Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yunus emre altun

Yunus emre altun
@Ynsemre33
Doğmak ölümün ilk adımıdır. Son adımı kimi gençken kimi yaşlanarak atar ,hepimiz ölüyüz kötülük yaparak adımlamayın kısacık hayatı.Unutmayın karanlıkta yol alan karanlıkta ilerleyen hikâye karanlıkta son bulur.
Denizci
Üni
İzmir
Mersin
19 okur puanı
Eylül 2017 tarihinde katıldı
"dayanılmaz yaşamdan kaçılacak tek köşe gene kitaplardı."
Reklam
ey siz hayırseverlik tüccarları! yoksullara gidin ve öğrenin, çünkü sadece yoksullar hayırseverdir. onlar kendilerine gereksiz olanı vermezler, çünkü fazlası ellerinde yoktur... kendilerinde fazla olan şeyleri verirler ve asla saklamazlar, hatta çoğunlukla kendilerine bile gerekli olan şeyleri insafsızca verirler. köpeğe atılan kemik hayırseverlik değildir. hayırseverlik siz de en az köpek kadar açken onunla paylaştığınız kemiktir.
oğlum,paranın hüküm sürdüğü yerde,güzel söze ve güzelliğe yer kalmaz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanın tam güvenebileceği insanların bu türlü benciller olduğunu iyi biliyordu.bu türlüler kurallara göre hareket ederlerdi.ne yapacaklarını önceden bilirdin.ama içinde şefkat bulunanları al ele bakalım,neyi ne yapacak kestiremezsin.iyi enayiler tam egoist insanlardan çıkar.bunlarla başı belaya girmez insanın.
“ben aşktan daima kaçtım.hiç sevmedim. belki bir eksiğim oldu. fakat rahatım. aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. şu veya bu şekilde.. fakat daima ödersiniz… hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz.”
Reklam
her akıllı insan hayatın güzel birşey olduğunu, amacının da mutlu olmak olduğunu bilir, ama sonra yalnızca aptallar mutlu olur nasıl izah edeceğiz bunu?
biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük ama olamayacağız. hepimiz heba oluyoruz. bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuş. reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşindeyiz. nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz. bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık. bizim savaşımız ruhani savaş. ve bunalımımız kendi hayatlarımız
denizler ötesine giden kişi yalnızca iklimi değiştirmiş olur, aklını değil. senin ihtiyacın olan sürekli gezmek değil, kaplanın sırtından inmek. hatırlıyorsun değil mi; hani bir adam kaplanın sırtına binmiş, bir türlü inemiyormuş. çünkü sırtından indiği zaman hayvanın kendisini yiyeceğinden korkuyormuş. ama bir insan ömür boyu kaplanın sırtında oturamaz ki!
böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. dünyanın bütün kızılderilileri yenilir, spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, sadri alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. o ağladıkça ben de ağlardım. nedenimi bilmez ağlardım. ağladıkça sadri'ye kıl kapar gıcık olurdum. üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine."
"sende bu ad oldukça istersen sıfır numara kel, istersen at kuyruklu olurum. ince bıyıklı, tek dişi altın olurum. meftun olurum, meczup olurum. uzaklara bakarım, çıtımı çıkarmam. susmak üzerine konuşmak gerekirse beni çağırırlar, oturur susarım."
Reklam
"öleceğinize inanır mısınız? evet, insanoğlu ölümlüdür, ben bir insanım, buradan...hayır, o değil; bildiğinizi biliyorum. bense şunu soruyorum: bu sayfayı tutan parmakların günün birinde sararıp buz gibi olacağına inandınız mı, kesinlikle inandınız mı, aklınızla değil de vücudunuzla inandınız mı, hissettiniz mi? hayır, kesinlikle inanmıyorsunuz ve bu yüzden bugüne kadar da onuncu kattan kaldırıma atmadınız kendinizi, bu yüzden hala yiyorsunuz, sayfayı çeviriyorsunuz, tıraş oluyorsunuz, gülümsüyorsunuz, yazıyorsunuz..."
"insan kendisinin eksik bir parçasını bulmak umuduyla aşık olur
Sayfa 413
mazide kalmış biçimler arasında el yordamıyla ilerlerken kaybolabiliyor insan. insanın geçmişinde artık kımıldamayan ne de çok nesne, ne de çok kişi var öyle, ürkütücü. zamanın mahzenlerinde yitirilmiş canlılar ölülerle birlikte o kadar uyumla uyuyorlar ki daha şimdiden aynı gölge örtüyor gibi onları. yaşlandıkça insan kimi uyandıracağını karıştırıyor, canlıları mı, ölüleri mi
şebnem seninleyken bir yudum çay zenginleştirilmiş uranyum gibi enerji veriyor bana.şebnem ne çok melek var yüzünde, tebessümün için binlercesi çalışıyor olmalı. ilk romanı 1007 yılında murasaki shikibu adlı japon soylusu bir kadın yazmış; kitabın adı genji'nin hikayesi. romancılar bin senedir çalışıyor; bin yıla kalmaz seni anlatabilecek seviyeye ulaşırlar. şebnem tornavidayla dağlara oyuklar, mağaralar açayım, çölü avuç avuç başka yerlere taşıyayım. şebnem, bir öpücük ver, sonra yurdun dört başına örülü demir ağları söküp trenleri karadan yürüteyim. türk kızılayı?na kan vereyim, oradan da altı nokta körler derneği'ne gideyim. körlere sesleneyim: "arkadaşlar, dünyanın kepazeliğini görmediğiniz için evet şanslısınız, fakat şebnem'in güzelliğini görmek için ölüp cennete gitmeniz gerekecek. sıkın dişinizi. öpüyorum gülüşünün bütün kıyılarını.