YouTube kitap kanalımda Shakespeare'in hayatı, mutlaka okunması gereken kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/rGxh2RVjmNU
KİŞİLER
Oğuz - Yaşıyor.
Oğuz'un ölü hali - Yaşanacak olan.
Anneannem - O artık bir ölü.
Dedem - O artık bir ölü.
Hamlet - Eski kralın oğlu.
Yaşama sevinci - Hepimizin
Ve ben artık mutsuz bir adamım.
Günler, haftalar, aylar akıp giderken, ben yaşamıyor da daha ziyade vakit geçiriyorum. Ortalık karardıktan sonra pencereden yıldızları izliyorum. Umut etmiyorum, kızmıyorum, üzülmüyorum. Sadece hatırlıyorum.
Kainat türlü biçimlerde kandırmaya çalışıyor beni. Bulutlar ilerliyor, bir ayyaş nara atıyor, bir araba acı acı klakson çalıyor, daldan bir yaprak düşüyor... Orada öyle sabit dururken, her şey beni kimsenin umurunda olmadığıma, unutmayışımın bir anlam taşımadığına inandırmak için yarışa giriyor. Sabırla bekliyorum ki, bütün kozlarını oynasınlar. Ne olursa olsun duruyor, duruyor, duruyorum... Gece bir kez daha aşkım karşısında mağlup dağılırken, kuytu bir köşeden fırlayıveren bir kedi gülümsetiyor beni. Nihayet gölgelerin arasında bir sigara yakıyorum. İşte o an biliyorum ki, roller değişmiş ve şimdi yıldızlar beni izlemeye başlamıştır. Gidip yatağıma giriyor, başucumda duran Küçük Prens biblosuna bakıyorum.
Senden bana kalan her şey gibi kırık, ama asla atamayacağımı biliyorum.
Oyunlarla Yaşayanlar, Oğuz Atay’ın tiyatro eseri. Kısacık toplamda 108 sayfa ama her bir sayfası dolu dolu. Tehlikeli Oyunlar eserine oldukça benziyor ama daha çok içinden bir bölüm gibi… Hani deseler; “Oyunlarla Yaşayanlar, Tehlikeli Oyunlar’ın yayınlanmayan bir bölümüdür, ilk kez iletişim yayınlarından okurun beğenisine sunulmuştur.” Vallahi
Kuldan Rabbe Kırık Bir Dilekçe
Allah’ım… Ey beni yaratan ve bana hayatı veren Rabbim… Kalbim o kadar sıkışmış bir vaziyet içinde ki bazen hep böyle devam edecek sanıyorum. Sonra senin hak olan ayetini okuyor dilim: “Allah sabredenlerle beraberdir” diyorsun ya…İşte o an vazgeçiyorum dünyadan, vazgeçiyorum insanlardan, vazgeçiyorum fani şeylerle
Kendinizden bir şeyler bulacağınızı düşündüğüm ilk hikayem ile sizlerleyim..
"Kadıköy"
...Modaya doğru yürümeye başladım… Kafamı gökyüzüne doğru kaldırdığımda, kapkara bulutlarla göz göze geldim, yağmur damlaları yavaş yavaş suratıma doğru damlıyorken bir anda nefesimi tuttum ve gözlerimi kapattım, o anda ne düşündüm tam olarak
.
Dedeciğim,
Neden ölümü düşündüğüm zaman aklıma siz geliyorsunuz? Hâlbuki, hâlbuki ben de her an ölebilirim öyle değil mi, neden kendi ölümümü değil de sizin ölümünüzü tahayyül ediyorum evvelâ?
Siz, günden güne nasıl da mahçuplaşıyor, sararıp soluyor ve geçmişin sularına nasıl da dalıp çıkıyorsunuz. Yetişemiyorum ki dedeciğim, ben büyüyüp
Penceremden, vuslata ermek için karı bekleyen Köse Dağı seyrediyorum. Hüzünlü. Nasıl olmasın ki, aralık ayında bile güneş bağrını yakarken. Üzerinde uçuşan kuşlar ise mutlu ama bir o kadar da şaşkınlar. Dağın ardına geçip geçmemekte tereddüt yaşıyorlar. Farkındalar, doğa ananın yüreğinde ters giden bir şeyler var.
Gözlerim kanatlanıp dağı
22 Şubat 2018
İstanbul
Ahmed abime;
Mektubuma yeni başlamış gibi görünüyorum değil mi abi, ilk hitap edişimmiş, ilk cümleye başlayışımmış gibi. Yok ama. Sana mektup yazmayı dördüncü deneyişimdir bu. Sen nasıl yazıyordun ki acaba, canından çok sevdiğin Leylin'e? Hiç düzeltmeden içinden geldiği gibi mi, yoksa törpüleyerek mi? Ah, evet. Okudum
"Merhaba. Bu mahallede Fadime Nene diye birisi varmış. Onu arıyorum."
" Fadime Nene'yi hiç duymadım ama az ileride Ayşe Teyze var." diyor sokakta karşılaştığım adam. Teşekkür edip yanından uzaklaşıyorum. Ben ona Fadime Nene'yi soruyorum, o bana Ayşe Teyze var, diyor. Bu, "Buralarda eczane var mı?" sorusuna,
Merhaba 1k ailem!
Nereden başlasam, nasıl devam etsem, sonunu nasıl getirsem diye düşünüyorum. Çünkü o kadar şey var ki yazmak istediğim, o kadar yoğun duygularla okudum ki kitabı. Hatta incelemem oluştu kafamda kitaba daha devam ederken. Bir yandan hiç bitmesin istedim, bir yandan da biran önce bitirsem de yazacaklarımı aktarsam incelememe diye
Tam istediğin gibi artık
Seni yoran,
Ben olmayacağım artık
Çat kapı kapına gelen,
Davetsiz bi misafirdim,
Kaçmana gerek yok artık
Ben olmayacağım artık
Güne seninle başlayıp,
Aslında romancı olmak istiyordum. Ama anlatacağım olaylardan da anlayacaksınız ki romancı olamadım. Şimdi ise burada, çocukluğumdan beri babamla ufak tefek de olsa sorunlar yaşayıp, bir nevi sığındığım bu sessiz evde, saf ve düşünceli bir romancı gibi camdan, az ilerideki bahçede çalışan kuyucu ustası ile çırağını izliyordum. Bu sessiz evimiz
Zaman ilginç bir şekilde yüksekliğe bağlı olarak değişirmiş. Deniz kenarında yaşayan kimse dağ köyünde yaşayana kıyasla daha dinç olurmuş mesela. Çünkü deniz kıyısındaki zaman tepedekinden daha yavaş akarmış. Dünyanın merkezine yakınlıkla ilgili bu formül. Dibe ne kadar yakın, zaman o denli tembel. Bundan ötürüdür ki utancımdan yerin dibine