Dünyada iki erkek var
Her zaman karşıma çıkan
Biri sevdiğim adam
Ötekisi beni seven.
Birisi karanlık gecelerimin
Düşlerinde bile can evimdedir
Öbürü kalbimin önünde bekler Bekler durur ama açılmaz kapı.
Birinin sadece soluğu yeter
Beni mutluluğa ulaştırmaya
Öteki ömrünü bağışlar bana
Kalkıp geri vermem bir saatini.
Birisi kanımın sıcaklığında
Aşkın öz türküleriyle yaşar
Öbürü can sıkıcı günlerim içinde Umutsuz koşar.
Her kadın bu ikili yaşamı tadar
Sevilenle seven arasında
Ama bir kez tek kişi olur o iki insan
Yalnız bir kez her yüzyılda !
Füruzan, seni tanımak için ölmen gerekmiyordu elbette ama sıra henüz gelmemişti diyelim. Duymamıştık adını Türk Edebiyatı derslerinde, ya da ben unutmuşum bilmiyorum. Servet-i Fünun’un ılık ikliminden sonra milli mücadelenin top tüfek seslerinin yankılandığı 20.yy Türk Edebiyatı ile barışamamıştım pek. Bir
Ölmeye Yatmak’ı ile hatırlıyorum, o da üniversite sınavında yanlış cevapladığım için. Şimdi kayıp zamanı telafi etme zamanı. Kıtalar arası gümüş iplikler uzatıp, seni çağdaşın olan kadın yazarlara bağlama zamanı. Fransa’ya uzanıp
Elena Ferrante ile seni aynı masaya oturtma zamanı. Bakalım benim Anadolu’mun kadın yazarı neler hissetmiş, kalbinde hangi okyanusun derinliğini taşımış.
Başlıyoruz 🚀
Dünyada iki erkek var
Her zaman karşıma çıkan
Biri sevdiğim adam
Ötekisi beni seven.
Birisi karanlık gecelerimin
Düşlerinde bile can evimdedir
Öbürü kalbimin önünde bekler
Bekler durur ama açılmaz kapı.
Birinin sadece soluğu yeter
-
Beni mutluluğa ulaştırmaya
Öteki ömrünü bağışlar bana
Kalkıp geri vermem bir saatini.
Birisi kanımın sıcaklığında
Aşkın öz türküleriyle yaşar
Öbürü can sıkıcı günlerim içinde
Umutsuz koşar.
Her kadın bu ikili yaşamı tadar
Sevilenle seven arasında
Katalin Sokağı’na on yıldız vermişim. Koca bir mart ayını on yıldız verebileceğim bir kitaba rastlamadan geçirmişim. Tam nisanı da böyle bitiriyordum ki
Adalet Ağaoğlu imdadıma yetişti. Kadınlar ellerinin değdiği yeri nasıl da güzelleştiriyorlar dedim içimden. Her şey de olduğu gibi edebiyatı da bir çiçek bahçesine çeviriyorlar.
Elena Ferrante…oturdum düşündüm, ne çok kadının ruhuna konuk olmuşum meğer. İyi ki varsın edebiyat dedim.
Fakat kendi topraklarının kadın yazarlarını okumak çok daha başka. Anlattıkları çoğu şey senin de kaderin çünkü, gözyaşları senin gö yaşın, kederleri senin kederin. Sen de mi yaşadın bunu diyorsun, bunu ben yaşadım bunu annem yaşadı, şunu da komşu kızı, ilkokul arkadaşım… sonra şaşırmıyorsun bu kader ortaklığına. Ne de olsa biz aynı toprakların gülleri, laleleri değil miyiz? Aynı havayı soluyup, aynı sulardan beslenmedik mi? İyi ki var kadın romancılarımız, yoksa kim anlatırdı yazmamış olan onca kadını?
Bir iş daha edindim kendime. Türk kadın romancıların eserlerini keşfe çıkmak. Lakin önce birazcık
Thomas Mann sularında yüzüp Alman edebiyatınının atmosferine dalmam lazım.