Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ebabil
Alıp içinde sesler uçuşan bu akşamdan Hafızamı bir deniz kıyısına çeken yol, Aydınlık rüyaların peşine düşen gondol Mavi bir denizde yüzer gibi yanan şamdan. Tuşların üstünde karanlığın heyulası Ve birden kalbe çırpınışlar veren hâtıra. Çekmede beni saadet dolu dünyalara Mine parmaklarında sedalaşan hulyası. Sıyrılmada gözlerimden yıllarca
Sayfa 162Kitabı okudu
Uzaktadır her şey; gökyüzü, deniz. Her an peşimizden koşan gölgemiz, Özlenen limanlar, yanan yıldızlar. Uzaktadır her şey; anneler, kızlar... Uzaktadır her şey, hep... yalnız ölüm, Her yerde, her an yakınımız ölüm
Reklam
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Mağarada yaşayanlar;deniz ve denizde vapurun olduğunu,radyoyu. (radyoda kutu vardır.Dünyanın bir ucunda söylerler,buradan dinlersin), askerleri götüren treni,yine askerleri götüren otomobili,havada uçan uçağı çift süren traktörü,apartmanı,buzdola bunu,elektrik,baklava,tramvay.gaz ocağı,elektrik ütüsü,çamaşır makina. sı,atom bombası,hidrojen bombası. ne duymuşlar ne de görmüşler. Selime Kemalettinin tarikatında.Yılda fakir olduğu için yirmi lira verirmiş.
Sayfa 82 - YkyKitabı okuyor
"𝑺𝑶𝑵 𝒀𝑨𝑵𝑮𝑰𝑵" Benim değil o eski ateş semazenleri Şimdi viraneleri ağlatıyor tenleri Dalgın ırmaklarını kuruttum acıların Rengi değişti sevda ikliminin, suların Geçmişini arayan o divane köprüler Akşamın kollarında yıkıldı birer birer Yağmuru anlamayan bulutlar benim değil Günbatımına mahkûm umutlar benim değil Âşikâr olmuş meğer tende
"Ve yağmura yakalanmanın romantik olabilecek hiçbir tarafı yok." Clay gülerek, "Meğer bu yalnızca filmlerde roman- tik oluyormuş," dedi ve Julia'yı baştan aşağı süzmeye başladı. Saçları dağılmış bir şekilde boynuna ve yanak- larına değiyordu. Rimeli akmaya başlamıştı ve yüzün- den yere bir damla su düştü. "Ben neye
Sayfa 160
Çanak çömlek deyip geçme :)
Çömlekçiliğin icadı : İnsanlar hayatlarında ilk kez su geçirmeyen, istenilen her biçimde kaplara sahip oldular. Yiyecekleri kaynatma, pişirme ya da buğulama gibi yeni bir olanağa kavuşunca, daha önce yararlanmaları güç olan pek çok besin kaynağından yararlanmaya başladılar: Bir ateşin üzerinde pişirildiğinde yanan ya da suyunu kaybeden yapraklı sebzelerden; artık kolayca kabukları açılabilen kabuklu deniz hayvanlarından; şimdi artık suya yatırılarak acısı çıkartılan meşe palamutu ve atkestanesi gibi zehirli ya da acı ama besleyici yiyeceklerden yararlanıyorlardı. Kaynatılmış yumuşak yiyeceklerle küçük çocuklar beslenebilirdi, bu da çocukların daha erken sütten kesilmesine ve annelerinin daha kısa aralıklarla çocuk doğurmasına olanak veriyordu. Okuma yazması olmayan toplum- larda bilgi deposu olan, dişsiz yaşlıların beslenmesi ve daha uzun yaşaması mümkündü. Çömlekçiliğin bütün bu önemli sonuçları bir nüfus patlamasını tetikledi, Japonya'nın nüfusu birkaç binden çeyrek milyona çıktı.
Reklam
Oğuz menkıbesi, Uygurca bir metinde,
Oğuz doğduğu zaman yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızı gözü, saçı ve kaşları siyah bir dünya güzeliydi. Annesinin memesinden ilk sütü emdikten sonra, bir daha emmedi. Yiyecek istedi, lakırdı etmeğe başladı. Kırk günde büyüdü: dolaşıp oynuyordu. Oğuz’un ayakları öküze, vücudu kurda, göğsü ayıya benzerdi. Böğürleri kıllı idi. At sürü­sü güder, beygire
Deniz gök, gök zaman gibi. Herkes avaz avaz şarkı söylüyor ama bilmiyor adam şarkılar ona mı yoksa çocukluğuyla karıştırdığı yanan odalara mı?
Sayfa 12 - Harfa YayıncılıkKitabı okudu
Betimleme ve küçük ayrıntıların ustası
Ekinler başak vermişti. Memed sabah erkenden bir limonu, dalından koparmaya kıyamadan, dala ellerini uzatıp ovaladı, avuçlarını kokladı. Bahçeler, tepesinin üstünde asılı duran Gavur dağları, uzaktaki ekin tarlaları buğulanıyor, sabahın ışığı çökmüş dünya, karşıdaki denize doğru gittikçe aydınlanıyordu. Sırtlarına gün vurmuş, esen yelin kabarttığı
Yapı Kredi Yayınları
Gün Doğuyor
Dili çözülüyor gecelerin. Gölgeler kaçışıyor derine. Alıp sihrini bilmecelerin: Gün doğuyor şehrin üzerine. Korkarak şekl'alıyor bacalar, Gün doğuyor şehrin üzerine. Bakıyorlar günün gözlerine
Reklam
-Sonbahar- Antalya'nın denizine
... Karşı ormanlardan geçen atlı kim? Deniz, uzaklarda yanan bir şey var... Ufkun sükûnuna ölüm mü hâkim, Niçin sustu demin inleyen rüzgâr? ...
Sayfa 105 - Dergâh YayınlarıKitabı okudu
rıhtımları kıskanan benim ayrılığımdır karaya çıktığında vurulan her askerin kanıyla ıslanan benim ayrılığımdır kurşunlanan deniz fenerlerinin kapanan gözkapakları ardında acıların heykelini yontan el benim ayrılığımdır sen benimle rüzgârı tutuşturan alevi kasırgayı, tayfunu, suları yutan devi paylaşabilir misin benim ruhum kuşların öldüğü ânda biter senin ruhun kuşları öldürürken dirilir benim ufuklara baktığım yerde yorgun savaşçılar seferden döner senin her umudu yıktığın yerde içimizde yanan kandiller söner
HER ŞEY UZAKTADIR Uzaktadır her şey; gökyüzü, deniz, Her an peşimizden koşan gölgemiz, Özlenen limanlar, yanan yıldızlar. Uzaktadır her şey; anneler, kızlar... Uzaktadır her şey, hep... yalnız ölüm, Her yerde, her an yakınımız, ölüm.
764 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.