Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

SEVGİ Ç.

SEVGİ Ç.
@sevgimisevgi
Du bakali n'olecak
-Çantamdan anahtarı çıkarıp bizim dairenin kapısını açtım, girdim içeri, o da girmez mi? -Harif da yallah içeri? -Evet -Du bakali n'olecak... Aman anlat çabuk Nacmiya... -Eve gelince yatak odasına girip elbet soyundum. O da soyunmaz mı? -Ne diyorsun Nacmiyaa... Du bakalı n'olecak? -Soyununca yatağa girdim. Olur şey değil, o da benimle yatağa girmez mi? Fıtık Amca kızgın demirle dağlanmış gibi haykırır: -Ayvaaaaah! Du bakalim n'olecak? -Ben de yatakta ne olacak diye merak ediyorum. --Aman Nacmiyaa, vallahi meraktan şatlayacak ban... Söyle şabuk, ne oldu Nacmiya? -Hiiç canım... Bir şey değilmiş, ben de boşu boşuna merak etmişim. Boncuk boncuk ter döküyordu Fıtık Amca. -Yok yahu... Peki, ne oldu Nacmiyaa? Ne yaptı? -Aynen senin her gece yaptığını...
Reklam
En Büyük Numara
Nuri’nin yetenekleri saymakla bitmez. Bunca yeteneğine karşın para kazanan bir insan olamamıştır. Yaptığı işin en iyisini yaptığına göre başarılı, ama hiç bir işinden para kazanmadığına göre de başarısız biridir.
Batan Güneş
Dünyaya güvenmiyorum. Sadece serseri diye yaftalanmış kimseler benim dostumdur. yaftalanmak... İşte beni böyle gerin çarmıha, böyle öldürün herkes beni yargılasın. Ben yine de şunu söyleyeceğim onlara: siz hiç kimse tarafından yaftalanmamışken çok daha tehlikeli değil misiniz?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çünkü Tanrı’yı da öldürürüm diye korkuyorum.
Tanrı’dan vazgeçtim. Ölmekten vazgeçtim. Çünkü ölürsem ve yukarıda beni ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem gerekecekti. Ölmek istemiyorum. Çünkü Tanrı’yı da öldürürüm diye korkuyorum. Ve böyle bir vefata benim dışımda kimse dayanamaz. Platon’un mağara istiaresine karşılık ben de kuyu istiaresini yazdım: doğdukları andan itibaren düşen insanların, yanlarından hızla geçen fırsatlara ve başka insanlara tutunup tırmanmalarını ve bunu sadece doğdukları andaki yüksekliklerine erişebilmek için yaptıklarını anlattım. Ancak ellerini ağızlarına sokup, parmaklarını ısırıp hiçbir şeye tutunmamaya kararlı olanları da anlattım. Ve sordum, Tanrı’nın yukarıda mı yoksa aşağıda mı olduğunu. eskiden poker oynardım. Şimdi de, Tanrı’nın aşağıda, kuyunun dibinde olduğuna oynuyorum.
“Eğer okuyamasaydım kimsenin ne düşündüğünü bilemezdim. Dünyanın döndüğünden habersiz olurdum. Ve her şeyi kendim keşfederdim. Cehaletimi bilemek harika olurdu. Ve tırnaklarımla kazıyarak öğrenebildiğim çok az ama bir o kadar da keskin ve kesin bilgiyle ölür giderdim. Kafamda hiçbir kuşku olmazdı. Sadece kesinlikler cirit atardı bedenimde. Hak ederek elde ettiğim, sadece düşünerek ulaştığım kesinlikler…”
Reklam
Ah şu hikâyeciler! Yararlı, hoş, güzel şeyler yazacaklarına en gizli saklı şeyleri kazıp çıkarırlar!.. Keşke yazı yazmalarını yasaklayabilseydim. Ne bu canım, okursun, okursun... dalarsın düşüncelere. Daha ne olduğunu bile anlayamadan kafana bir sürü garip düşünce doluşuverir. Keşke topunun yazmasını yasaklayabilseydim, keşke!
Aşk, kutsal, sadık aşk her şeye kadir değil midir? Ah hayır! Mezarın içinde ne kadar tutkulu, ne kadar günahkâr ve isyankâr bir yürek saklı olursa olsun üzerinde büyüyen çiçekler bize masum gözleriyle sakin sakin bakarlar: Onlar bize sadece sonsuz huzuru değil, "kayıtsız" doğanın büyük huzurunu değil, sonsuz barışmayı ve sonsuz yaşamı da anlatırlar...
Şaşırtıcı iş, insanoğlu hâlâ sözcüklere inanıyor. Örneğin ona aptal deseler ve dövmeseler üzülür; akıllı deseler ve para vermeseler, memnun olur."
Herkes imtiyazlıydı. Bu dünyada imtiyazlılardan başka kimse yoktu. Ötekileri de günün birinde mahkûm edeceklerdi. Eğer, adam öldürmekle suçlanıp da annesinin cenazesinde ağlamadığı için idam edilirse, ne çıkardı bundan?
Bana hâlâ Tanrıdan söz etmek istiyordu, ama ona doğru ilerledim, son defa olarak çok az vaktim kalmış olduğunu anlatmayı denedim. Bu vakti de Tanrıyla kaybetmek istemiyordum.
Reklam
"Gözlerinle gördüklerine inanma. Dış görünüştür onlar yalnızca, sınırlıdır. Kavrayışınla bak, öğrendiklerinin bilincine var, ve böylece uçmanın yolunu bulacaksın."
"tüm bedeniniz düşüncenizin ta kendisinden başka bir şey değildir."
Sineklerin Tanrısı
“Bu bir cinayetti.” Domuzcuk “Kes!” diye bağırdı tiz bir sesle. ”Ne işe yarar senin böyle konuşman?” Domuzcuk ayağa fırladı ; Ralph’in tepesine dikildi: “Karanlıktı. O şey vardı. O kahrolası dans. Şimşek vardı, gök gürültüsü vardı, yağmur vardı. Korkuyorduk!” “Ben korkmuyordum” dedi Ralph ağır ağır; “ ben neydim bilmiyorum.”
Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens -PARA
"Para insanların neredeyse her şeyi, her şeyle değiştirebilmesini sağlayan evrensel bir araçtır. Ordudan atılmış bir asker üniversite öğrenim ücretini askerdeki birikimiyle karşılayınca, kas gücü beyin gücüne dönüşmüş olur. Bir baron destekçilerini güçlendirmek için bir mülkünü sattığında toprak sadakate dönüşür. Bir doktor kazancını avukat tutmak veya bir yargıca rüşvet vermek için kullandığında sağlık hukuka dönüşür. Seksin kurtuluşa dönmesi bile mümkündür. 15. yüzyıldaki hayat kadınlarının erkeklerle para için yatıp, kazandıkları parayı da Katolik Kilisesi’nden endüljans satın alırken yaptıkları gibi."
Yüreğinin Götürdüğü Yere Git
Akmayan gözyaşları kalpte birikirler, zamanla kabuk tutarlar ve kirecin çamaşır makinesini tıkaması gibi kalbi tıkayıp felç ederler. Biliyorum, benim ancak mutfak evreninden bulup verebildiğim örnekler seni güldürmek yerine kızdırıyordur. Ne yapalım, herkes en iyi tanıdığı dünyadan esinlenir.
Başka türlü düşünürsek, ölümün bir iyilik olduğunu umduracak sebep olduğunu da görürüz; ölüm iki şeyden biridir: ya bir hiçlik, büsbütün şuursuzluk halidir yahut da, herkesin dediği gibi, ruhun bu dünyadan ayrılarak başka bir dünyaya geçmesidir. Ölüm bir şuursuzluk, deliksiz ve rüyasız uyuyan bir kimsenin uykusu gibi bir uyku ise, o ne mükemmel, ne tam bir kazançtır! Bir kimse, uykusunda, hiç rüya görmediği bir gecesini düşünerek, bunu hayatının öteki günleri ve geceleriyle karşılaştırsaydı, bütün hayatında bundan daha iyi ve daha hoş kaç gün ve kaç gece geçirmiş olduğunu da bize söyleseydi, sanırım ki herkes, değil yalnız alelade kimseler, Büyük Hükümdar bile, hayatında böyle pek az gündüz ve gece bulurdu. Ölüm bu çeşit bir uyku ise, büyük bir kazançtır; çünkü öyle olunca, zamanın bütün akışı, tek bir gece gibi gözükecektir. Ama ölüm bizi bu dünyadan başka bir dünyaya götüren bir yolculuk ise ve herkesin dediği gibi, bütün ölenler başka dünyada yaşıyorlarsa, yargıçlarım, bizim için bundan daha büyük ne iyilik olabilir?
Reklam
hayatımı diktiler. oysa yırtmak için çok uğraşmıştım…
Daha
nefret ediyordum doğadan! her şeyin her şeyi yemesinden! bütün döngünün, her şeyin her şeyi yiyerek sürüp gitmesinden nefret ediyordum. başka türlü olamaz mıydı? başka bir seçenek yok muydu? bu muydu, o muhteşem ve mükemmel doğa, dedikleri? bu doğayı yaratan her neyse ya da kimse, nasıl bir sadistti ki “öyle bir düzen kuracağım ki sırf yaşamak için herkes birbirini gebertecek!” diyebilmişti. birbirini yiyen o hayvanlar, her şeyi yiyen o insanlar, bütün cesetleri yiyen o böcekler, o böcekleri yiyen başka böcekler... “hepsinin de amına koyayım!” diye bağırıyordum. “bu doğayı hayal edenin de, bütün bu et yiyip kan içme sahnelerine mucize deyip, hepsi için şükredenlerin de ta amına koyayım!” o kadar sinirlenmiştim ki yanımda kağıt kalem olsa derhal bir dilekçe yazardım. madem, bütün o dinler yazıya dökülüp kitap olmuştu, demek ki kullanılması gereken iletişim tekniği buydu. ben de bir şikayet mektubu yazıp atacaktım havaya, ya da allah ya da tanrı ya da şu ya da bu, her neredeyse, oraya! madem kuran, “oku!” diye başlıyordu, ben de o mektubun başına “sen de bunu oku!” diye yazacaktım! “hele şu delikten bir çıkayım, hepsini yapacağım!” diyor ve yanıt olarak, sürekli o sesi duyuyordum: “daha!” ama bu defa, daha çok, soruyor gibiydi: “daha?” ben de, “dahası yok! bu kadar, amına koyayım!” deyip ağlıyordum. bir de, saate bakıyordum.