Kitabı hem sosyal medyada hem de kitap alışverişi yaptığım platformlarda çıkan tanıtımların etkisi ile aldım. Okuması oldukça kolay, yormayan ve akıcı bir dili var.
Genel olarak belirtmek gerekirse bütün hikaye sınırlı bir coğrafi sahada ve az sayıda karakter üzerinden ilerliyor. Ana hikayenin alt metinlerinde ise Çin Devrimi' nin ipuçları ve toplumsal etkileri saklı.
Hüzünlü hayat hikayesi olarak özetleyebileceğim roman, bizdeki Küçük Emrah hikayelerinı andırsa da, konunun işleniş biçimi ve okuyucuyu içine çekiyor olması oldukça güzel.
Okurken çok keyif aldım ve sayfalar çok hızlı aktı. Umarım okuyan herkes aynı keyfi alabilir.
İyi okumalar.
Kapak resmi ve ismi kitabın ilk ilgi çekici yanıydı benim için. Sonrasında geçmişteki pişmanlıkları bir çamaşırhane de yıkayıp o anıları kalpten silmek üzerine nasıl bir kurgu olacak merak ettim.
Kitabı tek oturuşta okudum. sevdim mi? Çok daha iyi yazılabilirdi sadece. Bazı durumlar çok oldu bitti olarak geçiştirilmiş. bir çok kişiye yönelmek
Bütün dönemlerde, meşru olarak "kimlik" denebilecek kadar her koşulda ötekilerden son derece üstün, tek bir ana aidiyet olduğunu düşünen insanlar olmuştur.
Kimileri için ulus, kimileri içinse din ya da sınıf. Ama hiçbir aidiyetin mutlak surette baskın çıkmadığını anlamak için dünyada olup biten farklı çatışmalara bir göz gezdirmek yeter. İnançlarının tehdit altında olduğunu hisseden insanlar arasında, bütün kimliklerini özetler gibi görünen şey dinsel aidiyet oluyor. ( Ama tehdit altında olan anadilleri ve etnik gruplarıysa, o zaman dindaşlarıyla kıyasıya savaşıyorlar. ) Türkler de Kürtler de Müslüman, ama dilleri farklı; çatışmaları bu yüzden daha mı az kanlı? Hutular da Tutsiler gibi Katolik ve aynı dili konuşuyorlar, bu onların birbirlerini katletmelerini önleyebildi mi? Çekler ve Slovaklar da Katolik, bu, bir arada yaşamalarını kolaylaştırmış mıydı?
"Nitelikli beraberliğin ana bir yönü birlikteliktir. Bedensel yakınlığı
kastetmiyorum. Ayni odada oturan iki insan fiziksel olarak yakındırlar, ama
mutlaka birlikte değildirler. Birliktelik odaklanmış dikkatle ilgilidir."
Epsilon yayınlarından çıkmış 152 sayfalık eser 5 bölümden oluşmaktadır. Richard Bach tarafından 1970 yılında yayınlanmış olan kitapta 4. Bölüm hikâyenin güzelliğini bozduğu için yayınlanmamış, ta ki 2014 yılına kadar. Kitaptaki son söz kısmı bunu açıklamaya ayrılmış. Eser,yer yer masalsı öğeler taşıyan öyküleyici anlatım biçimiyle fabl türünde
5 tane ölüm hikayesinden oluşuyor kitap. Hikayeler arasındaki fark her hikayede toplumun farklı kesiminden birisinin ölümü üzerinde durulması, bunlar: Aristokrat, burjuva, esnaf, köylü ve işçi. Aslında okuduğumuz bir çok kitaptan az çok bildiğimiz bu toplumdaki sınıf farkını bir kez daha kendi yolu ve üslubu ile ortaya koymuş yazar. Okuduğum diğer
Tekrardan herkese merhaba. Bugün Memphis yayınlarından çıkmış ve kapak tasarımı ile beni kendine çok çeken "Gece siyahı'nın" yorumuyla geldim. İlk olarak şundan bahsetmeliyim ki kitabın adının neden böyle olduğunun sebebi aşırı güzeldi. Kitabın konusu kısaca şöyle; tutku diye bir kızımız var ve bu kızımız bir yerde çalışıyor. Bir
#okudumbitti
Dili açık, anlaşılır ve yalın. Çok kolay okunan, sürükleyici bir eser. Roman değil de belgesel hissiyatı veren bir yapıt.
Hikayenin kahramanı Mustafa GÜZELGÖZ iyi bir eş, iyi bir baba. Karanlığa ışık tutan, cahilliğe savaş açan, bilgi odalarının kapılarını yumruklayan şahane bir insan.
İnandığı kutsal kitabın ilk ayeti ve dinimizin ilk buyruğu "OKU" olmasına rağmen özellikle dini kullanarak insanları ve özellikle kadınları ve kız çocuklarını okumaktan uzaklaştıran insanlarla rağmen hiç bir engelin yıldıramadığı bir adamın gerçek öyküsü.
Çocukları bir çok ana babadan daha fazla düşünerek, bilgiye ve ilime ulaşmaları için, bir çok köye eşek sırtında kitaplar taşıyan, yılmayan, erinmeyen fedakar bir insanın öyküsü.
Ülkenin kalkınması için, bilginin şart olduğu gerçeğinin peşinde koşan, bu sebeple üstün gayret gösteren bir emekçi.
Dünyanın en kötü olgusu olan savaşın kötülüğüne de değinip barışın yüceliğini savunan, kardeşliğe ayna tutan şahane bir adamın hikayesi.
Sistemdeki çürümüşlüğü de dile getirmekten geri durmayan, belli bir Göreve getirilmiş kişilerin işini hakkıyla ve adilce yapması gerektiğini savunan cesur adam Mustafa GÜZELGÖZ.
Tavsiye ederim.
YARIDA KALAN EDEBİYAT TARİHİ
Atsız'ın dil, tarih ve edebiyat çalışmaları iç içe geçmiştir. Daha 1933-1934 yıllarında Orhun dergisinde yayımlamaya başladığı Köktürk ve Uygur dönemlerine ait metinlerin aktarmaları, aynı zamanda edebiyat tarihini de ilgilendirmektedir. Bitirme tezine dayanan ve yine Orhun dergisinde yayımlanan Edirneli
Öncelikle herkese merhaba. Uzun zamandır polisiye gerilim okumuyordum ve canım çok çekiyordu. Bu kitap ilaç gibi geldi. İlk olarak konusundan biraz bahsedeyim. Kitabımızın ana karakteri olan sarah, bir ortaokulda öğretmen. Kendisinin acılı bir geçmişi var ( abisi 16 sene önce kaybolmuş vb.) Bir gün okuldayken Jenny Adlı öğrencisinin velisi okula
Eski çağın Pers ya da İran imparatorları arasında İsa’dan önce 5.yüzyılda yaşamış olan Dara’nın Anadolu’ya büyük etkisi olmuştur. Didim tapınağının yağmalanması müstesna Anadolu’nun gelişmesine zararı olmamış, faydası olmuştur. İmparator Kambiz’drn sonra İran tahtına geçicek bir imparator yoktu. İran’nın başta gelen yedi asilzadesi arasından biri imparator seçilecekti. Bunların nasıl seçileceğini Anadolu tarih babası Heredot anlatır. Laf arasında bir yanlışlığa parmak bastırmaktan kendimi alı koyamıyorum.Milli eğitim tarih kitaplarında Heredot’tan Yunan’ın büyük adamı diye söz edilir. Yunanistan, bu ad İranlılardan alınmadır. İyon’istan demektir. İyonya Anadolu’dadır. Yunanistan’a Heleni’stan demeli. Sonra Heredotun babası Likses, amcası Panyasis idi. Bunlar Helen değil Karya sözleridir. Demekki Heredot Karyalıydı ve ana dili Karya dilidir. Okul kitabında verilen bilgi,acaba doğru mu diye düşünülmeden, Avrupa kitaplarından kopyadır. Paris’te basılan haftalık Match dergisinde bile geçen yıl Halikarnas, Helenistan,da sayılmaktadır. Heredot iyon lehçesinde yazdı diye Yunanlı saymak, Mevlana Celaleddin Rumi’yi, Mesnevi’yi Acemce yazdı diye İranlı saymaya benzer.
Dikkat dikkat, bu bir şiddetle kitap tavsiyesidir! Biliyorum ki tüm ebeveynler benim gibi özellikle çocuk kitapları konusunda oldukça hassas. İçerik bizler için çok mühim. Çünkü çocuğumuz bir kitabı okuyup kapattığında onun aklında neler kaldığı, dağarcığına neler kattığı ve ne gibi değerleri öğrendiği bizim için önem teşkil ediyor. İşte "Nandiya Ejderhası" tüm bu aradığım kriterlere uygun harika bir kitap. Çocuk kitabı demiyorum çünkü ben de o kadar çok şey öğrendim ki bu hikayeden. Hepimizde ciddi anlamda farkındalık yarattı diyebilirim.
Bir kere kitabın kapağına bakıp da fantastik bir kitap sanmayın. Tek fantastik öğesi ejderha olabilir. Onun dışında tam da bizi ve hassas değerlerimizi anlatan bir konu. Ana fikir ise sıfır atık, geri dönüşüm ve belki de en önemlisi ekmek israfı. Bizlerin ebeveynler olarak anlattığı bazı şeylerin kazanımını bu kitap sağlayacak eminim. Çünkü hikayesinin akışı, dili, verdiği mesajı tam da çocukları sıkmadan ve heyecanlandıracak türden.
Her şey, Kerem'in annesinin verdiği bayat ekmekleri barınağa değil de çöpe atması ile başladı. Karşısında bir ejderha belirdi. Peki bu ejderha Kerem'den ne istiyordu? Neden durup dururken çıktı? Hem Nandiya da ne demekti? Peki ya Farsi? Ne çok soru sordum size. Haydi o zaman yanıtlar için hemen başlayın okumaya.
Necə aydın müşahidə aparaq?
Olanları bir-birindən ayıraq.
Doğru,yalnış necə rahat tanıyaq?
Çataq nura,yalnışlardan arınaq.
Deyirlər ki,insan sirli qutudu.
Açmaq olmaz bu qutunun sirlərin.
Bizim kimi ona çoxlar toxundu.
Talia, Foster Madden’ı bir yıl on iki ay ve on bir gün boyunca sevdi ve bunun sürmesini diliyordu ancak beklediği gibi olmadı ve hayat darbeyi vurdu. Birbirini seven iki insan ayrı düştü ve bunun dönüşü yoktu, adam en yakın arkadaşıyla yeni bir hayat kurmuştu ve kadının buna alışıp yaşanılanları unutması gerekiyordu… Ta ki 7 koca yıldan sonra
Bener Ayla Kutlu'yu Sen de Gitme Trifandafilis adlı muhteşem öyküsüyle tanımış ve sonra bütün öykü kitaplarını çok beğenerek okumuştum. Ardından romanlarına geçtim. Ancak, Kaçış gibi toplumsal ve siyasal alt-üst oluş dönemlerini anlatan bu romanında da, toplumsal mücadele içindeki gençlere "yanıldılar, çocuklara yazık oldu" mealinde ana fikir bulunması bu romanların güzelim edebi değerini düşürüyor kanısındayım. Yazarın şiirsel bir dili var ve dilimizi büyük bir ustalıkla kullanıyor ve zengin kelime dağarcığı var. Madem meselelere söz konusu gençlerin gözünden bakamıyor, bari hiç yansıtmasaydı kendi siyasal görüşlerini. Yine de, insan ilişkilerini bir dantel gibi işlemesi, insan ruhunun derinliklerine uzanma yeteneği çok az yazarımızda bulabileceğimiz meziyetler.