Sevgilim, bir günün ortası şimdi
Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
Uzat bana uzat ellerini
İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar
İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor
Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi.
Eremedim vefasına dünyanın
Bülbül konmuş serayına Gonya’nın
Devesi var gemsiz
Gerdanı var bensiz
Öpmeye yazık yazık
Sarmaya da nazik
Gollarını sıkıvermiş
Altın gümüş bilezik
Çek deveci develeri engine
Şimdi rağbet güzel ile zengine
Alt’arşından tabancamın şeridi
Yüreğimde yaş kalmadı eridi
Deve yüksek atamadım urganı
Üşüdükçe çek başına yorganı
Meram yolunda
Kızlar kolunda
İşler yolunda
Kendi halinde
Şişe elinde
Lüfer belinde
Var benim sevdiğim
Sarhoş halinde
Bir tarafta niçin yaşadığını bilmeyen pis bir kocakarı milyonların üzerine oturmuş dinsiz bir cadı.Diğer tarafta parasızlık yüzünden sefalete düşmüş aileler,kötü yola düşmüş genç kızlar,ilaç bulamayan hastalar,istediği halde tahsiline devam edemeyen öğrenciler.Yani bu cadı ölse cemiyet ne kaybeder ? ha bir hamam böceği ölmüş ha bu melnun koca karı bence hiç bir farkı yok.Şimdi konunun can damarına geliyorum.Diyelim ki cesur bir adam çıktı ve kocakarıyı gizlice öldürdü servetini ele geçirdi.Bunu binlerce insanın kurtuluş yolunda harcadı buna cinayet diyebilir misin ?
Bizim için İstiklâl Savaşı şimdi artık bir hatıradır, bir dumanlı anıdır. Gerilere baktığımız zaman dağların, bozkırların üstünde, o’nun, kızıllıklar içinde ufka yansıyan hayalini görürüz. Ama Gazi, bu mücadelesinde yalnız değildi. Binlerce, yüz binlerce adsız vardı. Bu adsızlar ya savaşkan birer erdiler ya muharebelerin mihnetlerine alın terleri ve gözyaşları ile katılmış yarı aç, yarı tok, lime lime kıyafetli analar, gelinler, kızlar, çocuklar ve ihtiyarlardılar. Şimdi bunlar o’nun etrafında, o’nun kızıllıklar ortasında hâlâ dağlara, bozkırlara gölgesi vuran siluetinin çevresinde sanki kendilerini göstermek istemeyerek yer alırlar. Hep birbirlerine sokularak, hep birbirlerini kendilerine siper ederek, önlerinde hayal meyal kağnıları, böğürleri birbirlerine geçmiş öküzleri, inekleri ve ellerinde övendireler ile uçsuz, bucaksız bir kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar ordusu… İşte asıl Kuva-yı Milliye buydu!…
"Türk gazeteleri Batılılar ilgilenmedikçe kendi milletinin sefaletiyle ve acılarıyla ilgilenmez," dedi Lacivert. "Yoksulluktan, intiharlardan söz etmek ayıp, çağdışı bir şeymiş gibi davranırlar. O zaman sen de yazını Avrupa'da yayımlamak zorunda kalırsın. Ben de seninle bunun için görüşmek istedim: Ne içeride, ne dışarıda intihar eden kızları sakın yazma! İntihar büyük günahtır! İlgi gösterildikçe de yayılıyor bu hastalık! Hele en son intihar eden kızın 'türban direnişi yapan Müslüman bir kız olduğu söylentisi zehirden de öldürücü olur."
"Ama bu doğru," dedi Ka. "Kız intihar etmeden abdest alıp namaz kılmış. Türban direnişi yapan kızlar da şimdi çok saygı duyuyorlarmış ona."
"İntihar eden bir kız Müslüman bile değildir!" dedi Lacivert.
Bazen oturur avurtlarımı çiğner, delireceğimi düşünürdüm ー korkunç bir fânilik duygusuyla dolardım. Her şeyi şimdi, hemen, şimdi hemen, şimdi istiyordum!
Julia'yı almaya, dokunmaya, içinde olmaya can atıyordu. Yüksek gerilimli elektrik hattı gibiydi; gerilmiş. Ama elleri kalçasında sabırla bekledi, topuk- larının sert ahşap zeminde çıkardığı seslerle ona doğru geri dönen Julia'nın rolünü oynamasına izin verdi.
Ona ulaştığı zaman, Julia ellerini onun bacaklarına koydu ve dansederken
"Başı örtülü kızların dersanelere ve hatta okullara sokulmaması laik devletimizin emridir." / "Hocam, affedersiniz bir soru sorabilir miyim: Devletin emri Allah'ın emrinden büyük müdür, hocam?"/"Güzel bir soru. Ama bunlar laik bir devlette ayrı şeylerdir." / "Çok doğru söylediniz hocam, elinizi öpeyim. Korkmayın hocam verin, verin, bakın doya doya öpeceğim elinizi. Oh. Allah razı olsun. Size ne kadar saygı duyduğumu anladınız. Şimdi hocam lütfen bir soru sorabilir miyim?" / "Buyrun, rica ederim." / "Hocam, peki laiklik dinsizlik mi demektir?" / "Hayır." / "O halde dinlerinin gereğini yerine getiren mümin kızlarımız niye laiklik bahanesiyle derslere alınmıyor?" / "Vallahi oğlum, bu konuları tartışmakla bir yere varılmıyor. Bütün gün İstanbul televizyonlarında bu konular konuşuluyor da ne oluyor? Ne kızlar başörtülerini çıkarıyor, ne de devlet onları o haliyle derslere alıyor." / "Peki hocam, bir soru sorabilir miyim? Al buyurun ama, başlarını örten kızların, bizim binbir emekle yetişmiş o çalışkan, o terbiyeli, o itaatkâr kızlarımızın eğitim haklarının ellerinden alınması Anayasamıza, eğitim ve din özgürlüğüne hiç uyuyor mu? Sizin vicdanınıza sığıyor mu söyleyin lütfen hocam?" / "O kızlar o kadar itaatkârsa başlarını da açarlar..."
Samimi değilsin, yalan söylüyorsun demiyorum, fakat mademki benim kadınları pek iyi tanıdığımı söylüyorsun, şu fikrime lütfen dikkat et: Kadınların bir karakteri vardır, her şeyi mübalağa ederler, bütün zaafları, kuvvetleri, cazibeleri, büyükleri, küçüklükleri bu muvazenesizlikten ileri gelir. Sen de şimdi bu muvazenesizliğe düşüyorsun, vakaları tahrif ediyorsun, maziyi yanlış hatırlıyorsun, olan biten şeylerin sebeplerini ve neticelerini yanlış tahlil ediyorsun.
Şu dağların meşeleri karanlık,
Etekleri olur çayır çimenlik
Kızanlarla burda eder yarenlik,
“Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır,
Yağmur yağar, pusatları ıslanır”.Sarı Zeybek şu dağların eridir,
Dağlar onun bütün yoğu varıdır.
Kendi sarı, bindiği at dorudur;
Attan inip şu dağlara yaslanır,
Gözü dalar, bakışları puslanır.Sarı Zeybek dağdan dağa
"Yeteri kadar okumayan kızlar okuduğunu zannettikleri adamlara aşık olurmuş. Hayatımı aşk denilen bir klişeye çevirdim. Keşke şimdi bir kütüphanede yalnız olsaydım."
Bu kasabalarda şimdi, kadın berberleri kasabanın dışarlıklı hanımlarının saçlarını boyarlar, kasabanın delikanlıları akıllarına taktıkları kızların evlerinin önünden geçerlerdi. İlkokul mezunu, mahalle imamının karısına giderek hatim indirmiş, karşılığında babala rından birer altın bilezik almış genç kızlar, içlerinde nedensiz bir daralma duygusu, başka kadınların ve erkeklerin başka türlü hayatlar yaşadıklarını gösteren televizyonların karşısındaydılar muhakkak.