Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Senden uzaklaşıp nereye varsam Karşıma çıkıyor tozlu bir ayna Bakınca , rengine boyanıyorum Nasıl gülümsüyor gözlerin bilsen Yüzün o rüyayı hatırlatıyor Parlıyor bembeyaz çizgileriyle Viran oluyorum ve yanıyorum Suskun kaldığımda , yıldırımlara Bakıyorum ; beni anlar mı diye Şimşekler izimi buluyor , heyhat Birden tükeniyor , usanıyorum Neden sararıyor geçtiğim yerler Elimin değdiği her şey mustarip Bu kadar mı zormuş yürümek sana Hangi gece , nerde uyursam , garip Yine aynalarda uyanıyorum
Eve girdiğimizde önce şaşkın bir vaziyette odanın ortasında kalakaldım. Evimi daha önce görmüş olması bir yana birlikte yaşadığımız onca şeyden sonra bile böyle hissediyor olmam çok tuhaf. Komik ama erkek arkadaşını ilk defa evine çağıran liseli bir kız gibi mahcubum. Jamie hala spada bu durumda ev tamamen bize kalıyor. Damien da benim
Sayfa 149
Reklam
Olan oldu artık.
İnsanlar garip varlıklar. Bugüne kadar birçok insanla tanışsamda ve ruhlarının labirentinden geçsem de her seferinde şaşıracak bir şey yine çıkıyor karşıma. Mantıklı bir tür olduğumuzu iddia etsek de bazı davranışlarımız başımıza kötü şeyler gelmesine neden olsa da ısrarla akıl dışı olabiliyor. İşte buna en iyi örneklerinden biri, olan oldu artık zihinsel virüsü.
Sayfa 116 - İNKILÂP|93.YIl Yayınları
Kitaptan kitaba geçip kaçıyorum ondan ve yine karşıma çıkıyor.
Yaşamak; iliklerime kadar sarıyor her yanımı. Omuzlarıma ister istemez sürükliyeceğim bir günün ağırlığı çöküyor. Neden? Neden bunlar? Her sabah hep bu alışığageldiğimiz şeyleri yapmak niçin? Bu yemelerin, içmelerin, bu soyunup giyinmelerin hiç sonu gelmiyecek mi? İsyanım gitgide artıyor, hıncımı bütün insanlığınn yüzüne haykırmak arzusuyla dolup taşıyorum. Birdenbire nir yığın insan sarıyor çevremi. Hepsinin yüzlerinde derin bir hıncın izleri var. Bunlar; çoğu zaman adları ihtiyaç, şeref, itiraz, vazife ve alışkanlık olan kişiler. Her yerde, her zaman karşımıza çıkan soygun çetesinin elebaşları. Ellerinde muştalar, bıçaklar, tabancalarla bizi toplum içinde, toplumun istediği gibi yaşamaya zorlayan satılmışlar. Çaresiz teslim oluyor, giyinmeğe başlıyorum. Gücüm, karşı koymamı sürekli kılamıyor. Sonra hep birlikte çıkıyoruz evden. Sokakta da yanımdan, yakınımdan ayrılmıyorlar. Oysa; ben onları istemiyorum. Ben başımı alıp gitmek istiyorum bu büyük şehirden. Kendimi anne yalnızlığının kollarına atmak istiyorum. Kötülük nedir bilmeyen ağaçlar, yalan söylemiyen otlar çağırıyor beni. Çiçekler gel diyor, Deniz gel diyor. Fakat arkamda yine onlar, o kötü kişiler, o satılmışlar bırakmıyor beni. Bir an ellerinden kurtulup koşmağa başlıyorum. Kesilmeye götürülen bakıcılarının, o saygıdeğer katillerinin elinden kurtulup kaçan bir boğa gibiyim. Kurtulmamı isteyen bir tek kişi yok geçtiğim yollarda. Herkes bana düşman şimdi. Duvarlar karşıma çıkıyor, otomobiller yolumu kesiyor. Her tarafta tuzaklar, kemendler, ipler, hendekler ve taşlar... Sonunda yoruluyorum. Yetişiyorlar. Hep birlikte yeni bir günü yaşamaya koyuluyoruz.
İnsanlar garip varlıklar. Bugüne kadar birçok insanla tanışsam da ve ruhlarının labirentinden geçsem de her seferinde şaşıracak bir şey yine çıkıyor karşıma
Reklam
II. Abdülhamid - Vambery görüşmesi
Ben: "Yüksek siyasî zekâlarını bildiğim için Padişahlarının İngiliz aleyhtarı duygular barındıracağı fikrini kuşku ve istihza ile karşılamış ve İngiliz dostlarımın bu görüşe kapılmalarının önüne geçmeye çalışmıştım. Ne var ki, onlar karşıma bu görüşlerini kanıtlayacak nedenlerle çıkıyor ve bana Majestelerinin İstanbul Boğazı'nın girişindeki kaleleri olduğu gibi bıraktığı halde, neden Çanakkale girişini Krupp topları ile donattığını, bu davranışın onlara karşı bir askeri tedbir olup olmadığını soruyorlar. Zat-ı devletlerinin bu politikasının, Karadeniz'deki güvenlik tedbirleri ile ters düştüğünü düşünmelerinde İngilizlerin herhalde hakkı vardır." Padişah: "İşte, burada da yine tümüyle yanlış ve yanıltıcı bir görüş yatıyor. Sen, bu yanılgıyı düzeltmekle bana çok önemli bir hizmette bulunabilirsin. Her şeyden önce, ben kendi evimin mutlak hâkimiyim. Ne zaman istersem ve ne zaman gerek duyarsam, evimin her iki kapısının da anahtar ve kilitlerini yaptırırım. Bu konuda kimsenin bana karışmaya hakkı yoktur; ister önce evimin sağ kapısını, istersem sol kapısını yaptırırım. Bu seçimi yapmak tümüyle bana ait olan bir meseledir. Bunun gibi, eğer ilkin Çanakkale tahkimatına başlatmış isem, bu tedbirden İngiltere'nin alınması ve aleyhimde yorumlaması için bir neden göremiyorum. Eğer böyle bir neden olsa, Avustralya, İtalya ve Yunanistan'ın da benzeri şikayette bulunmaları ve benim kötü niyetimden kuşkulanmaları gerekmez miydi? İlkin Karadeniz tahkimatına girişseydim, kuzeydeki yegâne komşu deniz gücü olan Rusya ne diyecekti?
Sayfa 44 - Gizli Belgelerle Abdülhamid Devri ve İngiliz Ajanı Yahudi Vambery. Hikmet Neşriyat, İstanbul, Kasım 1991 [ISBN: 978-975-7449-008]Kitabı okudu
Neyi hayal etsem birkaç gün sonra bir insan çıkıyor karşıma ve yıkıyor tüm hayallerimi. Bu bir rutin mi, bu bir gelenek mi, doğa kanunu mu, bilmiyorum! Bir yerlerde, birileri hayal kurduğu zaman yok etmekle görevli bir kurum mu var yine bilmiyorum.
-Felsefe ha!.. Göğü zıpkınlamak işi… Keşke işiniz toprağı bellemek olsaydı! s.14 -Ne münasebet, diye geçirdi içinden; onlar ölü doğanlar, yaşamadan ölenler. Akıl, kendi kendisini patlatmaktan başka hangi güce sahiptir ki? s.18 Sana göre bir cevap vereyim: Her işde ölümü unutmaktan başka bir şey değil… Evet, size göre yaşamak bu!.. Naci, her
Sayfa 46 - büyük doğu yayınKitabı okudu
HARB-İ MUKADDES Eyvah ki yanan ateş-i harb sönmedi el' an Günden güne mahvolmadayız kahr-ı vegadan. Bir hamlede ölmek ne reva şevk-i zaferle, Yuğruldu bütün ru-yı zemin hun-ı beşerle. Ey hak diyerek hakkı ezen zümre-i bi-dad, Artık yetişir kalb-i beşer etmede feryad. Yıllarca zaman harb-i mukaddes diyerekten Hemcinsini enva'-ı
Sayfa 1124
Reklam
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir. Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
"Bıraktım kendimi dibe indim. Saçlarım yüzeye yükseliyordu. Bin kollu, kıpır kıpır oynaşan bitkilerin memleketindeydim. Ağzımdan kabarcıklar çıkıyor, küçük balonlar olup gidiyorlardı. Bir balik gelip karşıma durdu. Bir cevap gibi durdu. Onu tanıyordum. Her şeyi bildiği için düşünmesine gerek olmayan balıktı bu. Yine de doğrulanmak istiyordum. İstek içimden geçerken henüz, balıktan bana bir his aktı ve "Evet," dedi. An bile olmayan bir kısalıkta, sanki bendekiler ona, ondakiler bana geçmişti. Ağlamak istedim. Bunu başka biri istemiş gibi geldi. Ağlamadım. "Git," dedim balığa iter gibi değil, "sen git, ben geliyorum" der gibi, gitmesi gerekiyormuş gibi. "Git," dememe gerek yoktu. Kelimenin hissi geldiğinde o gitmişti. Sular çekildi
59 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.