Arif Amca bizde pulluk olduğunu söyledi. Var mı?
— Var ya, çırpıların durduğu sayada.
— İyi; bi de araba yaptıralım.
— Her şeyimiz olucek demek.
— Elbet olucek. Çiftçinin, bağcının düzeni tam olmalı. Bu yıl bu bağı adam edeyim, gelecek gözün bi yığın üzüm parası alırız.
— Ya dolu ne yağarsa?
— Hiçbişey olmaz, bunca patırtıda canımı almayan Tanrı bizi kayırır. Korkma.
O zamanlar İstanbul'da bağ bahçe çoktu. Sarhoş olmak için rakıya, gönül açıcı rayihalar için parfüme gerek olmadığı zamanlar. O günlerde Bakırköy'deki hastanenin yanında bir üzüm bağı vardı, tahrik edici. Bir grup arkadaş sonunda dayanamayıp içine dalmaya karar verdik. Düşünemediğimiz şey üzerimizdeki beyaz doktor gömlekleriyle fena halde görünür olacağımızdı. Nitekim biz daha tek salkım bile koparamadan bağ sahibi bağrış çağrış görünüverdi. "Hırsız doktorlar!" diye bağırıyordu. Hırsız ve doktor sözcüklerinin birlikte kullanılmasından utanç duyduğumu hatırlıyorum. Utanç duygusunun hâlâ tedavülde olduğu günlerdi.
Konuşmasam da anlaşılacağımı sanmıştım..."
Bir ressamın anlaşılmak konusunda Oğuz Atay'a benzemesi mümkün müdür? O halde gelin sizle sanatın Oğuz Atay'ını konuşalım...
Van Gogh'un yaşadığı dönemde sadece tek bir tablosunun, yani Kırmızı Üzüm Bağı'nın satılması ve hayatı boyunca anlaşılmadığının düşünülmesi bana hep
DUDAKLA BARDAK ARASI
Eski Sisam krallarından Ancee adında bir müstebit (baskıcı, zorba), yeni açtırdığı bir bağa üzüm kütükleri diktirirken, işleri bir an önce bitirmek için, kölelerini hiç dinlenmeden çalışmak zorunda bırakırmış. O zavallı kölelerden biri, bir gün pek bitkin halde geldiği için dayanamamış, zalim Krala şöyle hitap etmiş:
Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın üzümlerinden yapılacak içeceği hiçbir zaman içemeyeceksiniz!
Nihayet kütükler dikilip üzümler yetiştikten sonra, kral bunların hemen toplanmasını emretmiş. Bir müddet sonra da onlardan yapılmış yeni içecekten bir bardak getirtip çok bilmişlik yapan köleyi huzuruna çağırtmış ve bardağı göstererek:
-Nasıl, benim bundan hiçbir zaman içemeyeceğimi tekrar iddia edebilir misin, diye sormuş, Köle de şöyle cevap vermiş:
-İçebileceğinizi söyleyemem. Çünkü dudakla bardak arasındaki mesafe çok uzun olduğu için, o sırada başınıza bir felâket gelmesi ihtimali de yok değildir.
Köle bu sözünü bitirir bitirmez, içeri bir adam girip krala bir yaban hınzırının bağı bozmakta olduğunu söylemiş, kral Ancee önündeki içecekten tek bir yudum bile içmeden hemen fırlamış. Hınzırın olduğu yere koşmuş, ikisi birbirine girmiş ve nihayet yaban hınzırı, Sisam kralının karnını patlatıp ölümüne sebep olduğu için, kölenin sözü darb-ı mesel olmuş.
Sizi bilmem ama, ben dünyayı seviyorum,
toprağına yüz sürüyor,
suyuna hürmet ediyorum.
Kıyılardan uzaklaşıp içerilere girmek istiyorum
Yerkürenin gizli köşelerine hayran hayran bakmaya
Irmak boylarındaki ödagaçlarına dokunmaya,
sarp kayalıklarda dolaşan dağ keçileriyle kaya tuzu yalamaya,
çeltik tarlalarının çamuruna bulanmaya,
dağ köylerindeki kayısı bahcelerine dadanmaya
Sonra belki toprağa kök salarım,
bir üzüm bağı kurarım,
bağ bozumunda eşi dostu toplayıp şölen yaparım
Önümde kalan günleri Tanrı dan armağan sayarım....
Kötü Tabiat, İyi Doğa - Tuncer Erdem
Sizi bilmem ama, ben dünyayı seviyorum,
toprağına yüz sürüyor,
suyuna hürmet ediyorum.
Kıyılardan uzaklaşıp içerilere girmek istiyorum
Yerkürenin gizli köşelerine hayran hayran bakmaya
Irmak boylarındaki ödagaçlarına dokunmaya,
sarp kayalıklarda dolaşan dağ keçileriyle kaya tuzu yalamaya,
çeltik tarlalarının çamuruna bulanmaya,
dağ köylerindeki kayısı bahcelerine dadanmaya
Sonra belki toprağa kök salarım,
bir üzüm bağı kurarım,
bağ bozumunda eşi dostu toplayıp şölen yaparım
Önümde kalan günleri Tanrı dan armağan sayarım....
Bu kitap yorumunu Instagram'daki "alintilarlayasiyorum" profilimde de okuyabilirsiniz: instagram.com/p/C3nbk4Qt_Tb
Bir ressamın anlaşılmak konusunda Oğuz Atay'a benzemesi mümkün müdür? O halde gelin sizle sanatın Oğuz Atay'ını konuşalım...
Bu incelemenin yorumlar kısmındaki her yoruma karşılık olarak size
- Dinle öyleyse dostum. Üzüm tabakta geldiği zaman bağı sorulmaz. Fakat bağda iken, onu koparmak için, bağa girmek, bağa girmek için de bir şeyler bilmek lâzım. (...)
Tartışmalardan sonra yapıcı olun, sakince çözüm
üretin, kendinizi ifade ederek aranızdaki bağı güçlendirmeye odaklanın. Kısaca derdiniz bağcıyı dövmek değil
üzüm yemek olsun.
Merhaba arkadaşlar. Elveda Tolstoy! Geldik yazarın son kitabına ve bu seriyi sonlandırırken açık ara en çok hikayesini barındıran kitabını da geride bırakmış olduk. 100’e yakın minik öyküyü içinde barındırıyor. Hani bunu tek tek yazmak istemezdim ama kendi prensiplerimle asla çelişemezdim ve açıkça çok fazla üşendiğimi belirterek söylüyorum ki en
Hal böyleyken vicdan ne işe yarayabilirdi sanki? Bazı kelimelerin anlamları değişmişti. Güç, dostları ezip iyiliği yerle bir etmek; iyilik, kötü işler yaparken giyilen bir maske; kadın, zina aracı, çocuk sahibi olmak ve fahişelik;millet, yalan ekilip zenginlik biçilen yer; üzüm bağı ve toprak, başkalarının emeğine çökmenin vasıtası; mal, çıkarların hizmetine koşulan bir silah; köy, yaşam ve dünya, kendilerine Allah'a taptırırcasına taptırdıkları, kinin alabildiğine yayıldığı alan demekti artık.