Fark ettiniz mi, toplumun hangi kesiminden olursak olalım tutunduğumuz dal aynı: "okumak." Şah da padişah da olsa böyle, boğazından kısarak kitap alacak durumdaki biri olsa da böyle. Okumadan yaşayamayız artık.
Küçük bir okuma kulübü kurdum. Yakın çevremden. Her ay bir kitabı okuyup bir kafeye oturup tartışabileceğimiz bir kulüp. Ortak
💫🌹💫
Hz. Meryem'in (a.s.) henüz bebekken
ALLAH'a adandığı yer burasıdır.
Hz. Zekeriya'a (a.s.) **Hz. Yahya'nın (a.s.) müjdelendiği yer** burasıdır.
Nuh tufanınından sonra ortaya çıkan
ilk kara parçası burasıdır.
Hz. İsa'nın (a.s.) henüz **beşikteyken
konuştuğu yer** burasıdır.
Hz. Davud'un (a.s.) fethettiği yer burasıdır.
Hz. Süleyman'ın (a.s.) şekillendirdiği yer burasıdır.
Hz. İsa'nın (a.s.) göğe yükseltildiği yer burasıdır.
Hz. Muhammed (s.a.v.) **Mirâca yükseldiği yer** burasıdır.
Kur'ân'da İsrâ Sûresiyle **Mübârek olduğu bildirilen yer** burasıdır.
Yani kısacası Kudüs; **Varlıktır, Birliktir, Yükseliştir.**
💫🌹💫
Bir çocuğun anne özlemi etrafında hayatı izleyişinden nereye varabiliriz ki? Proust, Swann’ların tarafı veya Guarmantes tarafından bakarak bize ne söyleyebilir?
Aslında anlatılan hikâyelerin hangi tarafta olduğunun bir önemi yok. İnsana, davranış biçimlerine, davranışın özündeki tutarsızlıklara dair bir sorgulama izleyeceğiz birlikte. Hangi
"O cennetin kapısı değil, Cennet’in ta kendisidir…"
Kapılar, göğün ruhumuza açılan kanatları...Ümmi ve bilge...Kandil ve turap...Hikmet ve Kuyu...
Sekiz peygamber ve O'nun nuruna bir hayret ile sığınan ufukları...
Hz.Adem; O'nun yüzü suyu hürmetine yaratılan kâinatın ilk sırrı...
Karakoç'un lisanıyla...
"Cennette hiçbir
***
Ne mutlu o kimseye ki;
Dünya onu terk etmeden dünyayı terk eder.
Kabre girmeden kabrine hazırlanır.
Rabbine varmadan Rabbini râzı eder.
Yahyâ b. Muâz {k.s}
***
Hz.Adem'le başlayıp son Peygamber ﷺ ile biten bir diriliş, yitik cenneti bulma serüveni.
Kitap, Eylül 1974'ten, Ocak 1976'ya kadar aylık Diriliş dergisinde, 21 Haziran 1976 - 14 Ekim 1976 arasında Diriliş Pazartesi-Perşembe Günlüğü'nde, Zülküf Canyüce takma adıyla yayınlanmıştır.
Başlıklar şöyledir :
•Adem (a.s.)
•Nuh(a.s.)
•İbrahim(a.s.)
•Yusuf(a.s.)
•Musa(a.s.)
•Süleyman(a.s.)
•Yahya(a.s.)
•İsa(a.s.)
•Son Peygamber ya da yeniden bulunmuş Cennetﷺ
Hz.Adem(a.s)'den Son peygambereﷺ yitirdiğimiz cenneti tekrar nasıl kazanabiliriz?..Sorusuna cevap niteliğinde kaleme alınmış bir eser. Sezai Karakoç, yukarıda yazmış olduğum peygamberlerin isimleri altında dirilişi ve cenneti bulma yollarını, farklı bir bakış açısı ile okuyucusuna sunuyor.
"Sen peygamberleri birbirinden ayrı sanma. Aynı dersi okuttular hepsi de insanlığa. Ölüm, ateş ve kılıç karşısında aynı ruhtu dimdik ayakta duran ve hakikat sancağını taşıyan."
Evet bütün peygamberlerin görevi insanlığa hakikati anlatmaktı. Farklı imtihanlardan geçerek "hakikat"i anlattılar.
"Her çağda, şartlar ne kadar ağır ve umutsuz olursa olsun inananlar için bir Nuh'un Gemisi vardır. İnananlar ona sığınırlar ve onu felâketlerin yatıştığı veya erişemediği, trajik çizgilerin durgunlaştığı bir yere ulaştırabilirse, kurtuluş yeniden başlayacak demektir. Her çağda her uygarlık ve her inanç grubu için böyle bir "Diriliş" umudu vardır."
Yaşadığımız dönemden çok fazla şikayetçiyiz lâkin inananlar için bir kurtuluş gemisi, 'Nuh'un gemisi' mevcut. Teslim ol ve kurtul dercesine.
Ahmet Erhan, “Yarasanın 21 Şiiri”nde “Mesela alfabenin 14. harfinde ölmek / Yarım kalmış bir ansiklopedinin sayfalarında kalmak / Adamım, / Kendini kıran bir dal kadar yalnızım” diyerek yarım kalmak üzerine düşündürür bizi. Üstat Yahya Kemal de “Bir tel kopar ve ahenk ebediyyen kesilir” dizesiyle insanın bitmek bilmeyen trajedisine dikkat çeker.
"Bizim sevmediğimiz kimse yoktur. Belki
gönlümüze biraz serin gelenler vardır" (s.64).
Edebiyatımızda nasıl bir Sabahattin Ali'nin, Sait Faik'in, Refik Halit'in, Azîz Nesin'in, oğuz Atay'ın ve Yaşar Kemal'in kendine özgü bir hikâyeciliği var ise günümüzde de
...
Âdem ile başlar yolculuğumuz, varoluşun ilk adımı, kazanmak için kaybetmenin ilk kuralı, dibe vurduktan sonra göklere erişmenin ilk filizi...
❝Cennette hiç bir sarsıntıya uğramadan yaşayacak olan insanoğlu mu, yoksa ayağı kayarak yeryüzüne düşen ve orda âb-ı hayatı ararcasına karanlıklar arasında geçen, dünya çilesini çektikten sonra
Peyami Safa, edebi terennümün, manevi tereddüdün ve siyasi tahakkümün sesi olmuştu. 1910 1961 yılları arasında başını ellerinin arasına alarak düşünce denizlerinde yüzen münzevi bir ruh, mütecessis bir akıl ve mütefekkir bir duruş... Peyami Safa için ne diyorsak diyelim. Tanım için hiç bir kelime yetmez! Burada bir başlangıç ile iki kısma ayırarak