Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Bir şey kaybetmişti. Büyük bir şey. Yaşamı kaybetmişti, kaybediyordu. Çoktan kaybetmiş olmamız ve hâlâ kaybediyor oluşumuz konusunda benzeşiyorduk. Ben ilk sevdiğim kişinin -her ne kadar kaotik olsa da- o ılık ve güvenli ortamını yitirmiştim. Adımı, kimliğimi yitirmiştim. Evlat edinilen çocuklar yerinden edilmiştir. Annemse yaşam denen şeyin muazzam bir sürgün, bir yerinden edilme olduğunu hissediyordu. Her ikimiz de Yuva'mıza gitmek istiyorduk."
Türk ordusu binlerce askerle, top, tüfek ve bombardıman uçaklarıyla kan deryasına çevirmişti Dêrsim'i. Tarihin en feci yarasını yaşıyordu Dêrsim. Aileler dağılmıştı, çocuklar yetim ve öksüz kalmıştı. Sürgün, talan ve yangındı Dêrsim. Çayırlar yeşilliğini, dağlar kekik kokusunu, gökyüzü maviliğini yitirmişti. Gulê ve İbrahim de bu kıyımda büyük bir travma yaşadılar. Kıyım sonrası zorunlu askerlik, zorunlu vergiler getiren ve okullar, camiler, garnizonlar, valilik, kaymakamlık kurumları bina eden devlet, "Tunç eliyle" ağır bir yumruk darbesi vurduğu Dêrsim'i "Tunceli" yapmıştı!
Reklam
O, böyle kelebekler kadar serbest çocuklar gibi neşeli bir hayat görmemiş, tatmarnıştı..
gündoğusu iyice karardı kibrit yanmadı otlara baktılar dalgalanan yay çizen göğe bakan hışırdayan, kekre otlara başaklara baktılar
Sayfa 45 - Ayyıldız Matbaası - Ankara - 1978, SÜRGÜN HIZI
şimdi nedense her şeyde ansızın dağılan kelebek tadı biliyorsun, en bakımlı bahçe sessizliktir gülüşler oraya sürgün edildi acıların kardeş olduğunu kimse anlayamadı sevdalarda olsun, ilkyaz ölümlerinde olsun geçit vermeyen akarsu olmaz gülün kendini işlemek için çırağı ya da ustası yoktur çocuklar! bağışlayın beni sözlerimi boz üveyiklerin hırçın tuzuna batırıp bakın hüzünden daha kötü bir yolaçıcı olabilir mi? şimdiye kadar olmadı ama şimdi, nedense, her şeyde ansızın dağılan kelebek tadı
Köyleri "boşaltılınca" zorla, İstanbul'a sürülüp sürüklenip geldi babamgiller, dayımgiller, bibimgiller, Celal'inkiler. Karşıya, kondulara. Ama kimse kimseye ilişmedi, teyellenmedi. Herkes, çocuklar bile yaşlanmış, eskimiş, kırık. Bir iki yeğeni işe koydu Celal. Karaköy'de dökümcüye, Kasımpaşa'da hurdacıya. Çay ocağına. Sonra duyduk ki türkü barda fedailik, otoparkta değnekçilik gibi işlere heves etmiş çocuklar, içkiye kumara bulaşmışlar. Kimseye yâr olmadılar. Bu Celal'in çektiği, kuzenlerle, yeğenlerle, daha birtakım halalarla yengelerle çay bahçesinde yeni yeşermeye başlayan ağaçların yüzümüzü gölgelediği fotoğrafın arkasında, ben bize demişim ki, İstanbul'a sürgün gelen boynu bükük yabansı otlardan bir demet.
Sayfa 79 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
Reklam
"İki gün sonra evlenecek. Üç bin liraya sattılar. Engel olmak imkansız. Gerektiğinde, gelişmiştir diye rapor alırlar. Evleneceği adamın da iki karısı var. Dinsel nikah yürürlükte buralarda. Ancak karılardan birinin resmi nikahı olur. Diğer çocuklar onun üzerine kaydettirilir. Öteki karılar daha çok iş gücü için alınır. Zenginlerin karısı bu yüzden çok olur. "
Sayfa 37
0 yıllarda, özellikle 27 Mayıs'tan sonra, basında, üniversitelerde, "Az Gelişmiş Ülkeler", "Geri Kalmış Bölgeler", "Bölgeler Arası dengesizlikler" gibi konular tartışılıyordu. Ders programlar, bu kavramların ışığında yeniden düzenleniyordu. Doğu bölgesin den çok söz ediliyordu. İnsanların yoksulluğu, sefaleti, çaresizliği anlatılırdı. Köylerin susuzluğundan, yolsuzluğundan, okulsuzluğundan, ışıksızlığından söz edilirdi. Köylüleri sömüren ağalar, şeyhler vardı. Aşiretler, aşiret reisleri vardı. Toprak ağaları birçok köyün sahibi idi. Şeyhlerin çeşitli bölgelerden binlerce müridi vardı. Bu kurumların halk yığınları üzerindeki güçleri önemle vurgulanırdı. Gazetelerde sık sık fotoğraflar yayınlanırdı. Toprak damlar yer altındaki, mağaralardaki, kovuklardaki, inlerdeki barınaklar, çıplak çocuklar, karnı şiş, başı kabak, yalın ayak çocuklar, ağalar, şeyhler vs. "55 Ağa" sorunu vardı. Toprak sahibi ağaların, şeyhlerin, aşiret reislerinin sürgün edilecekleri, Batı'ya mecburi iskâna tabi tutulacakları söyleniyordu. Bu konularda yoğun konuşmalar, tartışmalar oluyordu.
Kitle Hareketleri-Hristiyanlık-Aile
Yükselen kitle hareketlerinin aileye yönelik tutumları hayli ilgi çekicidir. Çağımızın hemen hemen bütün kitle hareketleri, başlangıç aşamalarında, aileye karşı düşmanca tavır takınmışlar ve onu gözden düşürüp zayıflatmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Bunu yapmak için ebeveynlerin otoritesini baltalamışlar, boşanmayı kolaylaştırmışalar,
"Ebeveynler gönüllü olarak ya da istemeden göçmen olabilirler ancak çocuklar her zaman 'sürgün' edilmişlerdir. Ayrılmaya karar verenler onlar değildir ve istedikleri zaman dönmeye karar veremezler..."
Reklam
dikkat eksikliği bozukluğu olan çocuklar, zihinlerinde aynı anda kendilerinin veya başkalarının iki farklı görüntüsünü tutamazlar. Henüz konuşmaya başlamamış çocuk için, "ben" ya mutlu ya da feci şekilde üzgündür. Anne ya iyidir ya da kötü. Stanley Greenspan, "On iki ila on dört aylık bir çocuk birine kızdığında, birkaç dakika önce o kişiyle mutlu bir şekilde oynuyor olmasının hiçbir anlamı olmayabilir" diye yazıyor. "Eğer bir silahı olsa, gözünü bile kırpmadan ateş edeceğinden şüphelenir insan. Gelgelelim on beş ay civarında, güven ve güvenlik ilişkisinin öfkeyle bir arada var olabileceğine dair aydınlatıcı bir farkındalık, öfkesini sık sık ılımlı hale getirmeye başlar." DEB'li çocuklar (ve yetişkinler) için ya hep ya hiç vardır. Öfke ortaya çıktığında, tüm bağlanma ve sevgi duyguları sürgün edilir. Bağlanma zayıfladıkça karşıtlık büyüyeceğinden, üzgün ve kızgın olan çocuk, o anda, tiksinilen bir düşmana karşı hissedeceği türden bir duygusal öfkeyle ebeveyne direnebilir.
Gördüm de gördüm biriktim de biriktim
hakikat kelepçeli, yalan söylüyor gazeteler sözün nefretini de gördüm zarafet arastada, vicdan sürgün edilmiş sahte hayretini de gördüm kalemin insafına sürüldüm ben yine sonun davetini de gördüm zehirli ağzından öpüyor sarmaşığı çocuklar sırça cesaretini de gördüm
Çocuklar büyüyor. Ellerini ceplerine sokuyorlar. Ceplerinde öldürülmüş birer kurşun asker. Anneleri çoraplarını yamarken gözlük takar. Bütün anneler cumartesi akşamları ve daha çok pazar günleri yağmur yağdığında solgunlaşır. Ben belki de bu yüzden hastalandım.
Az uyuyoruz; - yetmiyor. Sürgünler bütün gece horluyor - yorgun çocuklar, yorgun.
246 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.