Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Rapora göre, İngiliz birlikleri Musul'dan çıkarsa, "İngiltere Asya'da boşuna savaşmış olacaktı. Türkiye yalnızca Avrupa'da muzaffer olmakla kalmayacak, Asya'da da zafer kazanmış olacaktı ve başarısı yalnızca bir status quoante (savaş öncesi durum)" olarak kalmayacaktı.
Sayfa 182Kitabı okudu
I.Dünya Savaşı öncesi Boer-İngiliz Savaşı
Boerler ge­rilla taktikleri kullanarak inatla mücadele etti. Neticede İngiliz güçleri, Boerleri pes etmeye zorlamak için bir toplama kampı sistem i kurdu ve savaş 1902'ye değin de­ vam etti. Boer Savaşı'ndaki sefil durum, İngiliz liderleri politikalarının birçoğunu gözden geçirmek durumunda bıraktı. Bri­tanya Boerlerle değil de Avrupa'daki bir düşmanla karşılaşmış olsaydı savaşın sonu­cu ne olurdu? Nihayetinde orduda reform için düğmeye basan İngilizler, bundan da önemli bir hamle yaparak müttefik arayı­şına girdi.
Reklam
Kadim Türk devletlerinde ordu 10'lu teşkilat üzerine kurulmuştu. En büyük askeri birlik olan 10 bin kişilik kuvvete 'tümen' adı veriliyordu. 1000'lere, 10'lara ayrılmış olup başlarındaki komutanlara, "Tümen başı, bin başı, yüz başı, on başı" gibi unvanlar veriliyordu. Bu onlu sistem Türk tesirine giren yabancı topluluklarda da görülmektedir. Bütün yerleşik kavimlerde görülen hareketsiz kütle muharebesi usulüne göre yetiştirilmiş, ağır teçhizatlı orduların aksine hafif silahlı ve hareketli süvarilerden müteşekkil bozkır Türk Orduları'nın uyguladığı hızlı, ani ve şaşırtıcı hücumlara dayanan savaş sisteminde birlikler arasındaki bağlantı ancak sol ve sağ (doğu ve batı) başbuğların yüksek idaresi altında eğitilen ve onların emirleri altında savaşa katılan ordunun 10'lu sisteme bağlanması, eski Türk devletlerini sosyal açıdan kabilevi kalıptan kurtararak, devlet bütünü hâline getiriyordu. Neticede devletin bütün gücü barışta ve savaşta ortak gayeler etrafında birleşiyordu. Bu durum aslında bodunlar ve boyların sıkı iş birliğinden doğduğu açıkça görülen Türk devletlerinde sağlamlık ve devamlılığı sağlıyordu.
Sayfa 194 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Türklerde savaş için ayın birinci ve ikinci yarısı, zamanın gece ve gündüz, havanın da yağışlı ve yağışsız olması gibi durumlar çok önemliydi. Bu konuda kendileri için en uygun zamanı seçerlerdi. Öte yandan Türkler, yağmurlu havalarda savaşmaktan daima çekinirlerdi. Çünkü, yağmurda yayın üzerindeki zamk erimekte, kiriş gevşemekte ve bu durum da yayın kullanılmasını son derece güçleştirmekteydi. Hatta bu durum savaşı bırakmayı ve geri çekilmeyi bile zorunlu kılmaktaydı.
Sayfa 144 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
İlhanlı Devleti Tarihine Genel Bir Bakış
Moğolların kalabalık bir kolunun Hülagu öncülüğünde 1256 yılında Ceyhun Nehri'ni aşıp Horasan'a girmesiyle başlayan ilerleyişi, Azerbaycan merkezli olarak İran, Irak ve Anadolu topraklarının da önemli bir kısmını kapsayan bir devletin kurulmasıyla sonuçlanmıştı. İlhanlılar olarak anılan bu devlet Yakın Doğu'nun siyasi, sosyal ve
“Savaşın Freud üzerinde bıraktığı bir diğer önemli etki ise, insanların ölmeye yönelik tutumları olmuştu. Savaştan önce ölüm sanki hiç yokmuş gibi davranan insanlar, savaşlar patlak verdiğinde bunu adeta gündelik yaşamlarının bir parçası gibi kabul etmişlerdi. Bu durum insanları, ölüm hakkında hiçbir kaygının olmadığı ilkel bir anlayışa geriletmişti. Bir anlamda, savaş döneminde insanlar, medeniyet öncesi bir ilkelliğe hapsoluyorlardı. Bu durumun ortaya çıkardığı en çarpıcı şey, insanların, ilkel yanlarını hep muhafaza ettiğiydi.”
Reklam
Şüphesiz Hz. Muhammed'in bıraktığı en büyük askeri miras, cihad veya kutsal savaş doktriniydi. İslâm'ın ilk dönemlerinde ve Hz. Muhammed'in vefatını müteakip gerçekleşen İslâm fetihleri döneminde kutsal meşruiyeti olan cihadın güçlü bir motivasyon kaynağı olduğu tartışılmaz bir gerçektir. İslâm öncesi Arabistan'da bu tür bir ideolojinin olmaması, hatta savaşa dinen icazet veren bir kavramın olmadığı bilindiğinde bu durum çok daha şaşırtıcı bir mahiyettedir.
Sayfa 338Kitabı okudu
İnsan insanın Kurdu değil Yurdu'dur...
***** Platon'un ilk toplumu Hobbes'un medeni durum öncesi herkesin herkesle savaş ha­linde olduğu toplumu gibi değil, Locke'un ve Rousseau'nun herkesin herkesle barış içinde yaşadığı ve henüz devletin ve yasaların olmadığı iyi doğal toplumları olarak karşımıza çıkmaktadır. *****
Sayfa 423 - Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Hindistan, İngiltere'nin refahı için vazgeçilmez hale geldikçe milyonlarca Hindistanlı pekala önlenebilir kıtlıklarda, açlıktan can vermeye başlamıştı. İngiltere'nin acımasız ekonomi politikalarından ötürü İngiliz Sömürgeciliği Holocaust'u diye tabir edilebilecek olan bu durumun sonucu olarak 30 ila 35 milyon Hindistanlı açlıktan
_Sanatın yaratıcı gücü, doğadan, sanatçının eli değmeden, kendiliğinden çıkar ortaya. Her sanatçı, doğanın özünde bulunan sanat nitelikleri karşısında, Aristoteles'in deyimiyle bir "öykünücü"dür. O, ya Apollo'ca bir düş sanatçısı, ya Dionysos'ca bir coşkunluk sanatçısı ya da hem coşkunluk hem de düş sanatçısıdır. _Apollo,
Reklam
( Marques de Sade > Max Stirner > Nietzsche )
_Ben düşüncesizim. _Hiçbir şey benden üstün değildir! Hiçbir şey beni aşacak yücelikte değildir. _Benim eylemlerimi komuta etmek, nasıl davranmam gerektiğini söylemek hiç kimsenin üstüne vazife değildir. _Ben tamamlanmamış bir tinim ve mükemmel tin için çaba göstermeliyim.
Savaştan önce ölüm sanki hiç yokmuş gibi davranan insanlar, savaşlar patlak verdiğinde bunu adeta gündelik yaşamlarının bir parçası gibi kabul etmişlerdi. Bu durum insanları, ölüm hakkında hiçbir kaygının olmadığı ilkel bir anlayışa geriletmişti. Bir anlamda, savaş döneminde insanlar, medeniyet öncesi bir ilkelliğe hapsoluyorlardı. Bu durumun ortaya çıkardığı en çarpıcı şey, insanların, ilkel yanlarını hep muhafaza ettiğiydi.
Destek YayınlarıKitabı okudu
Savaş öncesi Avrupası'nda, dünyanın bu zengin ve öbür kıtaların gözünü kamaştıran bölgesinde ki büyük şehirlerin halkları bile birbirinden çok farklı dünyalarda yaşıyordu. Londra, Paris, Berlin ve Viyana'nın sarayları ve zengin apartmanlarında yaşayanlar, yeryüzünün üniversal yeni düzenini, uygarlık denen yaşam biçimini yaratmışlardı. Londra'nın Paris'in çevre semtlerinde, Viyana'nın ve Budapeşte'nin kenar mahallelerinde geniş kitleler "kira kışlası" denen ve sefalet taşan apartmanlarında yaşıyordu; yetişkin gençler için bile ayakkabı lükstü. Oysa Birinci Dünya Savaşı bu kitleleri silahaltına aldığında bot ve çizme vermek zorunda kaldı. Silahlar pahalıydı. Bu ağır masrafların altın rezervleri karşılığında basılan banknotla ödenmesi mümkün değildi. Birinci Dünya Savaşı enfyonist bir para politikası yarattı ve bu durum savaştan sonra da devam etti.
Sayfa 108 - KronikKitabı okudu
_Alçakta olan kimse düşmekten korkmaz. _Çok süslenenlere bakın; hepsi de gizlenmek istiyordur. _Boşuna kendinizi kandırmayın; sürekli yaptığınız şey neyse siz osunuz. _Hukuk, her şeyin üzerinde olmalıdır. _Bir düşünceyi kabul etmeden düşünebilmek, eğitimli bir zihnin işaretidir. _Tanrılar da şakalara bayılır. _Fazileti olmayan insan, hayvanların
_En büyük ustalık, zayıf ve beceriksiz gözükmektir. _Aldatmaca sanatını en iyi bilen kazanır. Zaferin yegane ilacı sürpriz faktörüdür. Karşı tarafı iyi bilin ve bilinmez olun. Rüzgar gibi hızlı, orman gibi yoğun ol. Düşmanı yanıltacak yemler kullanın. Sinirlendirmeye çalışın. Güçlerini bölün. Kontrolünüzü yitirmiş gibi yapıp, vurun. Savaşta
96 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.