1. BÖLÜM
SAİD NURSÎ, NUR RİSALELERİ VE İLİM
1.1. SAİD NURSÎ’NİN TAHSİL HAYATI
Risale-i Nur müellifinin tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde
(...)10
Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan
zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine
ve ledünniyat ve
Hasan-Âli, Mustafa Kemal'in hayallerini gerçek yapabilecek icraatın başına geçebildiğinde ise hiçbir zaman omuz omuza çarpışamadığı "dava arkadaşı" artık aziz bir hatıradan ibaretti.
Aziz Nesin'in Yaşar Yaşamaz karakterli ile yazdığı bir kitap. Filmi de çekilen kitaplardan ayrıca. Aslında hikaye, romandan çok Türk toplumu Türkiye eleştirisi gibi. Bürokratik saçmalıklarla alay ediyor ki gerçekte de var ülkede böyle olaylar. Daha doğrusu vardı. Hala var mı bilmem. Çünkü Türkiye'de değilim artık. Cahil bırakılmış bir
Askeri ve siyasal çevrede Mustafa Kemal, sivil ve entellektüel çevrede de Hasan-Âli irrasyonalizmin hem geleneksel Osmanlı-İslam hem de modern Avrupa türlerini aynı şiddet ve inançla reddettikleri için kendilerini engin bir yalnızlığın içinde buldular. Ulaşabildikleri kulak ve beyinlere genellikle irrasyonalist kanalların açık bulabildiklerinden süzülerek vardılar. Birbirlerini nihayet kişisel olarak buldukları zaman, Mustafa Kemal ömrünün belki de en zor ve en ıstıraplı yıllarının başında bulunuyordu. Hasan-Âli, Mustafa Kemal'in hayallerini gerçek yapabilecek icraatin başına geçe bildiğinde ise hiçbir zaman omuz omuza çarpışamadığı "dava arkadaşı" artık aziz bir hatıradan ibaretti.
Ancak Hasan-Ali'ye "dava arkadaşıyla" tek bir defa omuz omuza gelmek nasib oldu, o aziz hatırayı omuzunda taşımak ayrıcalığına ve bahtiyarlığına ulaştı. Türkiye Büyük Millet MecHsi'nin Atatürk'ün naaşını taşımak üzere kur'a ile seçtiği 12 milletvekilinden biri olarak görevini yaparken hissettiklerini en güzel kendisi dile getirmiştir:
"Biliyor musun, bu ağaçtan kolunu tutarak taşıdığın tabutun içinde kim var? O insan mı? olamaz. O bir cihandı. Fezalara sığmamalıydı; nasıl bir soğuk mahfazanın içinde durabiliyor? Oraya niçin girdi, nasıl girdi? biliyor musun? bilemezsin. Anlıyamazsın. Sen bu muammayı çözemezsin. Önüne bak, işine bak. Taşı, o cihanı bu tabutun içinde belliyerek taşı!..”
Çok sıkıcı bulduğum bir Aziz Nesin kitabıydı. Konu iyi seçilmiş olabilir fakat diyaloglar ve kitabın akışı yarım bırakmaya itiyor. Sabırla okuyanları kendimle birlikte takdir ediyorum. Konuya gelecek olursak, kitap iki ilkokul arkadaşı Ahmet ile Zeynep'in mektuplarından oluşuyor. Çocuk gözünden büyüklere eleştirel bir bakışla yazılmış olan mektuplar. Kitabın sonlarında da belirtildiği gibi büyüklerin dünyasını, ikiyüzlülüklerini, yalanlarını, toplumdaki haksızlıkları, eğitim alanındaki saçmalıkları çocukların penceresinden nasıl göründüğünü ve anlaşıldığını anlatmakta. Yazarın kitabın son sayfalarında yer verdiği anket, ebeveynden (anne babadan) ziyade sadece anneye yüklenmiş rollerin olduğu araştırmalar gerçekten beni hayal kırıklığına uğrattı. Özellikle sayfa 212'de çocuğun kişiliğine ve her şeyine önem vermek konusunda 'baba' lafının hiç yer almadığı gibi bir de "annelerin evde taranmamış saçla, düşük çorapla gezmemesi" gerektiğini yazmış alkol ve sigara kullanan annelerin sevilmediği araştırmalar, sarı saçlı annelerin sevildiği anketler, sinirli olmayan annelerin çocuklar gözünde daha iyi olduğu vs. Tüm bunları okuduktan sonra babaya yönelik neden tek bir araştırmaya yer verilmemiş olması insanı sorgulatıyor. Sanki çocuk sadece anne vasıtasıyla dünyaya geliyor ve tüm sorumlulukları anne yüklenmek zorundaymış gibi bir algı oluşturmuş. İlk ve son Aziz Nesin kitabı.
UNUTULMUŞ ZAMANLARIN ÖYKÜSÜ
Bayram S. Taşkın
Merhaba kitap severler,
*"Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında."
İncelememe beni derinen etkileyen bu alıntıyla başlamak istedim.
Gelelim kitaba.. Kitabımız üç bölümden oluşmaktadır. Kambur Dev'in buruk aynı zamanda komik hikayesi...
Yarımporsiyon düdüğünü öttürüyor. "İçeriii , içeri!" diye bağrıyor. İkinci kısım birinci koğuştakiler gibi ben de heyecanla Yaşar ' ı dinlemek için sabırsızlanıyorum...
İnsanlar hikaye dinlemeyi sever. Hele de Yaşar gibi o anı yaşatarak anlatan bir anlatıcı varsa ...
Kahramanımız Yaşar Yaşamaz hapse düşüyor ve başlıyor başından
Peyami Safa Yalnızız adlı eseriyle tanıştığım bir yazar. Bende bıraktığı etki güzeldi ve Matmazel Noralya yıda okumaya o kitaptan sonra karar verdim. Yaşadığı zorluklar yazarı böyle kasvetli eserler yazmaya sevk etmiş sanırım çünkü uzun uzun ruh tahlilleri iki eserinde de dikkatimi çekti
Eser tıp fakültesini Dördüncü sınıftayken terketmiş Felsefeye merak salmış Ferit adında bir gencin ruhsal çalkantılarını anlatıyor
Baştan sona akıcı bir kitaptı diyebilirim ama özelikle son 30..40 sayfa da Ferit ve arkadaşı Yahya Aziz in diyalogları çok hoşuma gitti ve su gibi aktı. Böyle buhranlı kasvetli birşey okumak istemem diyen arkadaşları bile son 40 sayfa hatrına okumaya davet ediyorum
Herkese iyi geceler ramazan ayı boyunca galiba kitap yorumlarımı gece gireceğim gibi duruyor Kitap taze taze bitmişken hemen yorum girip, kuran okuyacağım o yüzden direk Matmazel Noraliya'nın Koltuğu kitabımın konusuna giriş yapıyorum
310 sayfadan oluşan kitabımız iki bölümden oluşuyor.Birinci bölümde :Karşılaştığı bir takım olağanüstü
Fantastik bir kurgu ama çok da fantastik değil. Böyle bir kitap okumak isteyenler öncelikle çok sevecektir. Fantastik edebiyat bazen aşırı derecede hayali ve uçuk ürün içerdiğinde benim pek okuyasim gelmiyor. Çünkü yazarlar sürekli ve sürekli yeni bir yaratık veya özel güç uyduruyor. Bu kitap öyle değil.
Hayali öğeler çok yok ve kurgu havalarda
Kafkasya'daki savaşın niteliği değişiyordu. Muhafız Alayı'ndan çok sayıda parlak genç asker, düzenli Güney Ordusu'na ve dertlerinden kurtulmak ya da vakit geçirmek için onlarla birlikte savaşan sürgünlere ve paralı askerlere katıldı. Yeni gelen askerler, savaşın gidişatını derinden etkileyecekti. Ordunun tam teçhizatlı olmasına
Üzerine Kırım'ın inanılmaz güzelliğini hatırlatan bir manzara resmi işlenmiş fıncanımdan çay içerken, bazen gözüm dalıyor. Alupka'yı ve burayı yaptıran adamı hasretle yad ediyorum: Adı sonsuza kadar Kafkasya'yla birlikte anılacak olan Kont Mihail Vorontsov . . . Vorontsov, Güney Rusya'nın mutlak hakimi, Genel Valisi ve Güney
“ 1941 yılında İstanbul'da doğmuşum. Piyano öğretmeni bir annenin oğluyum. Müziğe merakım ilk defa … “ tam olarak böyle tanımlıyor Erkin Koray kendini lakin bir farkla, bir eksikle, o eksikliğe de mertçe cevap vererek. Sağdan soldan atıp tutan kalem tutmayı bilmez, öğrenmek mi? Hiç mi hiç istemez tayfaya, “magazin bülteni”ne, o tayfanın
Neden Yazdım? Bu suali kendime tekrar tekrar sorarak cevap aradım. Hakkında bunca kitap ve makale yazılmış Mehmed Akif'i yazmağa teşebbüs ederek acaba lüzumsuz bir işe mi kalkışıyordum? Aylarca düşündüm ve nihayet besmeleyi çekerek yazmaya başladım. Mehmed Akif'i gerçek yüzüyle çok yeni sayılabilecek bir tarihte tanımıştım. Bir
Bu suali kendime tekrar tekrar sorarak cevap aradım. Hakkında bunca kitap ve maka.le yazılmış Mehmed Akif'i yazmağa teşebbüs ederek acaba lüzumsuz bir işe mi kalkışıyordum? Aylarca düşündüm ve nihayet besmeleyi çekerek yazmaya başladım. Mehmed Akif'i gerçek yüzüyle çok yeni sayılabilecek bir cirihte tanımıştım. Bir cumhuriyet nesli