Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hatice, dedim. Ben Leyla'yım, dedi. Ürperdim. Yol kayboldu. Ay sustu. Rüzgar bütün yapraklardan çekildi. Yalnızlık işte, dedim. Yok, dedi, sevmek arzusu. Bir tek ölüler yalnızdır. Bir daha ürperdim. Gülümsedi. Su gülümsedi. Kedi kalbime yürüdü. İnsanlar, dedim, konuşmuyor, dinlemiyor Herkes bir top pıtrak ötekinin ağzında. Korku, dedi.
Sayfa 19
babanın dönüşümü
Gerçekten de şu anda orada durduğu gibi hayal etmemişti babasını; ayrıca son zamanlarda bu yeni edindiği sürünme alışkanlığı yüzünden eskiden olduğu gibi evin diğer odalarında dönen olayları takip etmeyi bırakmıştı ve aslında farklı davranışlarla karşılaşmaya hazırlıklı olmalıydı. Her şeye rağmen bu hala onun babası mıydı? Aynı adam mıydı? Eskiden Gregor bir iş seyahatine çıkarken yorgun bir şekilde yatağa gömülmüş olan; eve döndüğü akşamlarda onu üstünde ropdöşambrla koltukta karşılayan; sevindiğini göstermek için sadece kollarını yukarıya kaldıran ve yılda birkaç pazar günüyle en önemli bayram günlerinde hep beraber nadiren yapılan gezintilerde zaten yavaş yürüyen Gregor ve annesinin arasında eski paltosuna sarınmış, bastonunu hep dikkatlice yere bastırarak onlardan daha da ağır bir tempoyla ilerlemeye çalışan ve bir şey söylemek istediğinde neredeyse her defasında olduğu yerde durup yanındakileri etrafına toplayan adam aynı adam mıydı? Ancak şu anda karşısında oldukça iyi duruyordu; bankalarda çalışan hizmetliler gibi dar, altın yaldızlı düğmeleri olan mavi bir üniforma giymiş; ceketinin sert ve yüksek yakasının üstünden iki kat olmuş çenesi sarkıyordu; gür kaşlarının altından kara gözlerinin bakışı zinde ve dikkatliydi; o her zaman dağınık olan beyaz saçları şimdi gülünç bir biçimde tam ortadan ayrılarak taranmış, parlıyordu. Üzerinde muhtemelen bir bankanın yaldızlı ambleminin işlenmiş olduğu kasketini odanın içinde bir yay çizdirerek kanepeye attı ve uzun üniformasının ceketinin eteklerini geriye atarak elleri pantolonunun ceplerinde kızgın bir yüz ifadesiyle Gregor'un üstüne doğru yürüdü.
Reklam
Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde. Sen çıkardın utancını duvara astın. Ben masanın üstüne koydum kuralları. Her şey işte böyle oldu.
Şehzade Mustafa ya yazılan mersiye
Meded, meded bu cihânın yıkıldı bir yanı Ecel celâlîleri aldı Mustafa Hân'ı. Dolundu mihr-i cemâli, bozuldu erkânı, Vebâle koydular âl ile Âl-i Osmân'ı. Geçerler idi geçende o merd-i meydânı Felek o cânibe döndürdü şâh-ı devrânı. Yalancının kuru bühtânı, buğz-ı pinhânı, Akıtdı yaşımızı, yakdı nâr-ı hicrânı. Cinayet etmedi cânî gibi ânın canı, Boğuldu seyl-i belâya, dağıldı erkânı. N'olaydı görmiye idi bu mâcerâyı gözüm Yazıklar âna, revâ görmedi bu râyı gözüm. Donandı aklar ile nûrdan minâre dönüb Küşâde-hâtır idi, şevk ile nehâre dönüb. Göründü halka draht-i şükûfe-dârâ dönüb Yürüdü kolları yanınca lale-zâra dönüb. Dururdu Şah-ı cihân hiddet ile nâra dönüb Otağ haymeleri karlu kûhsâra dönüb. Müzeyyen idi, bedenlerle ak hisâra dönüb. El öpmeğe yürüdü, mihr-i bi-karâra dönüb.
Uzandığım her dal kurudu, tuttuğum çiçekler çürüdü, yola beraber çıktığım herkes yolu bensiz yürüdü.
Sayfa 52 - HayykitapKitabı okuyor
Yavaştır yaşamının anlamı
Yıllarca, senin bir ülkü, bir uzak olanak, bir özlem olarak koruduğunu; o, gerçekleştire gerçekleştire yürüdü, sana doğru — sen, o ülküyü güdükleştiren, o olanağı daha da uzaklaştıran, o özleme hüsran getiren yerlere girip çıkarken; o, onu saf, arı, dokunulmamış haliyle yaşadı — ve yürüdü… Şimdi, sana ulaşmışken — sana ‘’en çok senin olan’’ı getirmişken — gelmişken—, sende bulduğu —Ne?…
Sayfa 42 - Metis Yay. 9. Baskı: Eylül 2012
Reklam
Sarışın bir kurda benziyordu ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacaklarının üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe den Afyon Ova sına atlayacaktı Nazım HİKMET Kurtuluş Savaşı Destanı ndan
Dadım ben ancak otuz yaşlarındayken öyküsünü bana anlattı. Şok geçirdim. "O herif bir canavarmış!" diye bağırdım. Gülistan Hanım, "efendime saygısızlık etmeye hakkın yok! Bunu bana nasıl söylersin, terbiyesiz!" diyerek üstüme yürüdü. Koskoca bir kadın olmasam, beni dövecekti mutlaka. "Beni aldı, besledi, büyüttü" dedi. "Öteki erkekler beklemezdi. Ama o âdet görmemi bekledi. O benim efendimdi" dedi. Sustum. Söyleyeceğim bir şey yoktu.
"Yazı, fetihlerin çağdaş bir aracı olarak tüfeklerle, mikroplarla ve merkezileşmiş yönetimlerle el ele yürüdü."
Bu dine inanmamak için eşoğleşşek olmak lazım
Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre, Maiz recm edildiğinde, Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi vesellem iki kişinin birbirlerine, "Allah günahını gizlediği halde nefsine mağlup olarak günahını itiraf edip köpek gibi recm edilen şu adamı görmedin mi?" dediklerini işitti. Peygamber ssallallhu aleyhi ve alihi vesellem (birşey söylemeden bir müddet) yürüdü. Sonra yolda bir eşek leşiyle karşılaştı. Bunun üzeri ne, "Falan adam ile falan adam nerededirler?" dedi. Adamlar, "Buradayız" deyince, Hz. Peygamber, "Şu eşeğin leşinden yeyin" buyurdu. Adamlar, "(Ey Allah'ın Resulü!) Bu hiç yenir mi?" dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi vesellem, "Sizin az önce kardeşiniz hakkında söyledikleriniz bunu yemekten daha iğrençtir, canımı elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki o şu anda cennet ırmaklarının içinde yüzmektedir" buyurdu. (Abdurrezzak, Buhari el-Edeb'de, Ebu Ya'la, İbn Münzir ve Beyhaki Şuab'da rivayet etmiştir.)
Sayfa 47
Reklam
"İnsan" diye yazmıştı. Thoreua walden'da, " hayallerine doğru güvenle yürüdü ve hayalindeki hayatı yaşamak için çaba gösterdiği takdirde gündelik hayatın akışı içinde aklında dahi gelmeyecek bir başarıya ulaşacaktır."
Sayfa 124Kitabı okudu
Bazen eliniz ayağınız, diliniz tutulur ; dünya dönmeyi bırakır. Araba sesleri susar, rüzgâr kesilir,kuşların ötüşü yarıda kalır. İşte öyle bir şey oldu... Sonra dünya, usul usul dönmeye başladı yeniden. Araba sesleri, rüzgâr, kuş cıvıltıları... Elime ayağıma kan yürüdü, dilim çözüldü. Birisi düğmeye basmış, birkaç saniyelerini dünyayı durdurmuş da, sonra bundan sıkılıp yeniden başlatmış gibi...
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.