Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yavrum, bu üçüncü mektubum. Daha senden bir cevap yok. Acaba mektuplarım güzel ellerine ulaşmıyor mu?
Ne için varım?
Bu iki dünya ehlinin, yani sadece dünyayı yaşayanların da, dünyada sadece yaşayanların da mottolarının küçük bir farkla nasıl aynı olabildiğini meselesine unutmazsam geleceğim ama önce iki cami arasında beynamaz, daimi huzursuzlar diye tarif edebileceğimiz bir üçüncü taifeden bahis açalım. Bunlar 'ne için varım' sorusunu kendisine soran ve fakat bu soruya bir türlü cevap bulamayanlardır. Yahut soruyu sorup cevabı bulup bir türlü o cevabın gerektirdiği gibi olamayanlar. Yahut bulduğu cevabın hakkını verişi ne yapsalar sürekli kılamayanlar. Med-cezir gönüllüler, dilemmâ ruhlular, çelişki yumakları, benim sevgili kardeşlerim. Gönülleri bırakmaz ki eşkıyalık etsinler, nefsleri bırakmaz ki evliya olsunlar. Bunların bütün yapabildikleri evliyanın haline hakikatini sezemeseler de gıpta ile iç geçirmek, eşkıyanın haline bakıp gerçek olmadığını bilseler de hevesle yutkunmaktır. Bu dünyada bir yaralı kuş gibi, ay sonunu getiremeyen bir kiracı gibi yaşarlar. Kanatları olmasa uçmak gibi bir dertleri olmayacağı için, yolculuğu fark etseler eğlenip kalmayacakları için belki de mutlu olacaklar. Ama hem uçmanın ne olduğunu bilip kanatları kırık olduğu için uçamadıklarından hem de yolu bilip yolcu olduklarını unutarak kaldırım taşlarında oturup kalışlarından mutsuzlardır. Mottoları yoktur; sayıklamaları şudur: "Bu dünya yalan, hayat çok kısa, yaşama dediğin bu değil!"
Sayfa 22 - Profil Kitap YayıneviKitabı okuyor
Reklam
Kraliçesi olmayan bir kovanda hayat artık bitmiştir ama üstünkörü bakıldığında o da diğer kovanlar gibi canlı görünür. Arılar, öyle güneşinin sıcak ışığı altında, kraliçesi olmayan kovanın etrafında, diğer canlı kovanların etrafında döndükleri gibi güle oynaya dönerler; bal kokusu yine uzaklara kadar yayılır, arılar yine içeri, dışarı uçarlar.
Sayfa 394Kitabı okudu
Atsız Uyarılarına Devam Ediyor: Soruşturmaya ve hakkında dava açılmasına rağmen Atsız uyarılarına devam eder. 19 Ağustos'ta yazdığı yazı Ötüken'in Eylül sayısında çıkar: "Bağımsız Kürt Devleti Propagandası". 8-29 Mart 1967 tarihlerinde Yeni Gazete'de tefrika edilen "Barzani'nin Karargâhında” başlıklı yazı
TARİHLER VE OLAYLAR (1960-1975) 13 Ocak 1960: Atsız, Falih Rıfkı Atay'a yayın yolu ile hakaretten İstanbul Toplu Basın Mahkemesi'nde yargılanıyor. 27 Mayıs 1960: İhtilal. 38 subay ve general iktidara el koyuyor. İhtilal bildirisini, 27 Mayıs sabahı 04:36'da, 1944 sanıklarından Alparslan Türkeş okuyor. Cemal Gürsel Devlet Başkanı,
Atsız Tekrar Süleymaniye Kütüphanesinde: Atsız aleyhindeki konuşma ve yayınlar nihayet 1952 Mayıs'ında semeresini (!) verecektir. Olaylar şöyle gelişir: "Türk Milliyetçiler Derneği, 3 Mayıs kutlamalarına katılması ve bir konferans vermesi için Atsız'ı Ankara'ya davet etti. Konferansın konusu 'Devletimizin Kuruluşu'
Reklam
Öner ve Yücel Davası: 31 Mart 1947'de Atsız, Zeki Velidî ve arkadaşlarının beraatıyla sonuçlanan Irkçılık-Turancılık Davası'nın yankıları 1947 yılında başlayan Öner ve Yücel Davası ile devam etmiştir. Dava, 29 Ocak 1947'de İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer'in TBMM'deki bir konuşması ve Fevzi Çakmak'ın 05 Şubat
"Bu iyi olmadığın üçüncü gün." dedim sessizce. Uraz başını kaldırdı. Önce bana baktı, sonra ise cevap vermeden önüne döndü "İyiyim." dedi, elini uzattı ve elimi tuttu. Sonra dayanamadı ve bir kez daha bana döndü. "Merak etme, benim için canını sıkma, tamam mı?"
Dört Sevgilim Var
Birbirinden güzel dört sevgilim var: Acı bir haz ile her gece gönlüm Birinden boşalır, biriyle dolar ... Birincinin bilmem henüz adını. Aşkıma ne cevap verecek diye Merakım seviyor bu genç kadını. İkinci diyor ki: Delikanlı, sen Gönlümün en mesut sahibi oldun! Okşanan gururum onu sevdiren ... Üçüncü: Kalbimde bir hiçsin diyor. Dizinde ağlayıp reddolundukça, Ezilen gururum onu seviyor! - Ne kadın! - diyorlar dördüncüsüne, Onda asabımdır vurulmuş olan Güzel vücudunun bütün süsüne. Birbirinden güzel dört sevgilİm var; Fakat hala gönül, bilinmez neden, Evvel zamandaki sevdayı arar? ..
edison şerefsizliğin sınırlarını zorluyor oynat bakalım...
Başarılı bir mucit olmasının yanı sıra, kurduğu şirketlerle icatlarını başarılı bir şekilde pazarlayabilme yeteneğine de sahiptir. Oluşturduğu sistemlerde doğru akım kullanmış ve dönemin zengin girişimcileri tarafından ciddi miktarlarda maddi desteği de arkasına almıştır. Şöhreti şehir sınırlarını aşıp neredeyse tüm ülkede yayılmaya başlamışken,
Sayfa 43-47 | Destek YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Dr. Adnan Bütün kabine toplantılarında bulunmaya mecbur oluyor, bundan başka da Mustafa Kemal Paşa’nın çağırdığı hususî toplantılara gidiyordu. Bu günlerde, nadiren gece yarısından önce gelir, bazan da sabahın beşlerine kadar dışarıda kalırdı. Mustafa Kemal Paşa’nın anormal denilecek bir enerjisi olduğu için, sabahleyin uyurdu. Fakat, Dr. Adnan
Felsefe tarihçisinin yazmadan önce sorması gereken sorular
-> Bu meselelerden ilki, ona göre, felsefenin başlangıçları konusun­ da belli bir görüşe sahip olmaktır. O, yani felsefe tarihçisi felsefeyi Aristotales'in de ilk defa olarak açık bir biçimde ortaya koymuş olduğu gi­bi ilk kez 6. yüzyılda İonya şehirlerinden Milet'te ortaya çıkan ve ilk temsilcisi olarak Thales kabul edilen düşünce hareketiyle mi başlatacaktır, yoksa onun kaynağını daha eski bir tarihe, daha başka bir kültüre, örneğin Mısır veya Mezopotamya kültürlerine mi geri götürecektir? -> Brehier'ye göre, ikinci olarak, bir felsefe tarihçisi şu soruya da cevap vermek zorundadır: "Acaba felsefi düşüncenin diğer insani fa­aliyet alanlarına ait tarihlerden ayrı bir tarihin konusu olabilecek öl­çüde bağımsız bir varlığından sözedilebilir mi?" Başka deyişle felsefi düşünceler ayrı bir araştırmaya konu olabilecek ölçüde diğer insani­ kültürel alanlara ait faaliyetlerden, örneğin dinden, sanattan, siyaset­ten bağımsız mıdırlar? -> Brehier üçüncü ve son olarak bir felsefe tarihçisinin şu soruyu da cevaplandırması gerektiği kanaatindedir: "Acaba felsefede bir ev­rimden veya düzenli bir ilerlemeden sözedilebilir mi?" Yoksa felsefi kuram ve düşünceler gelişigüzel ve olası bir tarzda birbirlerini takip mi etmektedirler?
GÜNEŞ HANIM
Yakutlara göre, Ulu Toyon, Ay Toyon'un kızı Güneş Hanım’a âşık olmuş. Ulu Toyon, Altaylılarda Ugan, Oğuzlarda Gök Han’dır, Ay Toyon, Aitaylılar’da Bay Ülgen, Gök - Türklerde Gök Tanrı'dır. Toyon, babası Seçen’e der ki: «Ay Toyon’un semasına çık; bana, onun kızı Gü­neş Hanım’ı iste! Ne kadar çok ağırlık isterse hiç esirgeme, kabul et.»
Aynı cevap üçüncü kez verildi: "Ateş nasihat değil, cezadır." Şaşkınlığım artıyordu. Kafasını kaldırdı ve o anda bu adamı tanıdığımı fark ettim. Bir süre önce gece yarısı bir apartman girişinde karşılaştığım adamdı bu. Doğrusu böyle bir yerde karşılaşmayı hiç ummuyordum. Aslında bir daha karşılaşacağımızı da ummuyordum. "Senin ne işin var burada?" "Ateşe vermek değil, oturup bir bir anlatman gerekirdi." "Buraya nasıl düştüğümü kimden öğrendin?" "Sözü yeteri kadar kullanmadın. Doğrunun ne olduğunu biliyorsan, onu taşımanın zorluklarını da göze almalısın." "Olanları nereden biliyorsun?" Ona soru sormamın bir faydası yoktu. Ben ne sorarsam sorayım o istediği cevapları veriyordu. Soru sormamışım gibi ne isterse onu anlatıyordu.
Askere çağrılan genç bir psikoloji öğrencisi, askerler arasında şöyle bir uygulama yapar; yemekte askerlerin alması için hazırlanan yiyeceklerin önünde kayısı dağıtmak için durur. İlk gelen bir grup askere, " kayısı istemezsiniz değil mi ?" diye sorar. Askerlerin %90'nı "hayır" diye cevap verir. Sonra ikinci gruba olumlu yaklaşımı dener. "Biraz kayısı istersiniz değil mi?" diye sorar. Askerlerin yaklaşık yarısı "Aaa evet, birkaç tane alırım" diye cevap verir. En son gruba da "secenekli" satış tekniğine dayanan üçüncü yöntemi yani seçim teorisini dener. "Bir tabak mı, iki tabak mı kayısı istersiniz?" diye sorar. Çoğu asker ordudaki kayısıları sevmemesine rağmen %40'ı iki tabak, %60'ı bir tabak alırlar.
1.084 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.