Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Annelerin annesi...”
Minik ellerini öpüp kokladı okulun kapısında, telaşlı çocukların sırt çantalarından sırtına yediği darbeyi hissetmedi bile. “Allah zihin açıklığı versin,” dedi gülerek. Sel gibi akan çocuk kalabalığına karışmadan evladı. Şimdi avucunun içindeki minik eli biraz daha sıktı. “Hadi koştur Erhan'ım koştur, geç kaldık...” Beş yaşındaki Erhan'la
Hadi sorun kendinize, bulun cevapları ve artık başkalarına sormaya başlayın
Neden böyle yumuşak, bu kadar uysalsınız, neden her şeye bu kadar razısınız? Neden bu kadar çok inkar ve reddediş var yüreklerinizde? Bu kadar az yazgı var bakışlarınızda?
Sayfa 111 - İş Bankası Yayınları, Ocak 2021Kitabı okudu
Reklam
Okuyoruz burayı hadi bakam
Yılda ne kadar tahıl üretildiği aşağı yukarı biliniyor: 2 milyon ton. İlginç bir rakam: Gezegende yaşayan insan başına 330 kilo. Oysa kişi başına 200 kilonun herkesi doyurmaya yeteceğini biliyoruz. Bu hesaba göre dünya üretimi 6 milyar insanı beslemek için yetiyor da artıyor olmalıydı. Açıklaması şu: Bu tahılların büyük bir bölümü gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerin refaha ulaşmış yerlerinde hayvan yemi olarak tüketiliyor. Gelişmiş ülkelerde ihraç edilmeyen tahılın %61'i inek, domuz ve piliçlerin beslenmesinde, %16'sı insan gıdası olarak kullanılıyor. Gelişmekte olan ülkelerde insanların tüketimine giden oran %72! Buradan da anlaşılıyor ki, bugün Üçüncü Dünya'da çoğunu yoksul köylülerle işsiz çiftçilerin oluşturduğu 800 milyon insanı vuran açlık, dünyada yeterince tahıl üretilmemesiyle ilgili teknik bir sorun değil, sosyal ve siyasal bir sorun.
Sayfa 142Kitabı okudu
Doğrudan seks daveti neden bir işe yaramıyor? Çünkü gerçek sorun, kahvenin asla tam olarak kahve olmaması değil, seksin tam olarak seks olmamasıdır, cinsel ilişki yoktur, işte bu sebeple cinsel eylemin fantazmatik bir tamamlayıcıya ihtiyacı vardır. Dolayısıyla “Hadi eve çıkıp seks yapalım!” gibi doğrudan davetin engellenmesi kibar bir sansür değildir; kahve ya da benzeri şeylerin sekse fantazmatik çerçeve kazandır­mak için mutlaka zikredilmesi gerekir.
Kalbindeki adamın yanaklarına dokunmak isterken gecenin sonunda yastığı ısırırken kalbindeki yaralara dokunuyorsun.. Mesafeler değil ki tek sorun. Atlarsın otobüse birkaç film izlersin ve yanında sındır kalbindekinin.. Ama gitmiyor değil mi ayakların? Engel sadece bilmem kaç kilometre yol değil ki... Hadi ama artık kandırma kendini.. Sen prenses değilsin ve hiçbir kurbağa girmeyecek hayatına.. Öpsen de geçmeyecek sevdaların var senin, bunu biliyorsun. Evet sayın okur sen kaybettiklerin ile meşhursun....
... Bir de el sıkma meselesi var. Bazı kadın gazetecilerimiz buna bozulmuş. MSP'li bakanlar onların ellerini havada bırakıp durmuşlar. Abdest meselesi. Ben olsam aldırmazdım. Bunca yıl aydın hanımlarımız kokteyllerde herkesle el sıkıştılar da ne olduk? Avrupalı bir ileri sanayi ülkesi mi? Şimdi de birkaç politikacının el sıkmamasıyla şeriat devleti olmayız, merak etmesin kimse. Aslında bu abdest konusu, bizimki gibi bir toplumda, en çok buna önem verenler açısından sorun yaratan bir şey. MSP yöneticilerinin işi zor. Hadi kokteyle falan gitmedin, yerli filmlerden de sakındın, peki 19 Mayıs Bayramını ne yapacaksın? Bir stadyum dolusu şortlu kızın bacak salladığı bir memlekette neyin abdest bozup neyin bozmadığı konusunda gökten yeni «ayet»ler gerekiyor, bu iş de Erbakan Hoca'yı bekliyor.
Sayfa 77 - Bilgi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
31. Gün 31. Konu 31. Hikâye Kimse kırılmasın diye davranmaktan işime odaklanamı yorum. Berbat geçen günler yaşıyorum. Nasıl kendimi iyi hissedebilirim ki? Kış geliyor. Birçoğu için güzeldir beyazın donduruculuğu. Sıcacık evlerinde mutludurlar. Ben mutlu olamıyorum. Sokak hayvanlarının durumlarını düşünüyorum. Yiyecek bulmaları için onlara yardımcı oluyorum. Belli bölgelere yem bırakıyorum. Çok az kişiyiz bunu yapan. Her ev kapı önüne bir parça yemek koysa böyle bir sorun olmaz. Onların doğal yaşamlarını betonlaştırıp onları dışlayamayız. Sence de sevimli değiller mi? Evet öyleler. Sokak hayvanlarını sevdiğini biliyorum. Onları sevmesen bile onlara yardım edeceğini biliyorum. Onlar kalabalığın masumiyetleri. Soğukta bir kap yemek, saçakta bir kap su, hepsi bu. Hadi, pencereden dışarıya bak. Gözüne çar pan hayvanları gör. Yoksalar kapının önüne elinde yemekle çık. Geleceklerdir. Gelirler. İnsandan yardım beklerler. Onlar vahşi değiller. Vahşilik, onların hakkını savunmamak... Sen, onların hakkını savunmuyorsan bile onlara zarar verme. Biliyor musun, teşekkür ederim. Onlar konuşamaz. bunu yapacağın için sana Biz onların yerine konuşuruz. Teşekkürler.
Sayfa 99 - Halit BOZTEPEKitabı okudu
Ne gördüm bugüne dek? Hadi bugünü de sayalım yarına dek ne gördüm? Yıllar önceydi; tren istasyonunda bir adam gördüm. Bir şey sormam gerekiyordu; ya da bana öyle gelmiş olabilir. Sormaktan nefret ederim kim neyi bilebilir ki? Ne sorarsanız sorun, herkesin hemen kendini düşünmesi ve kendini anlatmaya başlaması bu yüzdendir. Yüzünü bile çevirmeden bana gerekeni söyledi. Ne kim olduğumu, kendisine benzer bir yanım olup olmadığını merak etti ne de kendini belli edecek bir şey yaptı.
Sayfa 10 - İletişim Yayınları, İstanbul, 2022.Kitabı okudu
OHHAAA!..
Sığır, davar, geyik ve gergedan cinsinden özür dileyerek... "Arı dil","Öz Türkçe" deyip durursun, Kabuk Türkçe var mı ulan boynuzlu? Akıl'ı beğenmez ,"us" uydurursun, Bir değil, beş değil hilen boynuzlu. Lokantanın adı "sosyal otlangaç", Ana "doğuraç"mış, baba "doğurgaç"... Zehirin
Sayfa 41
Ağız ya da bir ağız tarafından ısırılan yiyecek olmak, avcı ya da av olmak. İşte bütün sorun burada yatıyordu. Diğer hayvanların bize karşı yaklaşımı hor görme, hadi bilemedin merhamet şeklinde tezahür ediyordu. Düşmanca ortamın içinde hiç kimse bize saygı göstermiyor ve hiç kimse bizden korkmuyordu. Gece ve orman bizi çok korkutuyordu. Bu dünya zoolojisinin en savunmasız hayvanları, işe yaramaz yavruları, neredeyse bir hiç olan yetişkinleri bizlerdik; ne pençelerimiz vardı, ne keskin dişlerimiz, ne çok hızlı koşan bacaklarımız, ne de iyi bir koku alma duyumuz. Bizim hikâyemizin başlangıcı şu anda bir sis perdesinin ardında gizli. O zamanlar tek yapabildiğimiz herhalde taşları fırlatmak ve bir odun parçasıyla vurmaktan ibaretti. Şimdi insanın aklına şu soru gelebilir: Hayatta kalmanın mucizelere bağlı olduğu bir ortamda bunu başarmamızın sebebi kendimizi toplu halde savunmak ve yiyeceğimizi paylaşmak mıydı acaba? Bugünün insanlığı, herkesin kendi bacağından asıldığı ve herkesin kendi canını kurtardığı günümüz medeniyeti dünya üzerinde ne kadar sürebilir ki?
Reklam
Ne gördüm bugüne dek? Hadi bugünü de sayalım - yarına dek ne gördüm? Yıllar önceydi; tren istasyonunda bir adam gördüm. Bir şey sormam gerekiyordu; ya da bana öyle gelmiş olabilir. Sormaktan nefret ederim. - kim neyi bilebilir ki? Ne sorarsanız sorun, herkesin hemen kendini düşünmesi ve kendini anlatmaya başlaması bu yüzdendir.
giriş
Hoş geldin! Aslında bir kitap için garip bir giriş biliyorum. Ama bu kitap biraz farklı. Bu kitap, senin son günlüğün. Hiç günlük tutmadıysan ilk ve son günlüğün de diyebiliriz. Bu kitap ile arkanda hiç delil birakmadan insan öldürmeyi öğreneceğiz. Tamam birkaç dizi izlemişsindir ama bu kusursuz cinayet. Öldürmek için elimizde yeterli sebep var. Bize ihanet etti. Bize yalan söyledi. Bizim güzel bir hayat yaşamamızın önündeki tek engel o. Üstelik rahat ol, kan yok. Elimiz kana bulaşmadan helva yiyeceğiz. Şimdi aklında iki soru var. İlk sorman gereken şu olmalı: "Biz" kimiz? Biz işte. Sen ve ben. Aslında ben bu kitap ile senin içinde bir yerlerde rehberlik yapa- cağım. Içses gibi. Kodlarına bulaşan bir virüs gibi. Artık senin değişimin ve gelişimin başlıyor. Ne zamandır izliyoruz senin filmini ama bir türlü başrolde seni göremedik. Hep daha güzel bir hayatın olması gerektiğini hissettin ama maşallah kalori depolamaktan ve birkaç "idare eder" insan ilişkisinden öteye gidemedik. İkinci sorun ise... Sanırım: "Kimi öldürüyoruz?" Seni. Zaten son umutlanma tarihin geçmişti. Seni bugün öldürüyoruz. Üzülme, yarın sabaha hiç hatırlamayacaksın bile. Artık kişisel gelişin başlıyor. Kendine gelişin. E hadi çevir sayfayı ve otur rahatça. Hatta dilersen bir çay ya da kahve al, gel. Senin ikinci versiyonun başlıyor. Sen Versiyon 2.0...
Sayfa 11
Değişen değerler değişmeyen hakikatler
"Evlerinize dönün hadi, böyle ağlayarak kendinize zarar vermekten korkmuyor musunuz yoksa?" Kimseden çıt çıkmadı, sessizce ona bakıyorlardı. "Evlerinize dönüp çocuklarınıza ve torunlarınıza sorun bakalım, gençlere sorun hele, tarla ekmek mi yoksa Patlama'nın ilçe olmasını mı istiyorlar?" Kimseden çıt çıkmadı, sessizce ona bakıyorlardı. "Eğer burayı şimdi terk etmezseniz, gelip sizi almalarını söyleyeceğim çocuklarınıza!"
Sayfa 161Kitabı okudu
herkesin hayatında bir Ogo olmalı
Ogo'nun en iyi yanı, çevresindekileri engellemeden esirgemeyi bilmesiydi. Bazen canım sıkkın olduğunda, "Hadi buluşalım" diye arardım. Koşup gelir, keyfimi kaçıran şeyi sorup soramayacağını gözümden anlar, anlatmak istemediğime hükmederse işyerinden, mezun olduğu lisenin WhatsApp grubunda dönen geyiklerden ya da okuduğu kitaplardan -hep ilgimi çekmeyecek tuhaf kitaplar okurdu- bahsederek kafamı dağıtmaya çalışırdı... Canım çok sıkkın olduğunda, canımı daha az sıkacak yeni bir sorun gündemi oluşturup dikkatimi dağıtarak, benim tatlı günah keçim rolünü bile isteye üstlenirdi.
"Ne gördüm bugüne dek? Hadi bugünü de sayalım yarına dek ne gördüm? Yıllar önceydi; tren istasyonunda bir adam gördüm. Bir şey sormam gerekiyordu; ya da bana öyle gelmiş olabilir. Sormaktan nefret ederim — kim neyi bilebilir ki? Ne sorarsanız sorun, herkesin hemen kendini düşünmesi ve kendini anlatmaya başlaması bu yüzdendir."
Sayfa 10 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
232 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.