Kaplumbağa ile kartalı düşünün. Kaplumbağa yerde yaşayan bir hayvandır. Yerin altına girmeden yere daha yakın yaşamak imkânsızdır. Gördüğü ufuklar birkaç santim uzaktadır. Ancak bir marul yaprağını avlamaya yetecek hıza sahiptir. Evrimin geri kalanı akıp geçerken kaplumbağa, sonuçta, kimse için tehdit oluşturmayan, yenilmesi güç bir hayvan olarak hayatta kalmıştır. Sonra bir de kartal vardır. Gördüğü ufuklar ta dünyanın kenarına kadar uzanan, gökyüzünün ve yüksek yerlerin yaratığı. Bir kilometre uzaktan, küçük ve ciyaklayan bir yaratığın kıpırtısını görebilecek kadar keskin gözler. Sırf güç ve sırf kontrol. Kanatlı ani ölüm. Kendinden küçük her şeyi bir öğüne dönüştürebilecek, kendinden büyük herhangi bir yaratıktan en azından aceleyle bir ısırık alıp kaçmasını sağlayabilecek pençeler ve tırnaklar. Kartal saatler boyunca bir sarp kayalığın üzerinde oturur ve dünyanın krallıklarını inceler, ta ki uzakta bir hareket sezene kadar, sonra odaklanır, odaklanır, odaklanır ve çöldeki çalıların arasında sallana sallana yürüyen küçük bir kabuk görür. Ve atlar… Ve bir dakika sonra kaplumbağa altındaki dünyanın gittikçe uzaklaşmakta olduğunu fark eder. Dünyayı ilk defa görür, hem de yalnızca yerin iki santim üzerinden değil, yüz elli metre yüksekten, ve düşünür:
KARTAL NE KADAR DA İYİ BİR DOST...