Evet, korku insani acayip bir mahluka dönüştürebilir ama daha beteri ruhumuzu görünmez duvarları olan bir odaya hapsetmesi... Tutsak bir ruhtan daha fena ne olabilir? Korkuyla büyüyen gözler, korkuyla titreyen eller, korkuyla yaralanan benlik, korkuyla yarılan bilinç... Korkuyla büyüyen bir çocuk... Sokaktan, hayattan ve insanlardan çekinen bir çocuk...
Sizlere her zaman korku ile ümit arasında olun, diyorum. Korku, kalbin günahlarını bilmesinden dolayı Allah Teâlâ’dan korkmasıdır. Ümit ise Allah Teâlâ’nın vaadettiği şeylerin güzelliğinden gönlün huzur bulmasıdır. Ruhunuzu riyazetle arındırın. Riyazet, çirkin hali güzel hale çevirmektir.
İyiliği emredip kötülükten sakındırmayı dininiz kılın. “Şüphesiz Allah katında hak din İslâm’dır.” (Âl-i İmrân 19) İyiliği emredip kötülükten sakındıran kimse Allah Teâlâ’nın, Resûlü sallallahu aleyhi vesellemin ve Kitabı’nın yeryüzündeki halifesidir. Bunu doğru olan ve doğruluğu tasdik edilmiş Peygamber aleyhissalâtu vesselâm bizlere haber vermiştir
12. yüzyılın büyük âlimlerinden, Rifâiyye tarikatının pîri Seyyid Ahmed er-Rifâî kuddise sırruhû “el-Burhânü’l-Müeyyed: Âşıkların Baharı” adlı eserinde şöyle der:Kitabı okuyor
Korku hikayesi diye büyük bir merakla başladığım ancak fantastik bir oyküye dönüşen kitap. İçinde bol miktarda mitolojik karakterlere ve olaylara da yer verilmiş. Ben daha somut ve gerçekçi anlatımları sevdiğim için çoğu yerde kitaptan koptum ve bir çocuk öyküsü hissine kapıldım. Bu nedenle de beğenemedim. Belki beklentim yüzündendir bilemiyorum ama masal tarzı hikaye sevenler eminim bu kitabı sevecektir. Fahrenheit 451'den sonra ilginç bir deneyim oldu, o yüzden yazarın diğer kitaplarını da mutlaka okuyacağım.
Tüm dinlerin iki temeli cehalet ve korkudur, diyeceksiniz onlara. İnsanın Tanrı karşısındaki kararsızlığı tam da onu dine bağlayan güdüdür. İnsan karanlık içindeyken hem fiziksel olarak hem de moral olarak korkar; korku onda alışkanlık halini alır ve ihtiyaca dönüşür: Ümit edeceği ya da endişe duyacağı bir şey kalmadığında kendinde bir şeylerin eksik olduğuna inanır.
Çok bir şey söylemeyeceğim. Uzun zamandır bu kadar sağlam gerilim romanı okumamıştım. Bu kadar sağlam bir taklaya gelme yaşamamıştım. Karakterleriyle, hikayesiyle, olay örgüsüyle ve sonuyla harika bir romandı. Buraya gönderi girmemi sağlamasından anlayın ne kadar sevdim. Yunan trajedisi, psikanalizm, korku-gerilim-polisiye sevenler kaçırmasın. Ben Ahmet Ümit'e okusun diye göndereceğim, okusun da nasıl şeyler yazsın bize diye , gerisini siz düşünün.
Tutunamayanlar
Nereden başlasam bilemiyorum fakat bir yerden de başlamam gerekiyor. Her ne kadar Türkiye'de bitirilmeyen kitapların başında geliyor olması, bir bakıma da çok alınan kitapların arasında sayılmsı gerekiyor sanırsam.
Oğuz Atay, 1970'de TRT ödülünü kazanmasının şaşkınlığıyla kendisinin bu türde bir daha kitap yazamayacağı
Gitgide alışıyorum sana. Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz. Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin. Yanımda olduğun zamanlar; sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor, alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun. Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan. Alışkanlıklar daima korkutur beni. Düşünki ben yaşamaya bile alışkın değilim. Kendimi
Peki içim kendimle doluysa, başka bir insanı nasıl görebilirim? İnsan kendi imajıyla, kendi tutku ya da kaygılarıyla dolu olduğunda, kendisiyle dolu olur. Ancak bu durum insanın kendi kendisi olduğu anlamına gelmez. Zira başkalarını görebilmek için, kendi kendim olmalıyım. Korku, üzüntü, yalnızlık, ümit ve sevgi gibi şeyleri tanımıyorsam, bu şeyleri incelediğim insanda tespit edemem. Kendi insani yaşantılarımı devreye sokamazsam, bunlar vasıtasıyla karşımdaki insanla temas kuramazsam, onun hakkında çok şey biliyor olabilirim, fakat onu gerçek anlamda tanımış olmam. Onunla dolabilmem, onunla kaynaşabilmem için, açık olmalıyım. Ama önce kendim olmalıyım. Aksi takdirde açık olamam. Dışarıya karşı açık olabilmek için, “ben"in hakikat illüzyonunu aşabilmem için, “ben” olmalıyım. Kendi bireyselliğimi dışa açabilmem için, kimliğimi bilmeliyim, beni doğurmuş olan rahimden, ailemden, ırkımdan ve halkımdan kopmalıyım. Tam bağımsız bir birey, yani hür olmalıyım. O zaman dalgalardaki bir su damlası olduğumu fark ederim. Yine de saniyenin küçük bir kısmında ayrı bir varlık olduğumu hissederim.