Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“I’m never going to be able to go as far out, or to stay as long, as I used to. Not if I want to wake up again. But I can’t stand spending all my time in this realm, this horribly . . . solid place. So I can’t stop. And one day I’ll go out too far. And I’m not going to come back.”
Askeladd'ın son sözleri
Askeladd: Hurry up and finish me off. I am sorry about the wait. My life is yours now. I have used it all up, anyway. Not that I regret any of it. We are enemies, are we not? Thorfinn: ...you are going to die...? Askeladd: Do it quick. There is no time Thorfinn: ...you think this is a joke...? This isn't how it's supposed to be!! Our fight wasn't supposed to end this way!! You can't do this to me!! You can't die!! Get up!! Stand up and fight me right now!! I am the one who's supposed to kill you, you son of a bitch!! Askeladd: Honestly this is what I hate about kids haven't you given a thought to what you are going to live for after I am dead Thorfinn? Ha ha you haven't, have you? You are hopeless, you know that? Thorfinn: Shut up none of your fucking business... Askeladd: Move on Thorfinn. Don't hang on... to this petty bullshit your entire life... You have got to move on go further... You are the son of Thors so venture beyond the world he saw. That's your true battle. Be a true warrior... son of Thors...
Reklam
“Planlarımızın kaçı plana uygun bir şekilde sonuçlanır ki? Planlarımız, muhtemelen Tanrının komedi programı ya da bir çeşit stand up gösterisidir. Eminim ki, izlemekten en çok keyif aldığı ve katılarak güldüğü şeylerdir planlarımız.”
“Would you just stand up?” I muttered, looking around. We were still being watched. Now there was a fucking crowd. “Say ‘yes.’” Now he was using humiliation rather than compulsion to force my hand. Prick. “Yes,” I growled through my teeth. He gave me a victorious smirk as he rose to tower over me once more. “There, that wasn’t so hard, was it?” “I can’t believe you.” “You said yes, didn’t you?” “That doesn’t mean anything!”
Çoğunlukla hayatın ikinci yarısının, ilkini dengelemesi gerekiyor. Sanki bir şekilde var olmak için doğmuşuz ve öbürü olmaya çalışırken, tükenmiş ya da çok sıkılmış gibiyiz. Utangaç insan, stand-up gösterisi yapıyor. Diğerlerinin hizmetine adanmış kişi tükeniyor ve ne zaman bu kadar "bağımlı" olduğunu merak ediyor.
Şano / Stand Up - Erdal Kaya
Îro şanoya Stand up'a Kekê Erdal Kaya hebû. Qameraya min îro bîr kir kû qamera ye. Kekê erdal henekên erotîk dikir. Gelek mirov hatibûn. Antalya îro xweş bû lo.
Reklam
180 syf.
10/10 puan verdi
·
17 günde okudu
Türkçe / English Review
Kitabın diğer incelemelerini incelerken çoğu okurun eserden "Çocuk kitabı" diye bahsettiğini gördüm ve
Çizgili Pijamalı Çocuk
Çizgili Pijamalı Çocuk
ile benzer bir karışıklılığa girdiğini fark ettim. Maalesef günümüzde eserlerin baş kahramanları çocuk olunca hemen çocuk kitabı etiketi yapıştırılıyor içeriği göz önünde bulundurulmadan.
Çizgili Pijamalı Çocuk
Çizgili Pijamalı Çocuk
'da olduğu gibi travmatik
The Giver
The GiverLois Lowry · Laurel Leaf Publishing · 2002885 okunma
Yolculuklar neye ulaşma isteğidir?! Bir inkâr, bir veda, bir çar­pışma, bir yaralanma nedeni midir?! Böyle .iktirip gitmek, geride kalanı sahnede zorla Stand Up Tragedia oyuncusu kılmaz mı?! Bu kılınan, farz mıdır?
Sayfa 11
"Perhaps, one day, you may want to come back. I shall wait for that day. I want to stand up in your tears, and splash about in them, and sing. I want to be there when you grovel. I want to be there, I want to watch it, I want the front seat. I want to see your face rubbed in the mud - that's all I can hope for. There's nothing else I want any longer."
e-kitap olarak okuyorum.
Reklam
Quora
Postmodernism is an intellectual dead end; it’s central premise seems to be derived from a saying of Nietzsche’s, “There are no facts; only interpretations”, which is thought to mean that each one of us views “reality” through our individual perspective. This is true to a degree, but as with so many aphorisms, there are limits to its validity;
Bir Vélazquez resmine baktığınızda, Mozart dinlediğiniz, Dickens okuduğunuz ya da Billy Connolly'e güldüğünüzde, ki bunlar rastgele seçtiğim dört isimdir -bir noktayı kanıtlamak amacıyla rastgele isimler seçmek daima büyük zaman ve düşünce gerektiren bir iştir- hepiniz rahatlıkla fark edersiniz ki bu büyük adamlar yaptıkları her şeyi dünya için yapmaktadır ve doğal olarak sonuçlar büyüleyicidir. Ama bir William Blake resmine baktığınızda ya da Bach'ı dinler, Douglas Adams okur veya (çağdaş İngiliz aktörü ve stand- up komedyeni] Eddie Izzard'ın bir performansını izlerken şöyle düşünürsünüz: Koskoca dünyada onları gerçekten anlayan tek insan muhtemelen sizsinizdir. Elbette ki kalan herkes onlara hayrandır, ama hiçbiri onlarla sizin kurduğunuz kadar gerçek bir ilişki kuramamıştır. Bunu bir kuram olarak öne sürüyorum. Douglas'ın eserleri Bach'ın yüce sanatı ya da Blake'in yoğun kişisel evreni değildir hiç kuşkusuz, ama yine de kişisel görüşümün geçerli olduğuna inanıyorum. Bu âşık olmak gibi bir şeydir. Adams'ın özellikle hoş bir cümlesi ya da övücü veya yerici bir cümlesi gözünüze iliştiğinde, içinizden en yakınınızdaki yabancının omzuna dokunup bunu onunla paylaşmak duygusu geçer. Yabancı okuduğunuz satırlardan hoşlanmış görünebilir, gülebilir, ama siz kendi kendinize aslında onun cümlenin gerçek gücünü ve niteliğini sizin kadar kavrayamadığını düşünürsünüz; tıpkı anlatıp durduğunuz kıza sizin gibi arkadaşlarınızın da (çok şükür ki) âşık olmamaları gibi.
Geçmişteki -John Brunner'ın 1960'ların sonlarında ve 1970'lerin başlarında kaleme aldığı romanlarındaki gibi4- büyük distopyaların bazıları, nüfus fazlalığının yarattığı öne sürülen kabus etrafında dönüyordu; ancak bu modernist bir kabustu ve bugün karşı karşıya olduğumuz durum da belki bir distopya değildir, daha ziyade, adamakıllı bir postmodern çokanlamlılığı olan, farklı bir biçimde yaşanan, ilerleme ve çözülme olasılığını bariz bir şekilde engelleyen bir kesinliktir. 4. John Brunner, Stand on Zanzibar (1968), The Jacked Edge (1969), The Sheep Look Up (1972) ve The Shockwave Ride (1975).
Fredric JamesonKitabı okudu
200 syf.
·
Puan vermedi
SÖYLEMELİYİZ BİLSİNLER
Şermin Yaşar’ın ilk okuduğum romanı oldu ve kesinlikle sonuncusu olmayacak. Gerek hikayesi açısından gerekse karakterlerin ağzından çıkan bazı sözler öyle içinize işliyor ki anlamsız anlamsız duvara baktığınız oluyor. 200 sayfa su gibi akıp gidiyor. Bazı romanlarda keşke daha uzun olsa diyordum yahut daha kısa da olabilirmiş diyordum ama bu roman
Söyleme Bilmesinler
Söyleme BilmesinlerŞermin Yaşar · Doğan Kitap · 20234,586 okunma
726 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.