Eyy, dağlarda, ovalarda yaşayan, bir adımda ucu bucağı görünmez tarlalara ulaşabilen güçlü, kuvvetli, sağlıklı çocuklar! Siz ki güzelim mavi göğün altında yaşamaya, sonsuz uzaklıklara alışkınsınız. Siz ki devasa apartman blokları arasında yaşamak zorunda değilsiniz. Büyük kent çocuğu için boş bir arsa ne demektir bilebilir misiniz? O çocuklar için arsa ova demek, kır demek, bozkır demektir. Çürük tahta perdelerle, göklere yükselen apartmanlarla sınırlanmış küçücük bir toprak parçası o çocuklar için sonsuzluk ve özgürlük demektir.
aldırmam nutuklu toplantılara
bu bir matem kıyası değildir nuyageva dört işleme vurunca ürperen yanlarımı
bir bayram muştusu dolar hücrelerime hüznün tezgâhlarında dokunan yüreğime
bir inkılâb nişanı vurmak üzre, sabahın ölümsüz baharına geçirdim gözlerimi
bu bir ölüm aynası değildir nuyageva
doruktan uzattıkça mercan bakışlarını
bazen gün doğar içimin varoşlarına
bazen bir kapı açılır rüyalarımda
sonsuzluk çiçek tozu, dökülür avuçlarıma
Rilke'nin mektuplarını okumuştum, bir mektubunda diyor ki: "Yaz yine de gelir; ama sabredenlere gelir. Önlerinde
sonsuzluk varmış gibi tasalanmadan sessiz ve yürekleri ge-
niş olanlara gelir. Ben bunu günden güne daha iyi anlıyorum,
onu gönül borcu duyduğum acılar içinde öğreniyorum. Sabır
her şeydir." Sabra gönlü açmak imkânlara açık olmaktır. Sa-
bır, benim anladığım kadarıyla darlıktayken kendini tutmak,
kendi nefsimize hâkim olmak, acıya katlanabilmek, savaşmamız gereken yerde kaçmamak, sır saklamak, dili kötü sözden korumak, öfkeye kapılmamaktır. İmanın bir yarısı sabır, diğer yarısı da şükürdür denir. Sabır, dili şikâyetten de korumaktır.
Sabır aslında bir mayalanma sürecidir. Sabır, pasif bir sey gibi algılanıyor. Oysa bir toparlanma, kudret toplama, demlenme. mayalanma sürecidir.
"Sonsuzluk ne geçmiştir ne de gelecek. Sonsuzluk şu ânın bir boyutudur. İnsan ruhunun bir boyutudur ki insan ruhu ebedidir. O sonsuz boyutu kendi içinizde bulursanız, işte o zaman, zamanın içinde gezersiniz; günlerinizi boydan boya gezersiniz. Varlığınızın ve deneyiminizin bu benötesi, tarihötesi boyutunun bilgisini size yansıtmaya yardım eden de mitolojik arketipler, dünyanın bütün mitolojilerinde yaşayan, insan yaşamının ilelebet destekleyici modelleri olan bu ebedi sembollerdir..."
Başkası karşısında Ben sonsuzca sorumludur. Bilinçte bu etik hareketi ortaya çıkaran ve Aynı'nın kendi kendisiyle çakışmasından doğan vicdan rahatlığını bozan Başka yönelimselliğin başaedemeyeceği bir fazlalık barındırır kendinde. Arzu tam da budur.: doyumun giderdiği ihtiyaçtan farklı bir ateşle yanmak, düşünülenin ötesinde düşünmek. Aynı'ya dahil edilemeyen bu fazlalık, bu ötesi nedeniyledir ki Ben'i Başkası'na bağlayan ilişkiye Sonsuzluk Fikri adını verdik.
Allah Teâlâ sonsuzluğu insanı içine koymuştur. Sonsuzluk, insanın dışında değildir. Nitekim Allah Teâlâ buyuruyor ya, "Ben yere göğe sığmadım, mümin kulumun kalbine sığdım."
İnsanların öykülerini dinliyorum. Dün birbirini sevenler, bugün birbirini boğazlıyor. Dün mutlu olanlar bugün mutsuzluktan yakınıyor. Dün sevgili olanlar bugün birbirinden nefret ediyor. Her şey zeval buluyor. Kimse sonsuzluk ülkesinin padişahı değil. Belleğimizde ufak tatlar kalıyor. Bir gülümseyiş, birkaç dize, birkaç an, birkaç fotoğraf.
Tanrının süt kokan fotoğrafı.
Hayatın ilk harfi. Büyük şarkısı.
Lekesiz arzu. Ten masalı. Ruhun billuru.
Sevmenin kağıtsız kalemsiz okulu.
İnsanın bedenine indirilmiş sonsuzluk.
Gömüldüğümüz en güzel mezar.