Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Aleyna Göçen

Ben ömrümde onun kadar tartışmaya katlanan devlet ve hükümet adamına rastlamadım. Pek genç yaşımda devamlı olarak yanında idim. Hiçbir fikrimi saklamak ihtiyacı duyduğumu hatırlamıyorum. Dalkavukluğu meslek edinmeyenlerin hepsi de öyle idi. Atatürk'le tartışmak için yiğitle lüzum yoktu.
Sayfa 8
Reklam
Dünyaya uyum sağlayamadığını hissetmek seni şaşırtmıyor da dünyanın, içinde yabancı gibi yaşayan birini yaratmış olmasına şaşıyordun. Bitkiler intihar eder mi? Hayvanlar mutsuzluktan ölür mü? Onlar ya işler ya yok olurlar. Sen belki de evrimin zayıf halkası, kaza sonucu ortaya çıkmış bir iziydin. Bir daha canlanmamaya yazgılı, geçici bir anomaliydin.
İntihar
Yaşamın bir varsayımdı. Yaşlanıp ölenler bir geçmiş yığınıdır. İnsan onları düşününce, oldukları şey gelir gözünün önüne. Seni düşündüğümde olabileceğin şey geliyor. Sen bir olasılık yığını oldun, hep öyle kalacaksın.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Koca ömür geçiyor, akıp giden günler önce usulca hatıra hanesine yazılıyor, sonra da çaresiz birer birer unutuluyordu. Ne tuhaf şeydi hayatı saklandığı yere bile unutulacak bir hatıra defteri gibi yaşamak...
"Biz, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin vererek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hakimdir. Bu manevi hakimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, köye devrimci düşüncenin adamını göndermek istedik. " Hasan Ali Yücel
Reklam
Sonra hep mutsuz, hep karanlık, hep yalnız oldum ben Fezai Abi. Kimseyi gerçekten sevmedim, kimseden gerçekten nefret etmedim, yaptığım hiçbir şeyin gerçekten bir anlam taşıdığın inanmadım. Ve Tanrı'yla da bir daha hiç konuşmadım. Böylece zaman içinde birbirimizi unuttuk.
Sayfa 181Kitabı okudu
Tüm mutlu evlilikler birbirinin aynısıdır, mutsuz olanların her birinin mutsuzluğu ise kendine özgüdür.
Sayfa 100Kitabı okudu
Her davranışı ideal benliğinin ve kişisel gelişiminin bir parçasıdır. Yaptığı her şey onun gerçeği ve hayata duyduğu sevginin yansımadır. Oysa insanlar o sevgiyi köreltmek, bu taptaze ruhu mahvetme için elinden geleni ardına koymaz.
Birilerinin mutsuzluğu diğerinin mutluluğudur demeyeceğim. Ama mutsuzlar arasında konuşacak daha fazla şey olduğuna inanıyorum. Mutlu insan yabancılaşıyor.
Öğle uykusundan sonra yatak odasının perdelerini açarken çıkardığın gürültüyü unutmuyorum. Bu sabah açtım o perdeyi, yine gürültü çıkardı ama eskisi gibi değildi. Bir daha açmayacağım, karanlıkta kalacağım.
Reklam
Ben ki, seni aldatmayı sık sık istemiş, hatta istemekle kalmamışım, acaba şimdi seni üzmeden, ya da sen bunu fark etmeden seni aldatabilir miyim? Uzağı gayet iyi gördüğünü söylemiştin. Bu beni korkutuyor.
Anahtarlığını buldum. Anahtarının kilitte döndüğünü duyduğum zaman nasıl rahatlardım. Buluşmanın fazla uzun sürdüğünü düşündüğüm için endişelenir, daima eve dönmemenden korkardım. Anahtarın sesi Handel'in Mesih'inin Aleluyası kadar güzel gelirdi kulağıma. Artık onu da duyamayacağım. Artık eve girmek için anahtara ihtiyacın yok, çıkmaya da ihtiyacın yok, kal benimle.
Buzlarla donatıyor kadın çocuğun bedenini. Ona Buzlardan bir kabir örüyor. Rüzgar, azabını üflüyor kabrin. İçim aynı anda hem üşüyor hem yanıyor. Her şey bitsin istiyorum. Aslında her şeyin biteceğine inanıyorum. Diyorum ki kendime, birazdan eriyecek buzullar. Bütün nehirler taşacak, volkanik dağlar patlayacak, cümle akrep kendini sokacak, turnalar kanatlarını yolacak. Dünya duracak birazdan. Bir çocuk ölünce çünkü, dünya durmalı.
Sayfa 240Kitabı okudu
İnsan yazgısı, başına gelenlere sonuna dek katlanmaktan, sunulan kaseyi içip boşaltmaktan başka ne olabilir?
Sayfa 114
Tamam işte. İşin püf noktası burada. Halkın ileriye yönelik öncüsü yok. Onun için uyanamıyor. Akıl hocaları hep eskinin temsilcileri. Sonra da kızıyoruz, niye böyle oluyor, niye kendisini sömürenlere rey veriyor diye. Ne yapsın yani? Bakıyoruz, politik kavgalar da hep yukarıda. Sen ben kavgası. İsmet paşa demiş ki, Menderes demiş ki... Halkı pek ırgalamıyor bunlar. Zaten partiler arasında fazla bir fark yok. Ha o gelmiş ha öbürü. Hangisi gelirse gelsin, Halkın yaşamında fazla bir değişiklik olmayacak. Bence sorunu şöyle koymak gerekir: Devlet halktan yana mı, yoksa varlıklı küçük bir azınlıktan yana mı? Bütün şu çalışmalar, tarım, sağlık, eğitim, ticaret, sanayi, imar... Aklına ne gelirse say, kimin için? Kim yararlanıyor bunlardan? Yoksul halk değil elbet. Küçük bir azınlık yararlanıyor. Oysa Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kurulan devlet halkın devleti olacaktı. Halkın yaşamını düzeltecekti. Giderek yozlaştırdılar, halktan uzaklaştılar. Halk dağda, belde gene dayanıksız, tutamaksız kaldı. Yaşamında hiçbir değişme olmadı.
Sayfa 133
Biliyor musunuz, kadın olmasaydım belki mesut olurdum. Zira kadın olmak, kadınlar arasında çirkin olmak gibi bir şey. Bazen rastladığım çirkin kadınların hayatını, tevekkülünü o kadar dayanılmaz bulurum ki bu beni günlerce mustarip eder; adeta humma getirir. Ah bilseniz, bu kimsenin gözünde bir muhabbet nuru, bir arzu titreyişi görmeye mahkum zavallı, renksiz gözlerde ne elemler, ne feci elemler okurum! Halbuki hepimizin hayatı bundan başka nedir? Hele her kadının hayatında kim bilir kaç kere çirkin bir kadın bahtına düşecektir değil mi? Sevildiğimizi sanırken bir sabah artık her şeyin bittiğini, doldurduğumuz bu kalpten artık çıkarıldığımızı, unutulduğumuzu hissetmekten başka neyimiz var? Ah bu ferda... İşte kadınların kaderi. Sevilip de sevilirken bir gün sevilmemeye mahkumiyet için kalbinde nasıl bir tahammül olmalı? Ben daha düşünürken mustarip oluyorum
Sayfa 26
Reklam
Bir gün artık sevmediğimizi yahut sevilmediğimizi görmek... Oh, bu dudaklar, bu vücutlar bunlara dayanıklıdır. Bugün size söylenen sözleri belki yarın ötekine de acı çekmeden söyler, bugün sizin olan vücut yarın belki haz almadan bir başkasının olur... Fakat kalp... O pak, o yalnız bir aşkla pak kalmak ister. Halbuki bugün bu mümkün değil... O halde... Ne yapayım bu aşkı? Dünyada bir ferda-yı garam kadar elemli ne vardır acaba? Bana gelince, benim için bir aşk vardır: Ölümde aşk! Ancak severken ölürsek, ferdanın tahakkümünden kurtulabiliriz... İşte bu! Hayatın saadeti mümkünse, severken ölmektir!
Sayfa 46
Her şeye inanabilirim, yeter ki inanılmaz olsun
Sayfa 8
Atatürkçülüğün ilk koşulu devrimci olmaktır, çağdaş olmaktır, demokrat olmaktır. Öyle ödün siyaseti ile Atatürkçülük olmaz; öyle pazarlıklı ve uzlaşmacı yaklaşımlarla laiklik ilkesi savunulmaz. Yasakçılıkla ise hiç savunulmaz.
"İnsanlar arasında başıboş bir gergedandan daha tehlikeli olan tek şey gergedanlar arasında yapayalnız bir adamdır."
Hayat dediğin neydi ki zaten;bitecek diye korktuğun kısıtlı vakti, bozuk para gibi harcama telaşı
Ne diyeyim, huzur tuhaf bir şey arkadaş, ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor.