Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
... (Fânilik! Çölde yeşerip çölde çiçeklenen Kızıl kapıların ardında çöreklenen Akrepte bin yıllık zehri biriktiren Kızgın taş üstünde kımıldanan her kertenkeleden Boa yılanından devekuşundan ve zürafadan Elmastan Ebediliğe dair Paradokslar devşiren Arzulu reddiyle değişmezliğe Protestosuyla sonsuzluğa iştihalı Gerçekte Hep ebediliğe vurgun, hep ebediliğe aç)
“Ağlamıyordum,ama yüreğimin üstünde taş gibi ağır bir şey vardı”
Sayfa 67
Reklam
Sigarayı söndürdüm, odaya girdim. Gözüm karanlığa alışmıştı. Akrobatı açmama gerek yoktu. Zaten Müzeyyen, evde yoktu. Tek harekette bütün ışıkları yaktım. Ufaklığın odasına daldım, boştu. Göze görünebilecek, not bırakılabilecek her yere baktım. Bir daha, bir daha baktım. Telefonun yanındaki not defterine, not defterindeki yazılara, yazıların
Türk kozmogonisini Altay Türklerinde görüyoruz. Bunlara göre, hiçbir şey yokken, yalnız iki mevcut vardı : Kara Han ile Su. Kara Han'dan başka gören, Su’dan başka görünen yoktu. Su, ezelden beri dalgalanan bîr kaos mesabesinde idi; bir ummân, bir sevâd idi. Kara Han, bir ilm-i ezelî, bir kenz-i mahfî hükmünde idi. Kara Han, nihayet
Çünkü taş ebedidir, değişmeyen ve durağan yaşamın simgesidir.
Soyulacaklarını hisseden bazı çakal tüccarlar, hırsızlar gelmeden evvel servetlerini yol üstünde, sonradan bulabilecekleri bir yere gömerlermiş. Nereye? Çoğunlukla gözlerine kestirdikleri bir taşın dibine. Çünkü taş ebedidir, değişmeyen ve durağan yaşamın simgesidir. Yıllar yıllar geçse bile, çok büyük bir aksilik olmadığı sürece o taş yerinde durur, hep aynı yerde durur. Yanlarından nice yaşam geçip gider, ama taş hep durur. Artık taşlara daha dikkatli bakıyorum. Birinin dibinde hazine bulsam kafam amma rahatlar diyorum. Şimdiye kadar bize hep “parayla saadet olmaz” dediler ama bunu yaşayarak öğrenmek istiyorum, hiç bilmiyorum Osman.
Yağmur yağıyor diye, taş üstünde gül bitecek değil ya.!
Reklam
Eskiden, dinini değiştirmek istemeyen köleler o kumsala gidip orada ölüyordu. Savaşmaktan bitkin düşmüş, siyah derileri yaşlılıktan kırışmış, kalpleri kırık, tekne enkazıyla ve ölü yapraklarla birlikte suyun üstünde yüzüyorlardı. Zavallı atalarım ve dedelerim, zavallı analarım ve ninelerim zincirle taş duvara bağlanmıştı..
Sayfa 27 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okuyor
"Benim en sevdiğim taş,kaledir," dedi sonra. "Ona dikkat etmen gerektiğini düşünmezsin. Dürüst bir taştır. Gözünü vezirin,atın,filin üstünde tutarsın çünkü onlar içten pazarlıklıdır. Ama çoğu zaman kaleye yenilirsin. Dürüstlük her zaman bizim zannettiğimiz gibi bir şey değildir."
Sayfa 86
Bir fırtına gelir ya aniden. Dalga dalga gelip yıkıp talan eder her yeri, taş üstünde taş bırakmaz. Sonra fırtına geri çekilir ve ardında devasa bir harabe bırakır. Ben de öyleydim işte. Fırtınada darmadağın olmuştum, canlı bir enkazdım.
"Benim en sevdiğim taş, kaledir, ona dikkat etmen gerektiğini düşünmezsin. Dürüst bir taştır. Gözünü vezirin, atın, filin üstünde tutarsın çünkü onlar içten pazarlıklıdır. Ama çoğu zaman kaleye yenilirsin. Dürüstlük her zaman bizim zannettiğimiz gibi bir şey değildir."
Reklam
Soyulacaklarını hisseden bazı çakal tüccarlar, hırsızlar gelmeden evvel servetlerini yol üstünde, sonradan bulabilecekleri bir yere gömerlermiş.Nereye?Çoğunlukla gözlerine kestirdikleri bir taşın dibine.Çünkü taş ebedidir, değişmeyen ve durağan yaşamın simgesidir.Yıllar yıllar geçse bile, çok büyük bir aksilik olmadığı sürece o taş yerinde durur, hep aynı yerde durur.Yanlarından nice yaşam geçip gider, ama taş hep durur.Artık taşlara daha dikkatli bakıyorum.Birinin dibinde hazine bulsam kafam amma rahatlar diyorum.Şimdiye kadar bize hep “parayla saadet olmaz” dediler ama bunu yaşayarak öğrenmek istiyorum, hiç bilmiyorum Osman.
Anı
Üzerinde tıp öğrencilerinin ders gördükten sonra kadavranın, hiç cenaze töreni yapılmadan Nesin Vakfı'nın bahçesinin herhangi bir yerine gömülmesini ve o yere taş gibi tümsek gibi herhangi bir işaret konulmamasını istiyorum. Çiçek filan da konulmasın. Göremeyeceğim, koklayamayacağım çiçeklerin cesedimin gömüldüğü toprak üstünde çürümülerine acırım. O çiçekler, verilenleri sevindirmeli. Beni gömerlerken Nesin Vakfı'nın hiç bir çocuğu oralarda bulunmamalı, onlar uzaklaştırılmalı. Öyle ağlama, üzünç, söylev filan da istemiyorum. Gömüldüğüm yer zamanla unutulsun, bahçede herhangi bir yer... Toprağa gömülen cesedimden artık doğa, doğal varlıklar yararlansın.
Nesin yayınlarıKitabı okudu
Çar Nikola tüm hamlelerine karşın Şeyh Şamil'i sarsamadığını anlayınca bu kez doğrudan ona bir teklif götürmeye karar verdi. Çar, Şeyh Şamil'e eğer Kafkasya'daki Müslümanları tek bayrak altında toplama sevdasından vazgeçerse kendisine en büyük makamların, rütbelerin verileceğini, başına krallık tacı giydirileceğini, Çarlık hazinelerinin ayakları altına serileceğini söyleyerek Şamil'i sarayına davet etti. Bu teklifi alan Şeyh Şamil Çar'a derhâl yanıt verdi. Büyük Müslüman lider cevabında şöyle diyordu: “Ben, Kafkas Müslümanlarının hürriyetlerine kavuşması için silaha sarılan gazilerin en aşağısı Şamil, Allah Teâlâ'nın himayesini, Çar'ın efendiliğine feda etmemeye yemin eden, özü sözü doğru bir Müslümanım. Çar ile görüşmek üzere, beni hâlâ Tiflis'e çağırıp duruyorsunuz. Davete icabet etmeyeceğimi bildiriyorum. Bu yüzden fani vücudumun parça parça kıyılacağını ve hayatımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmayacağını bilsem kararımı asla değiştirmeyeceğim. Savaşacağım. Cevabım bundan ibarettir. Nikola ve köleleri böyle bilsin.”
Sayfa 18 - Şeyh Şamil
Kendisini çağıranlar, bu üç katlı ve ahşap binada olmalıydılar. Allah nasip ederse bu defaki tahmini daha isabetli olacaktı. Yine de, sol taraftaki mezar taşlarının yanından geçerken içinde bir şüphe yok değildi. Açık bırakılmış kapıdan içeri girdiğinde kendini, tavandan sarkan avizedeki onsekiz kandilden çok, kelimelere dökülmesi gayrı kabil bir
"Meşe biten toprakta, hemen hemen hiç başka ağaç gözükmez. Dağ taş, dere tepe sırf meşedir. Meşeler, kalın, kısa gövdelidir. Dalları güdüktür. En uzun dalın uzunluğu bir metreyi geçmez. Koyu yeşil yapraklar üst üstedir. Toprakta, sağlam, toprağa bütün güçleriyle yapışmış dururlar. Hiçbir güç onları oradan ayıramayacakmış gibi gelir. Meşe toprağı kıraç, bembeyaz, kireç gibi bir topraktır. Üstünde meşeden başka bitki yaşatmamaya ant içmiş gibidir."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.