İŞTE GENE BEN ve SİZLERE YİNE OKUMUŞ OLDUĞUM ESKİ BİR KİTAPTAN BİR İNCELEME DAHA. :)
Don Kişot ile ilgili bugüne dek ifade edilememiş şeyler hakkında kim ne söyleyebilir acaba? Miguel de Cervantes tarafından kaleme alınan ve yazılan bu güzel roman, dört yüz yıldan bu yana, on sekizinci yüzyıldan kalma edebi akımlara, yirmi birinci yüzyıl
Bir kitaba kapağından başlanır, derdi ortaokulda Türkçe öğretmenim.
Okunmuş saymazdı ön sözü okunmamış kitabı. Birçok şeyin dönüm noktası o oldu aslında. Okuma serüvenimin, meslek seçimimin.
Attila İlhan ölmüş, ortaokuldayım o sıralar. Derste "Mikail, sen severdin, Attila İlhan öldü." demişti. Çok severdim. Hele ki Üçüncü Şahsın
Hızlı kitap okumanın tedirgin edici taraflarından biri de kitabın sana katmış olduğu bazı şeylerin üzerinde çok duramamak.Onun için mümkün olduğunca not tutarak okumaya çalışıyorum. Bu notların başında da tabii ki kelimeler geliyor.Geçtiğimiz haftalarda okuduğum Mahşer kitabında altını çizdiğim kelimeleri derledim.Birden fazla anlamı olan
. . .
ŞİİR-MİİR
K/aralamalar
(Not: Mükerrer kayıtlar, sâir hata ve düzenlemeler bir ara yapılacaktır inşallah, diyelim... Bu hususta okurlardan özür dileriz...)
Günümüzde “ilericilik, gericilik, tutuculuk” gibi kavramlar, toplumbilim terimi olmaktan çıkıp birer hakarete ya da övgüye dönüşmüş durumdalar.
Mesela “tutuculuk” kavramını ele alalım. Bu sözcüğün anlamı esasında yenilikler karşısında mevcut durumunu muhafaza etme isteğidir. Ancak günümüzde, insanların, fikirlerini kabul etmeyenlere veya bir dinî
Binbir Gece Masalları'nın 1.cildinde yer alan "Vezir Nureddin, Kardeşi Vezir Şemseddin ve Hasan Bedreddin'in Öyküsü"ndeki düğün sahnesinde Vezir Şemseddin'i cezalandırmak isteyen ülkenin hükümdarı, vezirin kızı Sitt-ül Hüsn'ü bir kambur ile evlendirmek ister. Kambur tipi öykü boyunca varlığını korur ve öyküde çirkinliği temsil eder. Vezir Nureddin'in oğlu Hasan Bedreddin öykünün baş kişisidir ve öyküde güzelliği temsil eder.
Sitt-ül Hüsn ile kamburun düğünlerinde bir ecinniye(dişi cin) oyun oynar kamburu bir wc'ye kilitler ve Sitt-ül Hüsn ile Hasan Bedreddin'in evlenmelerini sağlar. Ecinniyenin isteği güzelin güzelle birleşmesidir. (Hsn kökünden Hüsn ve Hasan kelimesi türer.)
Buradan anlaşılıyor ki öykünün amacı aşkı ve aşkın gerçekliğini ve sahteliğini anlatmak değil, güzelliği (gözün gördüğünü öğrenilmiş bir şekilde kabul ederek) anlatmaktır.
Kamburu sadece öykü kişileri değil, öykünün anlatıcısı da tarafsız kalmayarak aşağılar: "Kambura gelince, bütün bunlar olup biterken, kötülemelerden yılmış; bir kenarda tek başına maymun gibi oturup kalmış; ve rastlantı kabilinden onun yanına kim yaklaşmışsa ya da yanından kim geçmişse, onunla alay etmek için mumlarını söndürmüşler." (308)
Gelgelelim Voctor Hugo, 1831'de aşkı ve aşkın gerçekliğini bir kambur karakter üzerinden anlatmıştır. Gelenekselin tekdüze güzellik anlayışından uzaklaşmasından dolayı, Victor Hugo'nun dilimize "Notre-Dame'ın Kamburu" olarak çevrilen söz konusu eseri Modern Edebiyat'ın zirve anlatılarından biri olarak kabul edilir.
Ma’kıl b. Yesâr’dan (r.a) rivâyet edildiğine göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:“Ölülerinize Yâsîn okuyunuz”157.
AÇIKLAMA
Hadisin isnâdı hakkında şu teknik bilginin verilmesinde fayda vardır:Rivâyetin “Ebû Osman ve leyse bi’n-Nehdî an Ebîh” şeklindeki isnad zinciri tartışılmış; Ali b. el-Medînî (v. 234/848) ve Zehebî (v. 748/1347) gibi
Toplumda bulunmak, kâf ve nûn (kün) vasıtasıyla yaratılan her şey, varlık ve oluş gibi mânalara gelen bir tasavvuf terimi. الكون
Sözlükte “var olmak, vuku bulmak, meydana gelmek” anlamında masdar olan kevn kelimesini sûfîler terim olarak farklı mânalarda kullanmışlardır. Tasavvufta önemle üzerinde durulan “kün” (ol) emri ve bunun değişik bir
Saldırılardan bir gün önce, 5 Eylül 1955'te Hikmet Bil ile akşam yemeği yiyen Adnan Menderes, Bil'e, Londra'daki Kıbrıs Konferansına katılan Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'dan şifreli bir telgraf aldığını söyler.(304) Dışişleri bakanı, görüşmelerde zor durumda kaldığını, müzakere koşullarının zor olduğunu
- "18.asır ortalarında Arabistan yarımadasında ortaya çıkan, on dokuzuncu yüzyılda geniş bir bölgeyi etkisi altına alan dînî ve siyâsî bir akım. Kurucusu Şeyh-i Necdî diye de anılan Muhammed bin Abdülvehhâb’dır. Benî Temîm kabîlesine mensûb olan ve 1699 (H. 1111) senesinde Necd gölündeki Hureymile kasabasına bağlı Uyeyne köyünde doğan