet/vatandaş ihtiyaçlarına göre kamu hizmetlerini etkin bir şekilde yerine getirir. Sonuçta hem toplum hem de devlet sürdürülebilir bir ekonomik yapıya ve refaha sahip olur.
Kitap, bu düşünceyi ispatlamak adına Amerika, Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarımda muhtelif devletlerin tarihi süreç içerisindeki dönüşümlerini ele almış.
Kısacası;
-Zulmün olduğu her yerin varacağı nokta, hüsrandır.
-Adalet, mülkün temelidir.