Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Bugün annem öldü veya dün, tam hatırlamıyorum."
Bu dünyadaki herkes temelde yalnızdır. Zordur, fakat öyledir ve bununla yüzleşmemiz gerekiyor. Bu yüzden kendi düşüncelerime sahip olmak ve kendi rüyalarımı görmek istiyorum. Senin de kendine ait düşünce ve rüyaların olmalı. Rüyalarımdan çıkmanı istiyorum. Senden hoşlanmadığım için değil, hepimiz için iyiyi istediğim için, kendim ve senin için. Hayatta kendi rüyaların olmalı. Bunu anlayabilirsin.
Reklam
"Küçükken anneme mezarlıktan korkuyorum dediğimde; Ölüden değil, diriden kork demişti. Zamanla anladım ki annem yine haklıydı."
"Köşesine oturur, örümcek gibi durmadan ağ örerdi annem. Benim takılıp yem olacağım ağlar, dantelden.Yetmiş numara iplerle, sık delikli, gül motifli, yatak, masa sehpa örtüleri."
"Çabala," demişti annem. Çabalayınca insanın başına bunlar geliyor işte.
Sen hiç kimsenin olamayacağı kadar çok şeyimsin benim... yüreğimde sana ayrılan yer herkesinkinden büyük. Yalnızca bir arkadaş, bir kan kardeş, bir sırdaş, bir çok yakın dost değil, bir büyük sevgisin sen... yanında sonsuz şımarabileceğim ve hala kaybetmekten korkmayacağım tek kişi... yani biraz annem, biraz babam, hatta hiç görmediğim dedem, belki hiç doğmayacak oğlum... sonra daimi hayranım ve tabi dokunulmamış sevgilim... sen benim masumiyetimsin tuna... benim en yakınımsın! Aslında belki öbür yarımsın? Bütün bunlar ne demek anlıyor musun? Hı?
Reklam
“Yani... beni rahat bir kız sanmayın. Sizinle çok güzel sohbet ettik. Ben... şu benimle ilgili sözlerinizden biraz ürksem de... hoşlandığımı gizleyecek değilim. Moralimi biraz olsun yerine getirdiniz. Belki de sırf bunun için öyle konuştunuz.” “Kendini gerçekten çirkin mi görüyorsun?” “Çirkin olmadığımı biliyorum. Ama ne annem ne de ablam kadar güzelim...” Genç adam gülümsedi. “Bu hangi kişinin gözüyle baktığınla alakalı bir şey...” dedi duru bir tonla.
Nereye tutunacaktık ? Bana ne diyen, bacağında asılı koyunların dudak büken, omuz silken kalabalığı içinde yapayalnızdık. Bana bunların böyle olduğunu anlatan sebepler çoktu... Elini yoksullardan en son çeken mübarek ekmekle kara zeytine bile veda ettiğimiz günlerden bir gün annem........
Ben çok şanslı bir İstanbulluyum. 1950 'li yıllarda, henüz ilkokula başlamadan önce gezip görmeye başlamıştım İstanbul'u. Şanslıydım, çünkü müzeleri, anıtları gezmeyi seven, sık sık beni de yanlarında götürüp gezdiren, gezdirirken öğreten bir babam ve annem vardı.
Aşk. Ne öğrendim aşk hakkında? Aşk hakkında öğrendiğim, aşkın var olduğudur. Ya da belki, daha yalın anlatımla aşk hakkında öğrendiğim ve öğrenmeyi sürdürdüğüm, filmlerimde, bütün filmlerimde anlattığımdır. Yani, sevdiğimiz insanları asla unutmadığımız, onların daima bizimle kaldıklarıdır; bizi onlara artık var olmasalar bile çözülmez biçimde bağlayan bir şeyler olduğudur. İmkânsız aşklar, yarım kalmış aşklar, var olabilecekken olmamış aşklar olduğunu öğrendim. Yara izi bıraksa da dağlayıcı bir damganın daha iyi olduğunu öğrendim; kışı andıran bir yürektense bir yangın yeğdir. Annem bu konuda haklıymış, aynı anda iki insanı sevmek mümkünmüş, bunu öğrendim. Olur kimi zaman: direnmek, yadsımak ya da mücadele etmek yararsızdır.
Reklam
Annem hep insanın tam anlamıyla mutsuz olamayacağını söylerdi. Gökyüzü renklenip de yeni bir gün hücreme sızdığı zaman ona hak veriyordum.
Adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde Yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu Otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime Anne dedim, hadi çay koy da içelim..
Annem öğretmişti, küçükken, elektrik düğmesine elim yetişmediği yaşlarda, karanlık bir odaya girince sımsıkı yumardım gözlerimi. Açtığımda, zifiri karanlığın içinde göreceli bir aydınlanma olur, biraz önce seçemediğim nesneler görünür hale gelirdi. Benzer durum acılar için de geçerli galiba... Acı aynı acı, hüzün aynı hüzün, karanlık aynı karanlık ama, gözlerimiz az da olsa bir şeyleri seçebiliyor.
Sayfa 194Kitabı okudu
Doğru anahtarı bulursanız herkesin sıkıntılarına giden kapıyı açmak olasıdır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.