Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hey, dün gece Mauel'de tavladığın kız çok tatlıydı; Judy orada olsa seni öldürürdü. Adı neydi?" "Ahh..." "Hadi ama, o kadar da sarhoş değildin. Kızı arayacak mısın?" Jeff giderek artan bir panikle arkasını döndü. Martin'e söylemek istediği bin tane şey vardı ama hiçbiri bir anlam ifade etmezdi, bu manasız durum gibi. "Sorun ne, ahbap? Berbat görünüyorsun." "Ben, ah, dışarı çıkmam lazım. Biraz hava almam gerekiyor." Martin kaşlarını çatıp şaşkın Şaşkın ona baktı. "Evet, galiba öyle." Jeff masasının önündeki sandalyeye fırlatılmış haki renk pantolonu aldı ve yatağının yanındaki dolabı açıp bir Madras gömlek ve kadife ceket çıkarttı. "Revire git," dedi Martin. "Grip olduğunu söyle. Belki Garrett sınava sonradan girmene izin verir." "Tamam, olur." Jeff aceleyle giyindi ve ayağına deri moka- senlerini geçirdi. Nefes nefese kalmak üzereydi; kendini yavaş yavaş nefes almaya zorladı. "Bu geceki Kuşları unutma, tamam mı? Saat sekizde Dooley's'de Paula ve Judy ile buluşuyoruz; önce bir şeyler atıştıracağız." "Tamam. Görüşürüz." Jeff koridora çıktı ve kapıyı ardından kapattı. Merdivenleri bulup hızla üç kat aşağı indi ve yanından geçtiği genç çocuklardan biri ismini seslenince mekanik bir sesle "N'aber" dedi.
herkesin hayatında bir Ogo olmalı
Ogo'nun en iyi yanı, çevresindekileri engellemeden esirgemeyi bilmesiydi. Bazen canım sıkkın olduğunda, "Hadi buluşalım" diye arardım. Koşup gelir, keyfimi kaçıran şeyi sorup soramayacağını gözümden anlar, anlatmak istemediğime hükmederse işyerinden, mezun olduğu lisenin WhatsApp grubunda dönen geyiklerden ya da okuduğu kitaplardan -hep ilgimi çekmeyecek tuhaf kitaplar okurdu- bahsederek kafamı dağıtmaya çalışırdı... Canım çok sıkkın olduğunda, canımı daha az sıkacak yeni bir sorun gündemi oluşturup dikkatimi dağıtarak, benim tatlı günah keçim rolünü bile isteye üstlenirdi.
Reklam
"Ne gördüm bugüne dek? Hadi bugünü de sayalım yarına dek ne gördüm? Yıllar önceydi; tren istasyonunda bir adam gördüm. Bir şey sormam gerekiyordu; ya da bana öyle gelmiş olabilir. Sormaktan nefret ederim — kim neyi bilebilir ki? Ne sorarsanız sorun, herkesin hemen kendini düşünmesi ve kendini anlatmaya başlaması bu yüzdendir."
Sayfa 10 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Değişen değerler değişmeyen hakikatler
"Evlerinize dönün hadi, böyle ağlayarak kendinize zarar vermekten korkmuyor musunuz yoksa?" Kimseden çıt çıkmadı, sessizce ona bakıyorlardı. "Evlerinize dönüp çocuklarınıza ve torunlarınıza sorun bakalım, gençlere sorun hele, tarla ekmek mi yoksa Patlama'nın ilçe olmasını mı istiyorlar?" Kimseden çıt çıkmadı, sessizce ona bakıyorlardı. "Eğer burayı şimdi terk etmezseniz, gelip sizi almalarını söyleyeceğim çocuklarınıza!"
Sayfa 161Kitabı okudu
"Kendine iyi bak" derler. Ne büyük bir lütuftur bu. "Ben senin her zaman yanındayım" derler giderken bile... Bu nasıl bir yanında olmaktır. "Sen gidiyorsun artık, hadi beni gözden geçirmedin, kurduğun cümleleri gözden geçir bir zahmet" diyemezsin. Gidişine seyirci kalırsın ve her zaman olduğu gibi gururumuz var "Kal" diyemeyiz. Ortada bir sorun yokken ve biz hatasızken giden biri varsa zaten ona "Kal" denmez, "Gitme" hiç denmez. Bırak gitsin, ölmezsin.
Ne gördüm bugüne dek? Hadi bugünü de sayalım yarına dek ne gördüm? Yıllar önceydi; tren istasyonunda bir adam gördüm. Bir şey sormam gerekiyordu; ya da bana öyle gelmiş olabilir. Sormaktan nefret ederim kim neyi bilebilir ki? Ne sorarsanız sorun, herkesin hemen kendini düşünmesi ve kendini anlatmaya başlaması bu yüzdendir. Yüzünü bile çevirmeden bana gerekeni söyledi. Ne kim olduğumu, kendisine benzer bir yanım olup olmadığını merak etti ne de kendini belli edecek bir şey yaptı.
Sayfa 10 - İletişim Yayınları, İstanbul, 2022.Kitabı okudu
Reklam
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Ağız ya da bir ağız tarafından ısırılan yiyecek olmak, avcı ya da av olmak. İşte bütün sorun burada yatıyordu. Diğer hayvanların bize karşı yaklaşımı hor görme, hadi bilemedin merhamet şeklinde tezahür ediyordu. Düşmanca ortamın içinde hiç kimse bize saygı göstermiyor ve hiç kimse bizden korkmuyordu. Gece ve orman bizi çok korkutuyordu. Bu dünya zoolojisinin en savunmasız hayvanları, işe yaramaz yavruları, neredeyse bir hiç olan yetişkinleri bizlerdik; ne pençelerimiz vardı, ne keskin dişlerimiz, ne çok hızlı koşan bacaklarımız, ne de iyi bir koku alma duyumuz. Bizim hikâyemizin başlangıcı şu anda bir sis perdesinin ardında gizli. O zamanlar tek yapabildiğimiz herhalde taşları fırlatmak ve bir odun parçasıyla vurmaktan ibaretti. Şimdi insanın aklına şu soru gelebilir: Hayatta kalmanın mucizelere bağlı olduğu bir ortamda bunu başarmamızın sebebi kendimizi toplu halde savunmak ve yiyeceğimizi paylaşmak mıydı acaba? Bugünün insanlığı, herkesin kendi bacağından asıldığı ve herkesin kendi canını kurtardığı günümüz medeniyeti dünya üzerinde ne kadar sürebilir ki?
giriş
Hoş geldin! Aslında bir kitap için garip bir giriş biliyorum. Ama bu kitap biraz farklı. Bu kitap, senin son günlüğün. Hiç günlük tutmadıysan ilk ve son günlüğün de diyebiliriz. Bu kitap ile arkanda hiç delil birakmadan insan öldürmeyi öğreneceğiz. Tamam birkaç dizi izlemişsindir ama bu kusursuz cinayet. Öldürmek için elimizde yeterli sebep var. Bize ihanet etti. Bize yalan söyledi. Bizim güzel bir hayat yaşamamızın önündeki tek engel o. Üstelik rahat ol, kan yok. Elimiz kana bulaşmadan helva yiyeceğiz. Şimdi aklında iki soru var. İlk sorman gereken şu olmalı: "Biz" kimiz? Biz işte. Sen ve ben. Aslında ben bu kitap ile senin içinde bir yerlerde rehberlik yapa- cağım. Içses gibi. Kodlarına bulaşan bir virüs gibi. Artık senin değişimin ve gelişimin başlıyor. Ne zamandır izliyoruz senin filmini ama bir türlü başrolde seni göremedik. Hep daha güzel bir hayatın olması gerektiğini hissettin ama maşallah kalori depolamaktan ve birkaç "idare eder" insan ilişkisinden öteye gidemedik. İkinci sorun ise... Sanırım: "Kimi öldürüyoruz?" Seni. Zaten son umutlanma tarihin geçmişti. Seni bugün öldürüyoruz. Üzülme, yarın sabaha hiç hatırlamayacaksın bile. Artık kişisel gelişin başlıyor. Kendine gelişin. E hadi çevir sayfayı ve otur rahatça. Hatta dilersen bir çay ya da kahve al, gel. Senin ikinci versiyonun başlıyor. Sen Versiyon 2.0...
Sayfa 11
''... Tereddüt etmeden karşısındaki sandalyeye oturdu. Fusagi bu kadar samimi davranan tanımadığı bir kadına nasıl tepki vereceğini bilemediği için endişeli görünüyordu. 'Ee, oraya izinsiz oturmamanızı tercih ederim.' 'Ah, buraya oturmam hiç sorun değil... Ben senin karınım.' 'Benim için sorun. Sizi tanımıyorum.' 'Tamam, o zaman beni tanımalısın. Hadi başlayalım.' 'Ne demek istiyorsunuz?' 'Pekala, sanırım bu bir evlilik teklifi.' ''
Sayfa 162 - Epsilon Yayınevi
239 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.