Şiire başladığı dönemlerde Ahmed Arif'in Nâzım'a ilişkin görüşleri şöyle:
"Şiire yeni başlamış devrimci bir delikanlının karşısına Nâzım'ı dikerseniz, çocuk ya paniğe kapılır ve ters akımların uydusu olur, yahut ezilir, kötü bir kopyacı kesilir. —Hidrojen bombasına karşı Kürt hançeri ne yapabilir?- Üniversitede ve mahpusanede bazı arkadaşlarım, 'Nâzım'dan sonra şiir yazmak, boşuna bir gayret, hatta saygısızlık,' diyordu.
Onlarla hiç tartışmadım, hep sustum. Çünkü dedikleri bir bakıma doğruydu. Ne var ki 'Nâzım gibi şiir yazmak' ile 'Nâzım'dan sonra şiir yazmak' arasında vatanımın dipsiz uçurumları gibi bir uçurum vardı. Elbette Nâzım'ı yahut başka bir ustayı budalaca izlemekle kimse şair olamazdı. Ama Nâzım'dan da, başka ustalardan sonra da şiir yazılacaktı. Yoksa Shakespeare'den sonra trajedi, Moliere'den sonra komedi yazmak gerekmezdi. Nitekim, Dede Korkut, Yunus, Pir Sultan, Şeyh Galip ve Fuzuli gibi büyük ustalardan sonra da soylu şiirler yazılmıştır..."
Şimdi şu Urgan soyadını bana kimin önerdiğini söyleyince, küçük bir şok geçireceksiniz: Necip Fazıl Kısakürek! Evet, iyi bir şair ve yetenekli bir oyun yazarı bildiğiniz, henüz dinciliğe soyunmamış olan, bizim arkadaş grubundan Necip Fazıl Kısakürek! “Çalışkan”, “Erdemli”, “Ulugönüllü” gibi manevi anlamlar taşıyan bir soyadı değil, içinde çok
*Gaza kim ettiler Allahu ekber
Dediler her nefes Allahu ekber*
Aşıkpaşazâde'nin, dillerinden bir nefes dahi Allahu Teâla'yı düşürmeyen ve onun uğrunda gazâdan başka bir iş düşünmeyen yiğit dilâverler diyerek övdüğü Osmanlı akıncıları, hafif süvari birliklerindendir. Temelinin Osman Gazi zamanında Köse Mihal tarafından atıldığı rivayet olunur. Uç
Necip Fazıl Kısakürek Bey’in hizmetlerine, o zamanın ölçüsüyle bakalım:
Fransa'da tahsil etmiş. Dinî tahsil ve terbiye görmemiş. Önceleri dinsizlerin de kabul edip övdüğü, onlarla arkadaş olan meşhur bir şair...
Allahu Teâlâ, onun karşısına, onu ikna edecek, gönlüne girecek, bir şeyh efendi çıkarıyor. Abdülhakîm Arvâsî Efendi, onun elinden tutuyor, İslâm'a kazandırıyor... Böylece Necip Fazıl Bey, eski şöhretini, dostlarını, dünya makam ve şöhretini bırakıp, Müslümanlık için yazıp çalışmanın çilesine talip oluyor; büyük hizmetlerde bulunuyor...
Eğer Necip Fazıl Bey'in kalemi İslâm'a karşı olan cephede bulunsaydı; o zekâsı, cesareti ve heyecanıyle üzerimize yürüseydi, büyük tahribat yapardı... Allah onu da, bizi de korudu...
Necip Fazıl, yavaş yavaş değişmedi. Dinle hiç ilgisi yokken, ansızın, sadece dindar değil, dinci oluverdi. O sıralarda duyduğumuza göre, bu şaşırtıcı değişimin nedeni tik sorunuymuş: Necip Fazıl’ın bir yüz tiki vardı. Kaşı gözü acayip acayip oynardı ikide birde. Bu biçimsiz tikten kurtulmak için, böyle işlerin uzmanı bir şeyhe gitmesini salık vermişler. Şeyh efendi okumuş üflemiş ve ancak bir haftalık bir süre için, tikinden kurtarmış onu. İşte ne olduysa o bir hafta içinde olmuş. Bizim bohem şair Necip Fazıl, Süper-Mürşite dönüşmüş ansızın.
Necip Fazıl Kısakürek, yavaş yavaş değişmedi. Dinle hiç ilgisi yokken, ansızın, sadece dindar değil, dinci oluverdi. O sıralarda duyduğumuza göre, bu şaşırtıcı değişimin nedeni tik sorunuymuş: Necip Fazıl'ın bir yüz tiki vardı. Kaşı gözü acayip acayip oynardı ikide birde. Bu biçimsiz tikten kurtulmak için, böyle işlerin uzmanı bir şeyhe gitmesini salık vermişler. Şeyh efendi okumuş üflemiş ve ancak bir haftalık bir süre için, tikinden kurtarmış onu. İşte ne olduysa o bir hafta içinde olmuş. Bizim bohem şair
-Neden bugün bir İmam-i Gazali, bir Muhyiddin-i Arabî çapında bir düşünür, bilgin ve dehadan Arap topraklarında eser yoktur?
-Neden Mevlânâ, bir Fuzûlî, bir Şeyh Gâlib, bir Nef'î, bir Bâkî çapında olmasa bile onun eteklerine ulaşmış bir şair, bir ruh eğiticisi Türk ülkesinde boy göstermemektedir?
-Hâfız’ın, Sâdî’nin, Attar'ın ülkesi İran'daki bu ölüm sessizliğinin sebebi nedir?
-Bir İmam-ı Rabbâni yetiştirmiş bir Hindistan, neden bugün en çorak bir ruh iklimi halindedir?
-Hatta son büyüklük hayalleri gibi görünüp çekilen İkbal'ler, Yahya Kemal'ler ayarında veya onlara yakın düşünür ve şairlerin nesli neden kesilmiştir?
Holdingleşen tarikat ve cemaatler dini bir sektör ve piyasa
oluşturuyor:
Dini ritüellerin etrafında gelişen pazardan daha fazla pay
alma hırsı olmadık dini suiistimallere yol açmaktadır. Vaaz
ve hutbeler, televizyon programları ve sair araçlarla yapılan
cemaat propagandalarında artık gizleme ihtiyacı duyulmadan
suiistimaller yapılmaktadır.
Bu aşamada, bireyin kurtuluşunun cemaat yoluyla gerçekleşeceğine
dair güçlü bir inanç aşılanıyor. Tabanı, eğitimsiz
ve ekonomik açıdan güçsüz müritlerden oluşan topluluklar
hurafeciliğe başvuruyor:
Kitapta yazan her bilgiyi adeta kutsayarak doğru kabul
eden, dobra dobra anlatan bir söylem, mensuplarında hakkı
her zaman ve şartta söyleme cesaretine sahip şeyh/hoca
efendi izlenimi yaratmaktadır. Hurafe bağlılığını güçlendirmek
için katalizör görevi görmektedir. Hurafe saçma görünse
de (kişi) ona inandığında inanılmaz bir tatmin duygusu
yaşamaktadır. Hocasına bağlılığı kat be kat artmaktadır...
Sayfa 19 - İletişim Yayıncılık - Ağustos 2019Kitabı okudu
Üniversitede ve mahpusanede bazı arkadaşlarım, "Nâzım'dan sonra şiir yazmak, boşuna bir gayret, hatta saygısızlık," diyordu. Onlarla hiç tartışmadım, hep sustum. Çünkü dedikleri bir bakıma doğruydu. Ne var ki "Nâzım gibi şiir yazmak" ile "Nâzım'dan sonra şiir yazmak" arasında vatanımın dipsiz uçurumları gibi bir uçurum vardı. Elbette Nâzım'ı yahut başka bir ustayı budalaca izlemekle kimse şair olamazdı. Ama Nâzım'dan da, başka ustalardan da sonra şiir yazılacaktı. Yoksa Shakespeare'den sonra trajedi, Moliere'den sonra komedi yazmak gerekmezdi. Nitekim, Dede Korkut, Yunus, Pir Sultan, Şeyh Galip ve Fuzuli gibi büyük ustalardan sonra da soylu şiirler yazılmıştı...