“Yılbaşının da sence hiçbir hususiyeti yok mudur?” diye sordum.
“Hayır” dedi, “senenin diğer günlerinden ne farkı var sanki? Tabiat onu herhangi bir şekilde ayırmış mı? Ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermesi bile o kadar mühim değil; çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanların uydurması… İnsan ömrü doğumdan ölüme uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerinde yapılan her türlü taksimat sunidir…”
Doktor çağırmak âdetti. Hastalar iyileşsin iyileşmesin doktor çağırılmalıydı. Ne hayat, ne de ölüm adını verdiğimiz kardeşi, doktorsuz olurdu. Hele ölüm... Yaşadığımız dünyada başında doktor olmadan ölmek adeta ayıptı. Bu ancak muharebe meydanlarında, insanlar toptan, binlerce, on binlerce öldükleri zaman olabilirdi. Çünkü ölüm aslında pahalı bir şeydi. Fakat bazen ucuzlar, herkesin olurdu. Fakat evinde, yatağında, kendine mahsus ölümle ölmek,bu muayyen kaideleri olan birşeydi. Hafız, papaz,doktor. Ancak bunlarla ölüm tamamlanabilirdi. Bu insan kafasının tabiatın nizamına eklediği birşeydi. Tabiat bundan habersizdi. Tabiatın ölümü başka idi.
Tabiat bize bir biçim, bir düzen vermiş. Ama insanoğlunun kendisi bir ayrı tabiat, bir ayrı dünya. Kendine göre yasaları var, kuralları, morali var. Duygularını kendi de anlamaz bazen. Anlaması işine gelmez.
Dünyanın en uzun hüznü yağıyor,
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne.
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun,
Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun,
Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimiz
O insan ve tabiat çağını.
Dön bana ve dinle
Kuşlar uçuşuyor içimde.
Loş bir keman solosu gibi
Kuşların uçuştuğunu içimde
Dön bana ve dinle.
Karanlık denizlerin dibinde,
Birtakım incilerin olduğunu
Birtakım incilere ve hatıralara
Neden bağlı olduğumuzu unutma.
Duy beni ve dinle
Denizler boğuşuyor içimde.
Unutma diyorum ama sen anla
Anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara.
Tabiat kendiliğinden, bir altarı süsleyen köy esnafının saflığıyla şenlik havasını ifade etmiş, bu çalıyı aşırı süsleyerek küçük çiçekleri fazlasıyla tatlı bir tona boyamış.
Hasan onu şöyle bir süzdü. Yüzü aydınlanmıştı. Ama ona, 'Hayatına şimdi yeniden başlasaydın ne yapardın?' diye sorarken sesinde belirgin bir şüphe de seziliyordu.
' Öncelikle büyük zekâların keşfettiği her şeyi öğrenmeye adardım kendimi. Bütün ilimleri inceler, tabiat ve kâinatın sırlarına vakıf olmaya çalışırdım. Dünyanın en ünlü medreselerine gider en büyük kütüphanelerini gezerdim...'
Dünyada milyarlarca kadın var, değil mi? Bunların bazıları güzeldir. Bazıları da oldukça güzeldir. Buraya kadar tamam. Fakat bazen tabiat ana biz erkeklere bir oyun oynar ve gerçekten çok özel bir kadın çıkartır ortaya.
"Emerek ay ışığını nasıl da büyüyorsun ey kalbim
Bir tarafın şehirler şehirler
Mekanik bir çizgide tükenen insanlar
Bir tarafın çöl
Çölde birbirini Boğazlayan aç çıplak insanlar
Bir yüzün asya ey kalbim bir yüzün afrika
Öbür yanın avrupa amerika
Saatler nasıl yorulmazlarsa işlemekten
Sen de yorulma ey kalbim büyümekten."