Aşk çılgınlığının ta kendisi bu,
Kendi yaman gücü yıkar kendini;
Aklını öyle başından alır ki insanın
Dünyada hiçbir tutku getiremez
Onun başımıza getireceği belaları…
“Her sanatın olduğu gibi sevme sanatının da temelinde yatan kabiliyet, gökten düşmez elbette, öğrenilmek ister ve bununla meşgul olmak da her bireyin kendisine kalmıştır. Her kabiliyet gibi bu da bilgiye muhtaçtır.”
Gerçekte, yasa her zaman malı mülkü olana yararlı, olmayanlara zararlıdır: Bunun sonucu olarak, toplum hali insanlar için, hepsinin bir şeyleri olması ve hiçbirinin gereğinden çok şeyi olmaması halinde yararlı olur.
Sevgiye gereksinmesi olduğunu bilmemişti, bunu şimdi de bilmiyordu. O yalnızca sevgiyi eylem içinde görmüş, heyecanla ürpermiş ve onun iyi, yüce ve şahane olduğunu düşünmüştü.
Aşkın her insanın hissettiği yalnızlığı alt edeceği inancı vardır. Var olan bu aşk diğer her duyguyu aşar ve o zamana kadar bildiğimiz her şeyin ötesine geçen bir aidiyet duygusu verir. Adeta bir sarhoşluk durumudur ama bu öyle bir sarhoşluktur ki kendisiyle birlikte gerçek ANLAM hissiyatı da gelir, öyle ki diğer tüm sarhoşluklar bu anlamın soluk ikameleridir.
Aşk ruh hali, dünyayı bize aşkın meydana çıkabileceği bir nesne olarak açar. Bu mutluluk sadece sevdiğimiz kişi hakkında bazı şeyleri açığa vurmakla kalmaz bir bütün olarak dünya hakkında bir şeyleri açığa vurur, çünkü geri kalan her şey bu sevincin ışığında deneyimlenir hale gelecektir. 
Bir duygu olarak yalnızlık bize, sosyal yaşamımızın tatmin edici olmadığını anlatır ve ancak söz konusu olgu toplum içinde su yüzüne çıktığında acı verici bu duyum artışı gösterir. Yalnızlık sakladığımız bir şeydir. Onu kendimizden de sakladığımız olur.