Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İfadeler...
Bu derinden kavuşmalar ve bırakınca duyulan hasret, tek başına bir ömre sığmazdı. Bu ancak derin ve karanlık zamanda biz bilmeden, mevcut olmadan evvel hazırlanmış şeylerin neticesi olabilirdi. Tek başına tabiat bu yakınlığa varamazdı. Bir insan kendi içinde bir başka insanı bu kadar kuvvetle bulabilmek için sade tesadüfler kâfi değildi.
İnsanlıktan ümit kesmedim fakat insana güvenmiyorum. Bir kere bağları çözüldü mü o kadar değişiyor, o kadar kurulmuş makine oluyor ki... Bir de bakıyorsun ki o sağır ve duygusuz tabiat kuvvetlerine benzemiş...
Reklam
Zaten işkence nedir? İrademiz ve kafamız bizi küçültecek bir iş yapmadıkça, işkence sade bir fizyoloji meselesidir. Etlerimiz , sinirlerimiz dayanabildikleri kadar dayanırlar. Sonra tabiat ne emrederse, o olur. Ama ruhumuzu kamçılattırmamak elimizdedir. Halbuki ben ruhumun üzerine bir tokat yedim ve bunda kabahatliyim!
Sayfa 114Kitabı okudu
Tabiat, çoğunca dosttur. Düşman gibi gözüktüğü zaman bile insanoğluna kudretini ve kuvvetini tecrübe imkanları veren, yüz vermez bir babadır.
Sayfa 65 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'na göre romanın yazımı
Roman bir hayat tecrübesinin ürünü... muayyen bir mizacın ve şahsi bir görüşün bir sanat eseri halinde tecellisidir... roman yaratıcı muhayyilerin yavrusudur... romanlarım çocukluğumdan beri üzerimde tesir bırakmış vak'aların, insan tiplerinin kendi mizacıma ve kendi hayat telakkime göre hikâye ve tahlilidir. Fakat bundan bir sanat eserinin alelâde bir tabiat ve cemiyet kopyası olduğu manasını çıkarmamalıdır. Demin söylediğim gibi romanın, iyi bir romanın, birinci vasfı, bir şahsiyetin, bir mizacın, bir hayat telakkisinin ifadesi olmaktır. İyi bir romanda tipler, vak'alar, tamamı tamamına hayatta oldukları gibi değil, sanatkarın kafasındaki kompozisyon hususiyetlerine göre şekil ve mahiyet alır... romancı insani unsurları hayattan alıp kendi benliğinin potasında bir nevi kimyevi tahlil ve terkipten geçirerek kalıplara döker.
Sayfa 15
İnsan, tabiat bağında yetişmiş bir güzel çiçek ise de akıl denilen ruh okşayıcı koku ile diğerlerinden ayrılan bir çiçektir.
Reklam
Sadettin Ökten
Sadettin Ökten
: Doğa kendiliğinden var diye bakarsanız o size çok şey söylemez. O tabiat, Hâlik'in eseridir. Boşuna "Gökyüzünü tefekkür edin," demiyor; "sanatımı görün, ey insanlar" diyor aslında. Öyle bakınca çok fazla bir şey isteyecek mecaliniz kalmıyor.
Kemal Sayar
Kemal Sayar
: Kur'an-ı Kerim defalarca bizi göğe bakmaya davet ediyor. oysa şimdi bakacak bir göğümüz kalmadı.
Sadettin Ökten
Sadettin Ökten
: Biz şimdi göğü gökdelenlerle deliyoruz.
Sayfa 170
Güneş kötü huylu kışın ardından peçesini kaldırıp altuni çehresini insanlara yine gösterdi mi, tabiat da tıpkı Favonius gibi yeni esvapları içinde dipdiri teşhir eder o nazlı endamını çayırlarda.
Sayfa 6
"Tabiat güzel olmasaydı, bilinmek zahmetine değmeyecekti."
Sayfa 314
Kalender meşrep
Dünya malında gözü olmayan, hoşgörülü ve kalender mizaçlı kişi. Farsça kalender kelimesiyle, Arapça huy ve tabiat manasındaki meşrep kelimesinin birleşiminden oluşmuştur
Sayfa 76 - Can Yayınları / 4· Basım: Şubat 2016, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Bəzən bütün ümidlərini itirəndə belə nəyə görəsə insanlar baharın gəlişini gözləyir, havaların isinməsiylə, ağacların yarpaqlaması, ətrafın yamyaşıla boyanması, gül-çiçəyə bürünməsi ilə təsəlli tapırlar. Sanki günəş öz şəfəqləriylə təbiəti canlandırdığı kimi insanın ölmüş duyğularını da yenidən oyadır, canlandırır...
Tabiat, kadındı örneğin. Kimi şehirler kadındı. Kimi şiirler kadındı.
O günlerde hangi bahçenin içinden, hangi araziden geçsem, her tarafta yıkıp yok eden dehşetli bir balta sesiyle birtakım ağaçların yürek paralayan acı acı feryatlarla yere yıkıldığını görüyordum. Tabiat güzellikleri arasında o tatlı endamlarıyla öne çıkarak, kanatlılar âleminin kainata karşı ettikleri feryada, gökten zemine dökülen ilahi ahenge konak olan ağaçları o sene katlediyorlardı. Bu yıkım feryatları arasından mahzun mahzun geçerek her yerde hayalimi süsleyen koruya doğru yaklaştım. Ne göreyim? O güzel koru, her türlü hüzün ve elemiyle bir çöle dönmüş. Zaman zaman esen bir rüzgârın kaldırdığı keder verici tozlar, içinden zararlı böcekler yağan toprak renginde bir bulut şeklini almıştı. Ne bir ağaç! Ne bir kuş! Şurada burada kalıp kurumuş bazı ağaç kökleriyle orası bir Afrika mezarlığına dönmüştü. Temmuzun o her şeyi solduran, her şeyi çürüten yakıcı güneşi, yolun kenarında kalmış bazı çalıları, yangından çıkan yeşillik gibi yakmış, ötede beride biriken yağmur sularıysa kurtlandığı için kokuşmuştu. Yoldan yürümeye başladım. Güneşin zemine dokunan yakıcı bir ışık huzmesinin içinde sonsuz bir sürat, yorulmak bilmez bir hareketle yukarıya aşağıya çıkıp inen bin türlü sinek ağza, gözlere giriyordu. Başımın üzerinde kaynayan bu güneş de her tarafı kavuruyor, ayağımın altından ise kertenkeleler kaçışıyordu. Oradan geçen bir bağcıya, "Buraya ne olmuş?" diye sordum. Yüzüme biraz hayretle baktıktan sonra, "Buranın sahibi bu ağaçları iki yüz elli kuruşa Üsküdar oduncularına sattı" cevabını verdi.
Hiç şaşmayan bir saat Gibi işler tabiat, Uyarak kalbimize.
" Konu, 'tabiat, çevre, hayvanlar ve kadınlar' olunca, bunları nedense sadece 'gençlerin, kadın ve eşcinseller'in ilgileneceği 'hafif işler' kategorisinde gören çoğunluk ve 'görünmez erk', kendi çok 'ağır işler'iyle meşgul olduğundan, 'Yunusa Özgürlük' törenine ne basından, ne siyasetten, ne de iş ve sanat dünyasından tanınmış adlar katılmıştı."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.