Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
. "Ben tarihçiyim. Tarihçiler araştırmalarının temelini dini inanca dayandırmazlar. Vardıkları sonuçiar daha çok geçmişten kalmış olan ipuçlarına dayalı olur: arkeolojik kalıntılar ya da metinler gibi. Yeni Ahit söz konusu olduğunda en çok el yazmaları esastır. Bunlar İsa'nın devrinde nelerin yaşanmış olduğunun anlaşılabilmesi için çok önemli bir bilgi kaynağı oluştu- rurlar. Yine de onlara yaklaşırken çok temkinli davranmak gerekir. Bir tarihçinin her şeyden önce her bir yazarın kendine özgü olan niyet ve koşullanmalarını kavrayabilmesi gerekir ki altında yatan unsurları keşfedebilsin: Bunun için de satırların arasını okumayı öğrenmesi gereklidir. Örneğin Sovyetler Birliği zamanından kalma bir Pravda gazetesinde 'devrimi tartışmaya açan bir emperyalist uşağına karşı adalet yerini bulmuştur' şeklinde bir haberle karşıla- şırsam, bütün ideolojik söylemleri soyutlayarak haberin arkasında gizli olan asıl gerçeğe varmam gerekir: Komünizme karşı çıkmış bir kişi infaz edilmiş. Takip edebiliyor musunuz?
Satır aralarını okumayı bildiğiniz sürece Sovyetler Birliği'nde gerçekleri Pravda'da okuyabilirdiniz. Kamerun'da ise gerçek ne gazetelerde ne de radyo veya televizyondaydı. Burada gerçek, kulaktan kulağa yayılıyor ve tabii, ilk hâline oranla bir hayli değişikliğe uğruyordu. [...]
Sayfa 206 - İthaki Yayınları, 1. Baskı: Ekim 2022, İstanbulKitabı okudu
Reklam
2.— Kanada’da tutuklanmamın nedenleri üzerine İngiltere’den alınan malumat hakkında Lenin’in Pravda'sı şunları yazıyordu:
Sosyal Demokratların korkaklığı gibi, Komünist liderlerin divaneliği Hitler işbaşına geldikten sonra da devam etti. İtalya'da olanlardan ders almamışlardı ve Nazilerin iktidardaki herhangi bir burjuva hükümeti gibi hareket edeceğine inandılar. Nazi diktatörlüğünün esasen istikrarsız ve muhtemelen kısa ömürlü olacağında ısrar ettiler. Sloganları 'Hitler'den sonra, biz'di. Moskova'da parti gazetesi Pravda 'Alman Komünist Partisi'nin yükselen başarılarından' söz ediyor; bu arada eski Sol Muhalefetçiler'den şimdi tamamıyla Stalin'in emri altında olan Radek, Izvestia'da, Naziler için, 'Marne'daki yenilgi gibi bir yenilgi'den söz ediyordu.
Sayfa 469Kitabı okudu
Godard'ın sine­madan bakışı hekimin MR ya da EKG cihazından "klinik" ba­kışından pek uzakta değildir - Pravda'da görüldüğü gibi "has­ta" bir toplumda, "hasta" bir dünyada yaşıyoruz...
2 Temmuz 1936 tarihinde resmi Bolşevik gazetesi Pravda, Türkiye'nin önerilerinin Sovyetlerin çıkarlarına gerekli değeri vermediğini "üzülerek" açıkladı. Atatürk'ün 10 Temmuzda yazdığı yanıt, Cumhuriyet gazetesinin editörü Yunus Nadi imzasıyla yayınlandı. Türk ulusunun, ülkesinin tam güvenliğini garanti altına alacak önlemler için ısrarcı olacağını tüm dostların bilmesi gerektiğini açıklıyordu yanıtında.
Reklam
SSCB Millî Güvenlik Bakanlığı'nda 1952'de güya zararlı tedavi yoluyla Sovyet devletinin yetkili kişilerinin hayatlarını kısaltmayı amaçlayan doktorların sözde terörist ve casusluk grubunun davası açılmıştı. Bu davayı sansasyonel hale getirerek soruşturma sonuçlanmadan "Pravda", "İzvestiya" ve diğer merkezi gazetelerin baş makalelerinden izlendiği, TASS'dan özel bildiri yayımlandığı bilinmektedir.
1947 yılının yaz aylarında American Associated Press Ajansı Çeçen-İnguş, Karaçay-Balkar, Kırım-Tatarları, Kalmuklar ve İdil boyu Almanlarının kanlı bir şekilde yok ve göç ettirildiklerine dair bir haber yayınlamıştı. Bu haberi Türkiye basını, özellikle Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Abidin Daver de doğrulamıştır. Aradan uzun zaman geçmeden
Pravda
Gerçekleri böyle değiştirmek,yan yollara sapmak kimin işine geliyor?Bir memur zihniyetiyle kolhoz hareketine yön vermek için tamimler göndermek, köylülere tehditler savurmak kimin aklına gelir? Hiç kimsenin! Böyle fikirler, ancak düşmanlarımızın aklından çıkar.Böyle eğri yollara sapmalar ne sonuç verir?Düşmanlarımızın kuvvetlenmesine ve kolhoz hareketinin durmasına! Sözde solcuların yaptığı bu hareketler, aslında sağcı oportünistlerin ekmeğine yağ sürer.Bu açıkça anlaşılan bir şey değil midir?
Sayfa 295 - Yordam edebiyatKitabı okudu
Enver Sedat'in gösteri ve ayaklanmalardan Moskova'yı sorumlu tutması, Mısır-Sovyet münasebetlerini yeniden gerginleştirdi. Sedat, Sovyetlerle alan münasebetleri, "bir hayli gergin" (highly strained) diye nitelendirirken, el-Ahram gazetesi de. Sovyet Rusya'nın, "Kahire'nin kan Gölünde boğulmasını istediğini" yazıyordu. Buna karşılık Pravda da Enver Sedat'a eleştiri yağdırdı.
Sayfa 357 - Kronik Kitap 7. BaskıKitabı okudu
Reklam
Özcan, bu çalışmamızın ilerleyen sayfalarında yer alan makalesinde, darbe yönetimine verilen uluslararası desteği, başta da dönemin iki süper gücü ABD ve SSCB'nin 12 Eylül cuntasına verdiği destekleri de ele alır. Özcan ABD yönetiminin darbeye ılımlı bir tepki gösterdiğinin altını çizer: "Darbe öncesinde Ecevit ve Demirel hükümetleriyle aradığı uyumu yakalayamayan Carter yönetimi askerlerin iktidara gelmesinden hoşnuttur." Başkan Jimmy Carter yönetimi en kısa zamanda demokrasiye dönüleceği konusunda Türk ordusuna güvendiğini söyleyince Evren de 10 Ekim 1980'de Başkan Carter'a verdiği destek nedeniyle ona teşekkürlerini bildiren bir mektup yazmayı ihmal etmez. SSCB ise darbeye karşı tepkisiz kalır. Evren, darbe sonrasında düzenlediği ilk basın toplantısında SSCB'den "Dünyada barış ve güvenliğin muhafazasında ve güçlendirilmesinde büyük sorumluluğu bulunan" ve "...komşularımız arasında özel bir yere sahip" olan bir devlet diyerek söz eder. Özcan'ın aktardığına göre, Pravda'da 30 Ekim 1980'de yayımlanan bir yazıda "...yangının üzerine körükle gidilmemesi", "...gereksiz riskler alınmaması" şeklinde kendisine yer bulan önerilerden sonra darbenin anlayışla karşılanması gerektiği belirtilir. Ne yazık ki Türkiye Komünist Partisi (TKP) de darbeye karşı  SSCB'nin tavrını paylaşmaktan geri kalmaz.
Enver Paşa hadisesinin cereyan ettiği günlerde Stalin, Pravda Gazetesine yazdığı makalede Pala ile beraber Türkistan milliyetçilerini emperyalizmin birer uşağı olarak tenkit ediyordu. Stalin’in Enver Paşa hakkında cesur olduğu kadar sabırsız ve atak bir adam olduğu hakkındaki mütalaasını bilirdim. Bununla beraber o, Paşa’nın idealizmini de teslim ederdi.
Atatürk'ün gazeteci kimliği ve merakı konusunda üzerinde durulması gereken bir diğer husus da yazdığı veya "dikte ettirdiği baş makaleler"dir. Atatürk, Cumhurbaşkanlığı döneminde çözmeye çalıştığı dış diplomatik meselelere ilişkin görüşlerini gazete makaleleri biçiminde kaleme almış, fakat bunlar başka yazar ya da gazetecilerin
Sayfa 145 - Truva YayınlarıKitabı okudu
"Ancak aradan onlarca yıl geçtikten sonra ünlü gazeteci Vera Tkaçenko Pravda Gazetesi'nde bizimle ilgili, savaşa bizim de katıldığımıza dair bir yazı yayımladı. Yalnız kal­mış, hayatını yoluna koyamamış ve hala ev sahibi olma­yan cepheli kadınların varlığından söz etti. Toplumun bu aziz kadınlara bir borcu olduğundan... İşte o zaman cep­heli kadınlar biraz da olsa ilgi görmeye başladı. Kırk-elli yaşlarındaydılar, yurtlarda yaşıyorlardı. Nihayet onlara ev verildi. Bir arkadaşım... Adını söylemeyeceğim, gücenir falan... Askeri sağlık memuru... Üç kere yaralandı. Sa­vaştan sonra tıp enstitüsüne girdi. Yakınlarından kimseyi bulamadı, hepsi ölmüş. Korkunç yoksulluk çekti, karnını doyurmak için geceleri apartman girişlerini silerdi. Buna rağmen kimseye savaş gazisi ve imtiyaz sahibi olduğunu söylemedi, tüm belgelerini yırtıp attı. 'Neden yırttın?' diye sordum. 'Benimle kim evlenirdi yırtmasam?' dedi ağlayarak. 'Aferin, iyi etmişsin o zaman,' dedim. Daha da yüksek sesle ağlamaya başladı: 'O kağıtlar şimdi işime ya­rayabilirdi. Ağır hastayım ben.' Düşünebiliyor musunuz? İki gözü iki çeşme..."
Sayfa 148
... klinikte otuz gözlem yaptım. Sonuç ne çıktı, dersiniz? Gazete okumayan hastalar kendilerini çok iyi hissettiler. Zorla Pravda okuttuklarım ise kilo kaybettiler.
Sayfa 41
146 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.