Ne düşünülürse düşünülsün ve ne istenilirse istensin, ne kadar dirençli olunursa olunsun, karanlığa bakmak, bakmak değildir, derin bir seyre dalmaktır.
Bu olgulardan nasıl bir sonuca varmalı? Onların aynı hedefe yönelmeleri karşısında nasıl davranmalı? Bu basıncı ayrıştırmak mümkün değildir. Bu gizemli silsileyi hangi düş izler? Onların, sözün
Ve sen, sen, yolunu şaşırmış heyecanlı ütopyacı yani zavallı yalnız ütopist, neyin ve nasıl olduğunu bildiğin hâlde durumun o neden onların yoluna çıkıyorsun ki? Gerçekten itaatkâr bir kurban gibi kendini, titreyen ellerle şovmen ordusuna mı sunacaksın? Hatta onlara aşkını bir tepside sunarak alın ama yeter ki bize engel olmayın mı diyeceksin? Bu, senin yaşamın anlamı ve güzelliği dediğin şeyden, Tanrı'nın bahşettiği sonsuzluk hediyesinden zorunlu bir kopuş olacaktır zira aşk, evrenin armağanı ve sonsuzluğun potansiyelinden gelen bir enerjidir. Bu nedenle, birleşmenin coşkusunu, sonsuzluk ve dünyevi yaşamın etkileşiminin doruk noktası olarak açıklayabiliriz ve bu yüzden şiddetli tutkuların ve aşk şehvetinin zaferi, gökyüzü ve yeryüzü arasındaki ilişkinin karmaşıklığını belirleyen trajedi ve dramı içinde barındırır. Her aşk hikâyesini kaçınılmaz ölüm sonlandırır ancak Tanrı'dan gelen sevginin sonsuzluk kotası, sonraki nesillere aktarılır ve onlar da sevgiye teslim olacak ve sevgi yoluyla sonsuzluk akışına katılacaklardır. Ancak yıkıcı güçler her seferinde aşk dünyasına sinsice saldıracaklardır. Çünkü bunlardan birçoğu insanın özündeki karanlık mağaralarda saklanmaktadırlar ve daha sofistike hâle gelmektedirler. Bu nedenle insanlardaki iç
mücadele hiç azalmıyor.
ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla
Bazan sessiz sedasız ipekten kanatlarla Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla Adını yazıyorum bulduğum fırsatlarda Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla Sözde, sana koşuyorum doludizgin atlarla,
Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle Öldür bendeki beni sonra dirilt kendinle Çarpsan karasevdayı en azından yüzbinle Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle Ama her defasında geri döndüm seninle Hangi düğüm çözülür, nazla, sitemle, kinle?
Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle.
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin? Bâzan kız kardeşimsin, bâzan öpöz annemsin
Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin
Orada ufuk çizgim, burada yanım kölemsin
Eksilmeyen çilemsin
Orda ufuk çizgim, burada yanım, yöremsin
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin
Çaresizim çaremsin.
Şaşırdım kaldım işte bilmem ki n'emsin?
Sayfa 134 - Yakın Plan Yayınları 16.BaskıKitabı okudu
XIX İLKGENÇLİK
İlkgençlik yıllarımda sürekli düşünmekten, hayal etmekten hoşlandığım şeylerin neler olduğunu söylesem, sanırım kimse inanmaz bana. Çünkü bunlar ne yaşıma ne de toplumsal durumuma uygun şeylerdi. Ama kanımca insanın toplumsal konumuyla ahlaki konumu arasındaki birbirini tutmazlık, gerçekliğin en şaşmaz belirtisidir.
Kendi içime
Ne zamanın bittiği noktayı düşleyebildiğimiz ne de mekanın çevresine kısıtlı bir sınır koyabildiğimiz için pek başarılı olmasa da, hiç yoktan iyidir diye, onların sonsuz ve uçsuz bucaksız olduklarını 'düşünmeye' karar vermişiz. Ama bir şeyi sonsuzluk ve sonu olmayan diye var saymak, sınırlı ve sonu olanı mantık ve matematik bağlamında yadsımak ve ikisini de birbirine orantılı olarak sıfıra indirgemek anlamına gelmez mi? Sonsuzlukta art ardalık, sonu olmayanda da yan yanalık olası mı? Bizim uydurma sonsuzluk ve sonu olmama varsayımımız uzaklık, hareket ve değişiklik kavramları ya da evrende sonu olan cisimlerin varoluşuyla bile nasıl çakışır? Sen yine de durma macasına sor bakalım!
Neden sonsuzluk? Sonsuzluğun ne olduğunu anlayamıyoruz ki. Varoluşa ne son koyarsak koyalım, düşüncemizin hemen onun ötesine sıçrayacağı şeklindeki itiraza, şu karşılığı verelim: Bu, ötede hakiki bir gerçeklik olduğunu kanıtlamaz. Yerküre üzerine düşünen küçük piyon hep öteye sıçrar; ama bu, kürenin onun için sınırlı olmasını engellemez. Yaradılışımız gereği zihnimiz hep öteye sıçrar -olup olan budur-, ama bu, zamanın gerçekten var olduğunu göstermez, dolayısıyla düşkünlük sorunumuz ortadan kalkmış olur.
Geriye şu nokta kalıyor: Zaman yok ise, nasıl oluyor da zamansal bir düzene göre yaratılmışız Gerçeklik hep özdeş ve devinimsiz ise, nasıl oluyor da her zaman farklı ve devingeniz?
ANTONİUS
Nasıl olursa olsun, iyi için bir cennet, kötü için bir cehennem olması gerek!
ŞEYTAN Senin aklının gerektirdiği varlıkların yasası mı oluyor? Kötü umurunda değildir elbet Tanrı’nın, dünya kötülüklerle dolu olduğuna göre!
Güçsüzlüğünden mi katlanıyor kötüye, ya da zalimliğinden mi sürdürüyor onu?
Sanır mısın ki, durmadan düzeltmeye uğraşıyor dünyayı kusurlu bir yapıt gibi, gözetliyor bütün varlıkların kımıltılarını, kelebeğin uçuşundan insanın düşünmesine kadar?
Evreni yarattıysa, bilge olması gereksizdir. Tanrı’da Bilgelik denen şey varsa, evrenin yaradılışı bozuk demektir.
Ama iyi ve kötü seni ilgilendirir yalnız gündüzle gece gibi, acıyla tatlı gibi, ölüm ve doğum gibi; uzayın bir köşesine, belli bir çevreye, özel bir yarara bağlı şeyler bunlar. Yalnız sonsuzluk sürekli olduğuna göre, Sonsuzluk var ve işte o kadar!
Sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla
Bazen sessiz sedasız ipekten kanatlarla
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla
Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla
Yüreğimin başına noktalarla hatlarla
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
Sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla
Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle
Öldür bendeki beni sonra dirilt kendinle
Çarpsan kara sevdayı en azından yüz binle
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle
Ama her defasında geri döndüm seninle
Hangi düğüm çözülür nazla sitemle kinle
Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle
Şaşırdım kaldım işte bilmem ki n'emsin
Bazen kız kardeşimsin bazen öpöz annemsin
Sultanımsın susunca konuşunca kölemsin
Eksilmeyen çilemsin
Orada ufuk çizgim burada yanım yöremsin
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin
Çaresizim çaremsin
Şaşırdım kaldım işte bilmem ki n'emsin
"Sessizliği kaybettim ve bunun için duyduğum pişmanlık ölçüsüzdür. Mutsuzluğun, bir kez konuşmaya başlayan bir insanı nasıl sardığına tanık oldum. Sağırlığa bağlı, hareketsiz bir acıydı; bu yüzden soluduğum şey solunamayandır. Kendimi yalnız başıma bir odaya kapadım, evde kimse yok, dışarıda da hemen hemen kimse yok ama bu yalnızlığın kendisi bizzat konuşmaya başladı ve karşılığında benim de bu konuşan yalnızlıkla konuşmam gerekir; alayla değil, onun üzerinde daha büyük bir yalnızlık, onun da üzerinde daha büyüğü yattığı için; ve her biri söyleneni boğmak ve sessizleştirmek için içine alarak tersine onu sonsuzluğa yankılıyor ve sonsuzluk söylenenin yankısı oluyor."
“Uzun zaman öncesini capcanlı korurken geleceği katiyen kaydetmemekte ısrarcı. Sanki benim için bir gelecek olmadığını yineleyerek beni uyarıyormuş gibi hissediyorum. Sürekli düşünüyorum da, gelecek yoksa geçmişin de bir anlamı yokmuş gibi. Odisseus’un seyahatini düşünüyorum, o da öyleydi. Odisseus kendi topraklarına dönerken nilüfer çekirdeği yiyen insanların adasına uğrar. Oradaki insanların nazikçe ikram ettiği nilüfer çekirdeğini yedikten sonra memleketine dönmesi gerektiğini unutur. Sadece bu da değil, adamları da unuturlar. Neyi? Amaçları olan “eve dönüş”ü. Memleket geçmişe aittir ama oraya dönüş planı geleceğe. Sonrasında da Odisseus tekrar tekrar unutmakla mücadele eder. Sirenlerin şarkılarından kaçar, onu sonsuzluk boyunca bir yerde alıkoymak isteyen Kalipso’dan da kurtulur. Sirenlerin ve Kalipso’nun istediği şey Odisseus’un geleceği unutup şu ana çivilenmesidir. Ama Odisseus sonuna kadar unutkanlıkla savaşarak geri dönüşünü planlar. Sadece bugünde kalmak hayvan misali yaşanan bir hayata gerilemek demektir. Tüm hafızasını kaybedene daha fazla insan denemez. Şu an, geçmişle geleceği bağlayan bir temas noktası sadece, ama şu anın kendisi tek başına hiçbir şey değil. Ağır demans hastasıyla bir hayvan arasında ne fark var? Hiçbir fark yok. Yiyip sıçıp gülüp ağlayıp böyle böyle ölüme varılır. Odisseus bunu reddetmiştir. Nasıl? Geleceği hatırlayarak, geçmişe doğru ilerleme planlarından vazgeçmeyerek.”
Ölüm yaşam kadar gerçek, o yüzden bu konuya nicedir kafa yormuyorum. Zamana hep bir ömür biçiliyor; gençken bir ödül gibi sonsuzluk vadediliyor, yaşlıyken bir ceza gibi ecelle sınanıyor. Yaşadığım hayatı onurlandıramazsam, ne zaman uğrayacağı muğlak ama bir o kadar da mutlak sona nasıl tahammül edebilirim? Varoluşuma dair ulvi bir sebep aramaktan bahsetmiyorum. Kastettiğim yaşarken haklı çıkmaktan çok öte bir kavram. Hayat denen yolculukta, tüm umutları mekanda yolculuktan ziyade zamanda yolculuğa bağlamaktan ve buna yürekten inanmaktan bahsediliyorum.
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun
En serin imbatlarda
Adını yazıyorum
Bulduğun fırsatlarla
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
Sözde senden kaçıyorum
Oysa Adem, ey güzel yolcu, sen öyle misin? Hatırla nasıl yaratıldığını. Bu toprak bedene neler katılıp karıldığını, suyuna mizacına neler karıştırıldığını. Hani ruhun, hamurunun yoğrulmasına tanık tutulmuştu.
Bir yanın karanlık senin bir yanın ışık.
Bir yanın melek kanadı bir yanın şeytan ıslığı.
Bir yanın çamur beden, bir yanın kutsal ruh. Bir yanın iyiliğe açık bir yanın iyiliğe kapalı.
Tek başına ne duru iyilik ne de saf kötülük sensin. Ne baştan ayağa cennetsin ne de tümüyle cehennemsin. Aynı ânda birbirine zıt iki şeysin. İçinde iyilik ve kötülüğü besleyip büyütecek yeteneğe aynı ânda rastlayacaksın. Hataya da sevaba da aynı derecede ehliyetli olacaksın. Bir yanın yükselmeye çekecek seni bir yanın düştükçe düş diyecek. Zirvelerle çukurlar arasında gidip geleceksin.Ama. Bu ikilik kabahatin değil senin mahiyetin. Üstünlüğün, zayıflığın olan bu şeyde. Tepeden tırnağa çamursun Âdem ilk bakışta. Toprağın topraklığına batmış gibisin. Ama bu halinle kıymetlisin. Çünkü bu halini aşabilirsin. İçindeki kutsal ruha sahip çıkabilirsin. İşte o zaman melek değil ama melekler gibisin. Ve ey Âdem unutma, böyle bir tartıda melek gibi olmak melek olmaktan ağır çeker. Çünkü sen o iki şey arasında özgür irade-bilinçli seçimsin.