Kitapta dokuz yaşında bir çocuğun gözünden 1930ların Alabaması anlatılıyor. Harper lee'nin üslubu kitap boyunca çok akıcıydı ve okurken sık sık kelimelerin ustaca kullanımına hayran kaldım. Olayların bir çocuk gözünden aktarılması kitabın dilini daha anlaşılır kılmış. Aslında "Bülbülü Öldürmek" için çocuk kitabı niteliğinde bir yetişkin kitabı diyebilirim. İçerisinde o kadar güzel ve anlamlı mesajlar var ki okurun durup "vicdan, insanlık, eşitlik, ırkçılık" gibi kavramları sorgulamaması elde değil. Bana göre insanlık tarihi boyunca bu kavramların hakkını veremedik, 1930larda insanlığın bu değerlere karşı tavrı nasılsa şu an da aynı, değişen sadece karşı durduğumuz, tavır aldığımız, ayrımcılık yaptığımız durumlar. O zamanlar o bölgede zencilere karşı, tarihin çoğu zamanında yahudilere karşı, şu an müslümanlara, belki türklere belki kürtlere... Maalesef İnsanın olduğu yerde ayrımcılık hep var oldu ve olacak.
Atticus'un dediği gibi
"Sıfatları kaldırırsan geriye gerçekler kalır"
Pek gerçekçi olmasa da kitap boyunca aklımdan her baba çocuklarını Atticus gibi yetiştirebilseydi dünya ne kadar farklı bir yer olurdu acaba diye düşünmekten alıkoyamadım. Belki de insanlığımızı ayakta tutan Atticus gibi babaların, Jem ve Scout gibi vicdanlı çocukların yetişmesi umududur.
Cenap Şehabettin'in şu sözü kitapta vurgulanan sürü psikolojisini çok güzel özetliyor. "Körler ülkesinde görmek bir hastalıktır. "