Oğuz Atay'a AİT DEĞİLDİR...
#Biliyor musun Olric
Neyi efendimiz?
Onunla ne zaman lades oynasak hep o kazandı.
Neden efendimiz?
Kalbimdeyken nasıl aklımda derdim?
...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce
bıçak
"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
-Ah bu Dünya !...
Camlar kırılır sesten durulmaz.
Canlar kırılır hiç ses duyulmaz.-
.
Ah ne çok yaralı insan var,
Bazılarının ömrü hayal kırıklıklarıyla kalp kırıklıklarıyla geçer.
Hayata kırgın bakışı, olur olmaz uzaklara dalışı hep ondandır.
Ancak,
-Kimse kimsenin sessizliğini duymaz,
Herkesin sessizliği kendine yapışır.-
-Gözyaşını su damlası sanırlar, yüreği bulutlu olmayanlar.-
.
-İnsan gidecek yolu olduğu için değil, varacak yeri olmadığı için huzursuzdur.-
.
-Her şeyi içime ata ata, yüreğimin boşluğu İstanbulun çöplüğüne döndü.
Oysa,
Dertleşmek akarsu gibidir, içinizdeki pisliği alıp götürür.
Kitabı henüz bitirdim ve bıraktığı etkiyle kaleme, kağıda sarıldım. Bazı kitaplar vardır tam yüreğinize dokunur ve etkisinden kurtulup, gözünüzden kopup bağımsızlığını ilan eden gözyaşlarınıza engel olamazsınız. Bunun gibi kurgu olduğunu unutturup, böyle hisler yaşatan kitapları seviyorum.
George ve Lennie hayatlarını idame ettirmek için,
Oysa ben bir akşamüstü oturup Turuncu bir yangının eteklerine, Yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim.
Öyle bir tüketmek ki sonucu yepyeni bir "ben'e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...
Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklanına insanların.
Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür Hanım?
Susmak yalnızlığın anadilidir Ömür Hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum.
Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde,
Kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...
Yalnızım Ömür Hanim, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik öyle üzgün, yalnızım...
Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor.
Binlerce taş saklanıyor içimde.
Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
Sırça Köşk, bir dönemin yasaklı kitaplarından. Okumadan önce neden yasaklı olduğunu tahmin etsek de okuduktan sonra gerçekler neden yasaklanır ki diye düşündürüyor.
Bu kadar mı sevmiyoruz gerçeğin anlatılmasını?
Bu kadar rahatsız eden ne?
Gerçekle yüzleşememek niye?
İfade etmeyince, anlatmayınca geçip gidecek mi öylece?
Sabahattin Ali,
-Annem...!
Dört mevsim yediveren mor çiçekli bir daldı.
Tüm anneler gibi onun da binlerce karatlık bir yüreği vardı.
Balkondaki ipe çamaşır sermek yerine,
mahallemizin serçeleri okuyup kültürlensin diye şiirler asar,
Kuşlara edebiyat öğretmenliği yapardı.
Teri gül, teni gül Annem…!
.
-Yüreği güzel olanın dili de güzeldir.-
-Bir insanı,
en çok annesi sever gerisi yalan.
Bir insanın adını,
en güzel annesi söyler gerisi yavan.-