Psikanaliz tedavisinde analist, bir divana uzanmış olan hastanın arkasında, onun kendisini göremeyeceği, ama kendisinin hastanın davranışlarını izleyebileceği bir biçimde oturur. Bu yerleşme biçimi Freud'un kişisel bir seçimiydi, çünkü günde on iki saat yüzüne bakılmasından hoşlanmıyordu. Üstelik bu durum, hastanın analistin yüz ifadesinden ya da davranışlarından etkilenmesini engellediği gibi, terapisti de davranışlarını aşırı bir denetim altında tutma zorunluluğundan kurtarmış oluyordu.
Tüm ergenler gibi ben de erişkin yaşamımda hakikati bulacağımı düşünüyordum. Psikanaliz bir hakikati arama uğraşı olarak çıktı karşıma. Hakikate ulaşılır mı? Ya da nasıl ulaşılır? Dahası hakikat nedir? Sigmund Freud'un dehasının ürünü olan psikanaliz, önemli olanın hakikati tanımlamak ya da bulmak değil, onu arama uğraşı olduğunu gösterdi bana. - önsöz
O biçimsel şatafatıyla yapıt, yitirilmiş
nesnenin dile gelmez parıltısının yitip gitmesine neden olur; yitirilmiş nesne aracılığıyla kendini yapıta açan kimsenin bakışını ya da kulağını karşı konulamaz biçimde emrine koşar. Sanat yapıtı bir aktarımı devreye sokar...
Nevrotik eğilimler, bir insanın ne olduğu ya da ne olması gerektiği yolundaki beslediği imajı da büyük ölçüde belirler. Kendilerine ilişkin gözde büyütülen bir imajla, değerden düşürülen bir imaj arasında mekik dokuyan bütün nevrotik insanlar, öz-değerlendirme konusunda belirgin bir istikrarsızlık sergilerler. Nevrotik bir eğilim algılandığı zaman belli bir insanın kendine ilişkin bazı değerlendirmelerin farkında olup diğerlerini bastırmasının, bazı tutum ya da niteliklerle bilinçli ya da bilinçsizce aşırı ölçüde övünürken, diğer tutum ya da niteliklerini anlaşılır hiçbir neden olmaksızın küçümsemesinin nedenlerini ayrıntılarıyla anlamak olasılık kazanır.
Bir psikanalistle hiç görüşmedin, ama zamanının büyük bölümünü kendi ruhunu çözümlemeye ayırmıştın. Freud'u, Jung'u, Lacan'ı okuyordun. Psikanaliz üstüne düşünüyor ama uygulamaya geçmiyordun. Tedavinin seni olağanlaştıracağını ya da içinde geliştirdiğin olağandışılığı bayağılaştıracağını düşünüyordun. Başkalarını dinlemeyi severdin. İnsanlar gelip içlerini açarlardı sana. O sessiz, dikkatli, yapıcı halinle, sana gizlerini açanlardan daha az yardım ettin kendine.
-Ama doktor, ben hasta değilim... Allah rızası için... Size anlattım.
Tekrar gözlerini gözlerime dikti. En katî sesiyle:
-Hastasınız... diye kesip attı. Psikanaliz çıktığından beri hemen herkes az çok hastadır.
İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların “tecrübe” dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kesmiş bir insana “tecrübeli” denir.
Eğer her şey çocukluk dönemi ile açıklanırsa, o zaman her şey bir başkasının kusuru olarak değerlendirilir ve insanın kendi sorumluluğunu üstlenme gücüne duyulan güven de küçümsenmiş olur.
Gerçekçi anksiyete, mantıklı ve anlaşılır olmasıyla nevrotik anksiyeteden ayrılır. Bu tür anksiyete, beklenen ya da yaklaşan bir dış tehlikenin algılanması sonucu geliştirilen bir tepkidir. Çoğu kez kaçma refleksiyle birlikte oluşan bu tepki, yaşamı sürdürme ve korunma içgüdülerinin bir belirtisi de sayılabilir.