Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hande Peker Altun

Hande Peker Altun
@Hande_okur
Her şeyde erinç aradım ama bulamadım; bir kitapla çekildiğim köşeden başka.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Yeni Türk Edebiyatı Doktora
Ankara
7 okur puanı
Kasım 2021 tarihinde katıldı
"İmdi dinlen sözüme tutun kulak Bir söz aydam kim şekerden tatlırak Var idi Kenan'da bir server kişi Adı Yakup kendi peygamber kişi Yusuf adlı bir oğlu vardı anın İmdi eşit bu sözü varsa canın"
Reklam
"Eyvah! Zamanlar ne kadar çabuk geçiyor! Süratleri gittikçe artıyor. İnsanın yaşı ilerledikçe zamanı darlaşıyor. İşi ve parası çoğaldıkça zamanı azalıyor! Önümüzde kalan günler eksildikçe bunların kıymetini daha çok anlıyor, fakat ne yazık ki artık yaşamaya imkân bulamıyoruz. Hiçbir şey yapmaya vaktimiz kalmıyor. Geçen zamanın geçtiğini duymaya bile vaktimiz olmuyor. İnsan artık dostlarını birer nedamet gibi hatırlıyor. Mektup yazıyorlar, okumaya; nasihat veriyorlar, dinlemeye vakti olmuyor. İhanet görüyor, şikâyete; sadakat görüyor, hayrete vakit bulamıyor. Eskiden hep nazla geçen mevsimler artık birer kasırga hızıyla savruluyor! Artık seneler aylar gibi, haftalar günler gibi, saatler dakikalar gibi geçiyor! Zaman bir acele hastalığına tutulmuş da bizi iterek kovalar gibi koşuyor! En kısa bir lezzet için fırsat ve imkân kalmıyor. Ömrümüz mahrekinden kopup ve gözlerimiz karşısında gönlümüzü kıran bir süratle boşluğa düşüp sönen bir yıldız gibi geçiyor! En eski, en sevgili ölülerimiz dirilseler ve yanımıza gelseler belki onlarla buluşmaya ve uğraşmaya bile vaktimiz olmayacak!"
"İnsan bir şey düşünmez, saatler akıp geçer. Hiç kımıldamaksızın, görür gibi olduğunuz ülkelerde dolaşırsınız; düşünceniz hayalle sarmaş dolaş olarak ayrıntılar içinde oynar, yahut serüvenlerin çevresini izler, şahıslara karışır; onların elbiseleri altında kendi kalbiniz çarpıyor sanırsınız. Bilmem size de hiç oldu mu?.. Bazen insan bir kitapta kendisinin de aklından geçmiş bir fikre, ta derinden hatıra gelen silinmiş bir hayale rast gelir ki bu, en ince hissinizi anlatıyor sanırsınız. "

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Günün gerektirdiği şekilde yaşamak, yani unutmak."
"Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir."
Reklam
"Hayat beni böyle köşeye sıkıştırmayı, gözümün içine baka baka çelme takmayı severdi. Hayatın unuttuğu bir şey varsa, o da bir yerden sonra daha fazla düşülmediğiydi."
"Gece, sessizlik değil damıtılmış ses demekti. Gündüz bütün sesler birbirine karışıp gürültüye dönerken, gece her ses kendi sadeliğiyle belirirdi. Çocukluğun şarkıları, ruhların iniltileri, baykuşun ötüşü. Gündüzün karmaşasında bunlar anlaşılmazdı. Acılar, özlemler de öyle. İnsan geceleyin kendisiyle yalnız kaldığında hissederdi saf sızıyı. Erguvan ağacının yanındaki pınarın sesi karanlıkta eski ağıtları çağrıştırabilir, yıllar önce yiten sevgilinin hüznü kalbi sarabilirdi. Gündüz o yükleri taşımak kolay, insan gerçekten yalnız olduğuna yalnız geceleri inanabilirdi."
"Bu anlatıyı yazmaya başladığım Kasım ayından bu yana birkaç ay geçti. Çok zamanımı aldı, çünkü benim için unutulmuş olayları gün ışığına çıkarmak, sıfırdan uydurmak kadar kolay değil. Hafıza direniyor. Eski bir dükkânın çıngırak sesinde, içi geçmiş kavun kokusunun çağrışımında beliriveren Y.'deki yaz tatillerime, kendi görüntüme bel bağlayamazdım. Gökyüzünün renginin, yakınlardaki Oise Nehri'ne vuran kavak yansımalarının bana öğreteceği bir şey yoktu. Bekleme odalarında oturan ve sıkılan insanların tavırlarında, çocuklarına seslenişlerinde, tren istasyonlarındaki vedalaşmalarda babamın yüzünü aradım. Orada burada rastladığım, adını sanını bilmediğim, hiç farkında gücün ya da ezilmişliğin belirtilerini taşıyan insanlarda, onun konumunun unutulan gerçekliğini yeniden buldum."
"Dünya dört şeyin üzerinde durur... Bilgelerin ilmi, yücelerin adaleti, haklıların duası ve yiğitlerin cesareti."
"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider-gelirlerdi. Bu yerlerde, demiryolunun iki yanında Sarı Özek bozkırı, sarı kumlu geniş bozkırlarının bomboş orta bölgesi uzanıyordu. Bu yerlerde, meridyenlerin Greenwich'ten başlayarak sayılması gibi, bütün uzaklıklar demiryoluna göre hesaplanırdı... Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider-gelirlerdi..."
Reklam
"Ben sabahları erken kalkar ve günün ne ezası varsa çekeyim diye camın önünde dururum. Sessizce çay demler, yazsa ya da baharsa balkonda otururum. Çiçekler ve sarmaşıklar, sesler, ışık ve gölgeler, ufak hareketler ve daha ne varsa duymaya ve bir parçası olmaya kendimi kaydırırım. Öğleye doğru çalışma masama geçer akşam saat sekize kadar kan ter içinde çırpınırım. Genelde verimsiz ve kifayetsiz bir çırpınmadır benimki. Ama bilirim ki aslolan çırpınmadır. Bu çırpınma vicdan azabı gibi, boşuna bir tükenişle helake sebep oldukça ben kendimi mahvolmuş, ama hiç değilse bir şey olmuş duyarım. Bir insanın olabileceği başka nedir ki? Ben ne için halk edildim ki? Böylece yaratılış sırrımla bir olur, kaderimin başını okşar, cehennemime bir odun daha atarım. Hissederim ki ben cehennemime odun attıkça serinliği bir adım yaklaşırım. "
"Gelin bütün az görenler ve çekingenler, bütün hırslılar ve kitap kurtları, işkolikler ve gözlüklüler, kelimeleri yutanlar, kağıtları yiyenler, gelin canlarım, gelin bütün ayrıkotları ve inzivaya çekilenler, sessizler ve kendine güvenmeyenler, gelin dünyayı, fethetmeye ve hükmetmeye kıyamayacak kadar çok sevenler, gelin bana ki, her şeyi yeniden canlandıralım! Gelin buraya! Gölgeliklere mi? Gölgeliklere, onlar bize ait olan her şeyi korur, tıpkı Vijecnica'da küllerin bana anlattıklarını korudukları gibi."
"Gül tatlı tatlı kokuyor, bülbül ötüyor, dostlar susuyor ve serin esintiyi içlerine çekiyorlardı. Gece hayli ilerlemiş, bitmeye yüz tutmuştu. Her şey çok güzel, çok huzurluydu ve böyle de kalmakta ısrar ediyordu. İradesi dışında bu duygularla dolup taşan Hayyam konuşmaya başladı: Bulut geçti gözyaşları kaldı çimende Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde Seher yeli eser yırtar eteğini gülün Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye Kimse bilmez, kimse bilmez"
"Gerçek her zaman bir kuyunun dibinde değildir. (...) Gereksiz derinlik, düşünceyi bulandırır, zayıflatır; gözlerimizi ayırmadan bakarsak, Çobanyıldızı bile gökyüzünden silinip görünmez olur."
"Şunu anlayın ki, asıl korkunç olan artık köpek kalbi değil, insan kalbi taşıması. Hem de doğada var olanlar arasında en rezilini."
"Kim bilir, belki de insanın bunları anlaması için ağrıyan bir kalbe gereksinimi vardır"
Reklam
"İvan İlyiç onca insanın yaşadığı şu koca kentte, onca eş dost arasında ve onca aile üyesiyle birlikteyken, ne denizlerin dibinde, ne de toprağın binlerce metre altında bir benzeri daha bulunamayacak korkunç bir yalnızlıkla yüzü divanın arkalığına dönük yatarken, yalnızca geçmişin hayaliyle yaşıyordu."
"İvan İlyiç'in son derece sıradan, basit ve bir o kadar da ürkütücü bir hayat hikâyesi vardı."