Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
312 syf.
·
Puan vermedi
·
7 saatte okudu
Rahip
Rahip
Rahip
Sierra Simone
Sierra Simone
Bir rahibin çiğneyemeyeceği kurallar vardır. Rahipler evlenemezler, Hıristiyan cemaatini terk edemezler ve Tanrılarını yüzüstü bırakamazlardı.Kurallara uyma konusunda her zaman iyiydim. Ta ki o gelene kadar. Onun ardından yeni kurallar öğrendim.Benim adım Tyler Anselm Bell. Yirmi dokuz yaşındayım. Altı ay önce kilisemin
Rahip
RahipSierra Simone · Pukka Yayınları · 2024118 okunma
Birçokları anlamayacak olsa da anlatmak zorunda olduğumuz, gecemizi gündüzümüze katarak insanlara hatırlatmakla yükümlü olduğumuz şeyler var. Her ne kadar menfi duyguların coştuğu bir hengâmda, akıl ve analiz gözden düşse de bir okuyan, bir lahza olsun üzerine düşünen birileri olur diye anlatmamız gereken şeyler var. Zira menfi galeyan, tarih
Reklam
Dünya Adil Bir Yer Değil
Bugün dünyadaki 35. yılım, doğum günüm. Cahit Sıtkı’nın deyişiyle: “Yolun yarısı”. Bu zamana kadar yaşadıklarımdan, şahit olduğum binlerce hayat hikâyesinden, kendimce okuduğum kitaplardan, dinlediğim müziklerden, izlediğim filmlerden bir terapist olarak şunları öğrendim: İnsan nisyanla malüldür ve fena halde hüzne, hüsrana mahkûmdur. Her hal
Julius Caesar (MÖ.101-44)
İlk ve en hoşuma giden özelliği solak olmasıdır. Keke­meliği yenmek için sahilde oturup, ağzına çakıl taşlarını dol­durarak saatlerce kendi kendine konuşan ve bu yöntemle ke­kemelikten kurtulan bilgin Cicero’nun öğrencisidir. Dünya­nın gelmiş geçmiş en büyük imparatoru, devlet adamı, şair, kanun koyucu, matematikçi ve yaman bir binicidir. Tepesinin kel olmasından öyle rahatsızdır ki başına defneyapraklarından bir taç takarak gezer. Gururlu, tutkulu, zeki, iradeli, gözü pek bir kahramandır. “İnsanlığın Babası”, “Yenilmez Sezar” gibi lakaplara sahiptir. Epilepsi hastasıdır. Bu özelliğinin onun başarısını engellediği söylense de kaybettiği hiçbir sa­vaşı olmamıştır. Sezar ayrıca biseksüeldir. Daha doğrusu cin­sel tercihinin ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz, çünkü bu konuda kendisinin bir demeci yok, ama tarihçiler, karısı ve çocukları da olduğu için gey demek yerine biseksüel demeyi tercih ediyor. Dünya zevklerine, içkiye ve kadınlara aşırı düş­kün. Bu arada kendisine açılan erkek kollarına da hiç çekin­meden vücudunu teslim edebiliyor. Bu da demektir ki erkek bedeninin o estetik güzelliğine de ayrıca düşkün. Resmen Roma soylusu güzel Comelia ile evliyken, gayri resmi olarak da bir sürü erkekle ilişki kuruyor. Savaş zamanı, isterse ge­celeri bir içoğlanın koynuna giriyor, ama gündüzleri ordunun başına geçip emirler yağdırmaktan da geri durmuyor.
Türkiye tarihinde Gezi Olayları olarak bilinen ve dönemin hükümetine karşı yapılan protestoların ülke geneline yayıldığı günlerdi. Her ne kadar, her bir katılımcının sokağa çıkma nedeni ve attığı slogan farklı olsa da Gezi Olayları, özetle şöyle tanımlanabilirdi: Anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğünün hükümet tarafından yıllardır keyfi biçimde kısıtlanmasına karşı düzenlenmiş, haftalar süren bir toplantı ve gösteri yürüyüşü. Tabii ki bu toplantı ve gösteri yürüyüşü de hükümet tarafından keyfi biçimde yasaklanmış ve orantısız bir polis şiddetiyle bastırılmak istenmişti. Çünkü protesto hakkını elde etmek için protesto düzenlemek de kabul edilemezdi! Ancak göstericilerin, onlara uygulanan aşırı şiddeti hak ettiğini kendi seçmenlerine anlatmak da hükümet açısından önemliydi. Ne de olsa bir sadistler kulübü olarak görünmek istemiyorlardı. İşte bu noktada bir fotoğraf çıktı ortaya. Protestocuların asla Müslüman olamayacağını hatta en az English Defence League kadar Müslümanlardan nefret ettiklerini iddia edebilmek adına çekilmiş bir fotoğraf: Polisten kaçan eylemcilerin bir süreliğine sığındığı, İstanbul’daki bir caminin zeminine ertesi gün boş bir bira kutusu konulmuş, deklanşöre basılmış ve bu kare ülkenin resmi haber ajansı tarafından servis edilmişti. Fotoğrafta da görüldüğü üzere, o camide birkaç saat geçirmiş göstericiler, dolayısıyla sokağa çıkmış milyonlarca insan, çok uzaklarda kilise yakan black metal hayranları kadar din düşmanıydı. İnanmayan varsa, elinde o fotoğrafla resmi demeç veren hükümet yetkililerini dinleyebilirdi.
Sayfa 49 - Doğan KitapKitabı okuyor
70'li yıllarda Türkiye'de de Avrupa'da olduğu gibi coşkulu bir atmosfer vardı. Sol fikirler destek bulmaya, yandaş kazanmaya başlamıştı. Bir tür 68 Mayıs'ı yani... Ama orada, gelenek her zaman daha güçlüydü. Bir tepki hareketi ortaya çıktı. Aşırı sağcılar, Alpaslan Türkeş adında birinin etrafında örgütlendiler. Önce üniversitelerde küçük gruplar oluşturdular, sonra Anadolu'da gençleri örgütlemeye başladılar. Bunlar kendilerine "Bozkurtlar" diyordu. Ya da "Ülkücü Gençler"; dernekleri de "Ülkü Ocakları"ydı.
Sayfa 204Kitabı okudu
Reklam
Osmanlı imparatorluğu'nun ilk büyük aydın kaybı Çanakkale'de oldu. Yüzlerce yetişmiş aydın savaşta öldü,öteki savaşlar daha sonraki yıllarda geriye kalanların bir bölümünü daha aldı. İkinci bir kayıp imparatorluk parçalanınca ondan kopan topraklarda kalan Aydınlardı. Son olarak "Ankara" Egemen duruma geldiği zaman "İstanbul" aydınları bir ölçüye kadar saf dışında tutuldu. Bürokrasi aynı düzeyde kayıplara uğramadı, aşırı fire vermeden yeni devletin yapısına aktarıldı. Böylece yeni devletin merkezinde yeniden bir bürokratik küme oluştu. Atatürk'ün orta yaşlı yardımcılarına pek de entelektüel nitelikte demek elde değildir. Bundan dolayı Atatürk başlamış olan bir akımı bir kuşak ara ile yeni bir ortamda canlandırmak sorunuyla karşılaşıyordu. Bilim üstünde tekrar tekrar durmasını bu açıdan görmek gerekir.
Sayfa 198Kitabı okudu
260 syf.
7/10 puan verdi
·
22 saatte okudu
Türkiye tarihiyle ilgili sağ-sol çatışması genelde insanların 1970'li yıllarda yaşanan halka kadar inen sert gerilimler, ölümler ve 1980 darbesiyle biten süreci anımsatır. Ancak bu romandaki sağ-sol çatışması 1930'lu yılların sonu ve 1940'ların başlangıcından bahseder. Dönemin aydınlarının (Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, nihal atsız) birbirlerini komünist, solcu, sağcı ve aşırı ırkçı oldukları için suçladığı bir zamanda romanın baş karakteri Mustafa Ural'da kendini bu çatışmada bulur. Aslında Mustafa Ural, kitabın yazarın Rıfat Ilgaz'ın kendisidir. Kitapta kendi hayatının geçirdiği evreleri de anlatan Ilgaz, II. Dünya savaşı dönemi Türkiye'sinin panoramasını okuyucuya aktarmaktadır. Öyle ki hepimizin olmazsa olmazı çay konusunda bile ülkede bir kıtlık vardır ve çayı herkes içemez bunun yerine ülkede ıhlamuru kaynatıp içmek moda olmuştur. Rıfat Ilgaz'ın akıcı bir uslupla II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye'nin siyasi durumunu anlattığı Karartma Geceleri kitabını öneririm, iyi okumalar dilerim.
Karartma Geceleri
Karartma GeceleriRıfat Ilgaz · Çınar Yayınları · 20174,437 okunma
Kandiyoti, Türkiyeli kadınlar için, "özgürleşmiş ama doğmamış" diyordu, işte şimdi başımızı kaldırıyor, doğuyoruz. Bu müjdeli haberin, her gün birçok kadının mücadelesinde görebildiğimiz gibi, aşırı kıskanç kocasından boşandık- tan sonra dünyayı dolaşan, "Gezgin Teyze" diye anılan Ayşe Kurucu'da sembolleştiğini görebiliriz. Ayşe Kurucu, TEDX konuşmasında "Topluma karışmak istiyordum" deyip, gençlere "Dışarı çıkın" tavsiyesi verirken, aslında Türkiye'de- ki her düşünceden kadının özgürlük arayışını temsil ediyor.
Sayfa 119Kitabı okudu
İstanbul Türk­çesi ile elit olmanın bizde de birbirleriyle alakalandırıldığının en güzel göstergesi. Gene yakın zamanda sosyal medyaya düşen eski bir kamera arkası görüntüsü, Türkiye'nin şık ve gözde gaze­tecilerinden Uğur Dündar'ın "İstanbul Türkçesi ile adam döv­mesi"nin göklere çıkarıldığını gösteriyor bize. Demek ki şık bir konuşma stili normalde aşırı hassas sosyal medya kullanıcısının şiddet ve küfrü bile sempatik bulmasına yol açabiliyor. Elitler kendilerine avantaj sağlayacak bir dil rejimini sadece modern zamanlarda üretmedi aslında.
Kronik kitap
Reklam
EVLİLİK ÜZERİNE 200.000 Yıldır Çözülemeyen Problem Evlilik, en genel tabiriyle, kanun karşısında dinen ve kültürel adetlere uygun biçimde yuva kurmak isteyen kişilerin birleşmesidir. Elimize ulaşan kanıtlara göre bilinen ilk evlilik milattan önce 2350’li yıllara kadar uzanır. Şahsi tahminim ise boşanmalarında aynı tarihte bulunduğu hatta belki
Gelir adaletsizliği ve aşırı yoksulluk nedeniyle dünyanın en pis ülkelerinden biri olan Hindistan bile Türkiye'nin anca beşte biri kadar çöpü kabul ediyordu. Yakında sadece Avrupa'nın değil dünyanin çöplüğü olacaktık, çünkü artık çöp atılacak ülke bulamadıkları için ABD ve Japonya da çöpünü Türkiye'ye göndermeye başlamıştı. Bu teslimiyetçi zihniyet , Türkiye'nin başına geçirilmiş poşetti!
Sayfa 502Kitabı okudu
Dış siyasette sivri dille yürütülen aşırı davranışlı politikalar yeni Türkiye'ye uygun değildir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.