1395.Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallâhu anhümâ şöyle dedi:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:
"Allah Teâlâ ilmi insanların hâfızalarından silip unutturmak suretiyle değil, fakat âlimleri öldürüp ortadan kaldırmak suretiyle alır. Neticede ortada hiçbir âlim bırakmaz. İnsanlar bir kısım cahilleri kendilerine
Cihadın bütün ibadet ve hayırların üstünde kabul edilmesinin sebebi, dinin ve dünyanın düzeninin ona bağlı oluşu, İslâm'ı yeryüzüne yayma ve insanları Allah'ın dinine davet etme faaliyetinin cihad kabul edilmesindendir. Bu inanç, hangi yaşa gelmiş olurlarsa olsunlar, sahâbîleri hayatları boyunca cihaddan geri kalmama şuuruna kavuşturdu.
Hemdê bê hed bo Xudayê `alemîn
Ew Xudayê da ye me dînê mubîn
Em kirîne ummeta xeyr-ul beşer
Tabi`ê wî muqtedayê namiwer
Ew Xudayê malikê mulkê `ezîm
Daye me mîrasa Qur`ana Kerîm
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem : Dünyalığın için, akşam namazını müteakip üç kere: «Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahilazim, lâ havle velâ kuvvete illâ bi'llâhi'l - âliy- yi'l-azim» de ve buna devam et.
EBÛ ZER el-GIFÂRÎ
أبو ذر الغفاري
Ebû Zer Cündeb b. Cünâde b. Süfyân el-Gıfârî (ö. 32/653)
Servet terâkümü konusundaki görüş ve mücadelesiyle tanınan sahâbî.
Künyesiyle meşhur olduğundan adı âdeta unutulmuştur. Bu sebeple adının Berîr, Büreyr, Yezîd, Yüreyr, babasının adının Seken veya Abdullah olduğu da söylenmektedir. Haram aylarda bile baskın
_Gazeller_
_Keşke uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin.
_Ey bütün maddî varlığından kurtulup, sadece baştan ayağa nür olan azîz varlık, yıldızlar bile seni görüp kendilerinden utanıyorlar. Senin cevherin kuyumcuda müşterilerce pek beğenildi. Yani asaletine, rühî güzelliğine, Hakk aşıkları hayran oldular.
_Avareliği, bir bir şerbet gibi
_Kanatsız uçmaya kalkışma!
_Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm.
_O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma!
_Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Bir zaman iki adam, bir havuzda yıkandılar. Fevkalâde bir tesir altında kendilerinden geçtiler. Gözlerini açtıkları vakit gördüler ki acib bir âleme götürülmüşler. Öyle bir âlem ki kemal-i intizamından bir memleket hükmünde, belki bir şehir hükmünde, belki bir saray hükmündedir. Kemal-i hayretlerinden etraflarına baktılar. Gördüler ki bir cihette
Onyedinci Lem'a
(Zühre'den gelmiş "Onbeş Nota"dan ibarettir.)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
Mukaddime
Oniki sene evvel inayet-i Rabbaniye ile, marifet-i İlahiyede bir hareket-i fikriye ve bir seyahat-i kalbiye ve bir inkişafat-ı ruhiyede tezahür eden bazı lemaat-ı tevhidiyeyi Arabî olarak Notalar suretinde
Mahlukat ne ibadetiyle O'nu yüceltebilir ne de isyanıyla O'na zarar verebilir. Buna iman ediyoruz, hamdolsun.
Bu iki hakikatın bizi vardırdığı yer ise bir müjde
ve teselli kapısıdır, büyük bir onurdur bizler için. O da şudur: Ubudiyet, yani kulluk;insanın fıtratına, özüne, hakikatine dönebilmesi için
Allah'ın insana sunduğu bir
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurur: "Kim dünyada bir günah işleyip de bunun cezasına uğrarsa, Allah adâleti gereği onu âhirette ikinci defa cezalandırmayacaktır. Kim bir günah işleyip de Allah onu örter ve bağışlarsa, Allah kereminden ötürü, bağışlamış olduğu bu günahı âhirette tekrar cezalandırmayacaktır."
Bununla birlikte, günah işledikleri ve buna devam ettikleri halde başlarına bir musîbet gelmeyen gâfiller, Allah'ın kendilerini unuttuğunu, Allah'ı aciz bırakacaklarını ve O'nun kudret elinden kurtulacaklarını sanmasınlar. Zira Allah, istediği zaman istediğini yapacak kudrete sahiptir.
-Ömer Çelik / Hakk'ın Dâveti Kuranı Kerim Meâli ve Tefsiri Cilt 4
Bütün beşeriyyete peygamber olarak gönderildiği halde alt edip susturmak maksadıyla hiç kimse ile mücadele etmemiş, mücadelesi, onlara nazil olan Kur'ân-ı Kerim'i okumakla olmuş ve buna başka bir şey eklememiştir. Zira mücadele mideyi bulandırır ve izâlesi güç olan çeşitli şüpheleri kalbe getirir. Gerçi Resûl-i Ekrem mücadeleden âciz olmadığı gibi onu ashâbına da öğretmekten aciz değildi. Fakat aklı başında fazilet sahibi insanlar, buna kıymet vermezler ve bütün Insanlar kurtulsa da, biz helâk olsak onların kurtuluşu bize bir fayda sağlamaz derlerdi. Onlar bu gibi mücâdeleler ile kıymetli vakitlerini kaybetmezlerken bize ne oluyor da, kıyamet gününde hiç faydası olmayan cedel ile ömrümüzü isrâf edelim?
"Doğrusu Ebubekir, herkesin bildiği üzere aziz ve muhterem bir zâttır. Hilâfete kuvvet ve başka bir yol ile nail olmadı. Vallahi o, nazlandı. Hilafet, ona meftun oldu. O, çekindi. Hilafet, ona sarıldı. Bu bir hediye ve lütuftur ki, Cenâb-ı Hakk, ona ihsan buyurdu ve bir nimettir ki şükrünü Allahu Teâlâ, ona vacib kıldı. Onun emaretiyle bu ümmet dahi Allah'ın lütfuna mazhar oldu. Resûlullah'ın hayatında dahi bu saadet, onun başında dolaştı. Lakin o, buna iltifat etmez ve vaktini gözetmezdi. Allahu Teâlâ mahlûkatını en iyi bilir ve kullarına çok merhametlidir. Haklarında hayırlısını verir. Ebûbekr-i Sıddîk, dâima Resûl-i Ekrem'in sırlarını paylaştığı mahremi, keder ve hüzün ortağı idi.
Mü'minler, onu bilerek burada ittifak etmişlerdir. Şimdi sana bu gün hayırlı ve yarın faydalı olana gel."