YouTube kitap kanalımda Sevda Sözleri kitabını önerip en sevdiğim şiirlerden bahsettim: ytbe.one/ZHFew7sBSeE
Cemal Süreya ile tanıştığım kitap olmuştur. Tanışma ki ne tanışma hem de...
Hayatımda ilk kez Cemal Süreya okuduğum için kitabın başlarında epey zorlandım açıkçası. Fakat sonra kendime göre bir yöntem geliştirdim. Evet... Cemal
Altar Kaplan / Papadopulos Apartmanı
Cumhuriyet tarihindeki bazı detayları okuyup renkli kişiliklere misafir olacağınız bir kitap #PapadopulusApartmanı . Apartmanda yaşayanlar kadar çevredeki esnafı da tanıyacak, haftanın farklı günlerinde Galata'nın nabzını tutacaksınız. Galata'da gezermiş gibi; kendinizi bazen bir caminin avlusunda,
Sadako
II Dünya Savaşı'nda, Japonya'da yaşamış küçük bir kızın gerçek öyküsü anlatılmaktadır.
Atom bombası atıldıktan sonra radyasyondan etkilenen Sadako, tam 10 yıl sonra lösemiye yakalanır ve hayatını kaybeder. Ama o umudunu, hiçbir zaman yitirmez ve son ana kadar canlı tutar. Nasıl mı?
Japon geleneğinde "1000 tane turşu kuşu yapanın
Yıl 2014 olması lazım İstanbul Tüyap kitap fuarında Tarık Tufan'a kitap imzalatmak için 45 dakika sırada bekledim. İmza sırasında beklerken, bir huyum vardır, imzalatacağım kitabı okumaya başlarım, sıra geldiğinde kaldığım sayfayı imzalatırım. Yine sıra geldiğinde kaldığım sayfayı koydum masasına aramızda şöyle bir konuşma geçti;
T.T: Neden bu sayfayı imzalatıyorsun?
Ben: Sırada beklerken buraya kadar okudum. İmza için ne kadar beklediğimi unutmamak için.
T.T: Dimi, sıra baya uzun sağolsunlar
Ben: Sıra uzunluğundan değilde, herkesle fotoğraf çekilip, sohbet ediyorsunuz o yüzden bekledik bu kadar.
Dedim ve Tarık Tufan'ın yüzü düştü, alındı, sustu. Ben de dedim içimden, ünlü kaprisi eleştiriye gelemiyor. Ama şimdi okudukça anlıyorum o günkü kapris değildi muhtemelen, üzdük adamı. Bir insan bu kadar hüzünlü, karamsar, pesimist olabilir mi yahu? Tamam bizde hüzünlüyüz, olumsuzuz, mutsuzuz, ama Tarık Tufan başka adamın bütün kitapları böyle. Arkadaş bir kitap düşünün içinde küçük küçük bir sürü hikaye var (her biri güzel bir roman olabilecek konular) ama hepsi kötü sonla bitiyor. Ne yapıyorsun abi Emre Aydın dinleyerek, Zuhal Olcay fotoğrafına bakarak, Yeditepe İstanbul izleyerek mi yazıyorsun. Bu ne kasvet, ne yaşadın sen Allah aşkına. Olurda bir daha karşılaşırsak bu sefer laf sokmucam, sarılcam sana, sarılcam ve "abi s.ktir et çok şeyy yapma" dicem. Görüşmek üzere.
Zuhal Gözen / Vuslat
Hasret ve hüzünün, sevgi ve aşkın, aile ve dostluğun gizemlerle işlenmiş bir kurguda can bulmuş hali #Vuslat . Kaderin bir oyunu gibi birbirleri ile bağlantılı hayatlara ve farklı özlemlere tanık olacak, her karşılaştığınız gizemde sayfalar arasında kaybolacaksınız. Gurbetin zorluğunu ve hasretin acısını hissedeceğiniz gibi
İşi bırakmalısın Zuhal. Senin için şart bu.
Bak o zaman hayatın nasıl daha rahat, daha güzel olacak. Sabahları 9’a kadar uyursun. Çocuğu daha iyi yetiştirebilirsin.
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Geçenlerde Cemal Süreya bir kez daha kurşuna dizildi, bizzat gözlerimle şahit oldum. Bu kurşunları atanların çoğu da arkadaşımdır, sevdiğim
"Bir gün aklına gelecek olursam,
Bana şiir ısmarla.
Eylül'ü konuşalım."
Artık sadece kıyıda köşede kalmış kitaplar için inceleme yapma kararı almıştım. Yalnız beni şiire gerçek anlamda bağlayan bu kitabı da incelemek istedim.
Ortaokulda iken yaklaşan Anneler Günü için okulda bir şiir yarışması düzenlenmişti. Elbette ben de
Kitabı beğendiniz mi? Diğer okurlara tavsiye eder misiniz?
Hmm... Şimdi bilemedim. Yani beğenmesine beğendim de tavsiye konusunda kararsızım. İçindeki bazı cümleler çok güzeldi - tek cümle olarak; alıntı şeklinde. Ama bir bütün olarak, okurken çok güzel dedirtmedi. Bakın yanlış anlaşılmasın hikayeye bir laf etmiyorum ki yaşanmış, gerçek bir hayat hikayesi. Hatta öğrendiğim zaman ağlamıştım. Kitabı okurken de ağlamak isterdim. Bence kitabın daha ilk sayfasında - ön sözünde sonunu söylediği için merak uyandırmadı.
"Atom bombasının yaydığı radyasyon sonucu lösemiye yakalanan Sadako, bombanın atıldığı tarihten 10 yıl sonra öldü."
Buna rağmennn daha iyi bir üslupla , daha güzel bir şekilde olabilirdi. Misal olarak dönem dizilerini, tarih romanlarını diyebiliriz. Sonuçta onların da sonu belli ama kendini izlettiriyor, okutuyor. Kısaca spoilerden öte biraz da yazarın başarısızlığından kaynaklı bence. Okumayın diyemem hatta okuyun. Beklentiniz olmadan okuyun. İsteyenlere pdf olarak gönderebilirim. İyi okumalar.
"Doktor Numata odaya geldi ve elini Sadako’nun alnına koydu. Sadako doktorun, “Şimdi dinlenmen gerek. Yarın daha çok kuş yapabilirsin,” dediğini güçlükle duyabildi.
Ve yarı baygın bir şekilde başını öne eğerek, “Yarın...” diyebildi. Oysa yarın, o kadar uzak görünüyordu ki..."
"Ölürken insanın canı acıyor muydu? Yoksa ölüm, uykuya dalmak gibi bir şey miydi?"