Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
¶¶ Koşullarım beni oluşturdu, ben acılarımı buldum. ¶¶
Kenneth: "Bir gün odamdayken iki muhterem beyefendi gelip Muhammed Gül ile konuştular. Biri caminin imamı ve diğeri de din adamıydı. Peştuca konuşuyor ve bana bakıyorlardı. 'Namaz kıldığını duyduk' dediler. Muhammed Gül de, 'Evet, kılıyor' dedi. 'İslam'a girdi mi? Neden camiye gelmiyor?' Muhammed Gül biraz
Sayfa 217
Reklam
Lord Daren (5)
"Yüzyıl sadece bir yıldız ışığına tutunarak bekledin. Onlara bir yıldız ışığı ver. Dilek dileme, umut etme şansı ver." Hafifçe gülümsedim. Çenesi titredi, kaşları daha da çatıldı. "Ben gidiyorum." Dudakları gerildi ama bir şey söylemedi. "Su vârisi'ni esir tutmana gerek yok." Karşı çıkmadı. Aksini kanıtlamaya
Ben
İşte beni mahveden bir inancı daha buldum, bir madenimi: “ Ben yeterince alamayanım.”
Sayfa 245 - Mona RomanKitabı okuyor
Benim adım kinyas
Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor… Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım
Ne tür kitaplar olduğunu sorduğumda, aldığım yanıt beni şaşırttı*: - Söylediği her şeyde derin bir karakter buldum, her sözle yeni şirinlikler, yeni zekâ ışınları yüz hatlarından doğuyor ve benim kendisini anladığımı sezdiği için, hatları art arda daha neşeli ve daha açık görünüyordu. Gençken, diye konuştu, romanı sevdiğim kadar başka hiçbir şey sevmiyordum. Pazar günleri bir köşeye çekilip, bütün kalbimle bir Miss Janny'nin mutluluğunu ve musibetini paylaşmaktan ne kadar hoşlandığımı, Tanrı biliyor.
Sayfa 18
Reklam
Bunun peşinden, bir önermenin doğru ve kesin olması için gereken şeyi genel itibariyle inceledim; zira mademki öyle olduğunu bildiğim bir tanesini buldum, bu kesinliğin neden oluştuğunu da bilmem gerektiğine kanaat getirdim. Ve düşünüyorum o hâlde varım'da, düşünmek için var olmak gerektiğini çok açık görmem dışında, hakikati dile getirdiğime beni temin eden hiçbir şey bulunmadığının farkına vararak, çok açıkça ve çok seçikçe kavra- dığımız şeylerin dosdoğru olduğunu genel bir kural edinebileceğime; ama sadece, seçikçe kavradığımız şeylerin hangileri olduğuna dikkat göstermede bir sıkıntı bulunduğuna hükmettim.
‘Allah benimledir, Allah beni görüyor, Allah beni biliyor’
“Seni yaratan Allah’ı zikretmek ister misin?” dedi. Ben: “Onu nasıl zikredebilirim?” dedim. Bana: “Yatağa her girdiğinde dilini oynatmadan kalbinden üç kere: ‘Allah benimledir, Allah beni görüyor, Allah beni biliyor’ söyle” dedi. Ben birkaç gece bunlara devam ettim ve dayıma da bu konuda bilgi verdim. Sonra dayım: “Bunları her gece yedi defa söyle.” dedi. Ben onu da yaptım ve dayıma bunu yaptığıma dair bilgi verdim. Sonra: “Bunları her gece on bir defa söyle.” dedi. Ben bunu da yaptım ve bunun lezzetini kalbimde hissettim. Bir yıl geçtikten sonra dayım bana: “Sana öğrettiklerimi iyi ezberle ve kabre girinceye kadar bunlara devam et! Çünkü onlar sana dünyada ve âhirette fayda verecektir.” dedi. Ben birkaç yıl bunlara devam ettim ve kalbimde onların tadını buldum. Sonra dayım bir gün bana şöyle dedi: “Ey Sehl! Kim Allah’ın kendisi ile beraber olduğunu, kendisini gördüğüne inanırsa, o kişi günah işleyebilir mi? Günah işlemekten uzak dur!”
Sehl b. Abdullah Tusteri ve dayısı Muhammed b. Suvar arasında geçerKitabı okudu
Geçen yıllarda derece alınca beni göklere çıkaran hocalarımız, örtülüyüm diye bana takdir belgesini törenle değil, postayla verdiler. Halbuki bir bilim adamına göre insanın kafasının dışı değil, içi önemli olmalıydı.
Özgürlük için özgürlükleri kısıtlamak, hakça düzen için, haklara engel olmak, ezilmişlikten kurtulmak için ezmek, paylaşım için büyük payları elde etmek, kardeşlik için kardeşi kırmak, dostluk için sürekli düşman yaratmak... İşte beni uçurumun kenarına getiren çelişkiler... Bir şeyler eksikti, ama ne?
Reklam
“Gerçekten gittim mi? Evet dersem yalan olur. Başka memleketlerde, başka limanlarda buldum kendimi, başka şehirlerden geçtim gerçi bu şehir de, ötekiler de aslında dünyanın hiçbir şehriydi. Gidenin manzara değil de ben olduğuma; başka diyarlardaki o ülkelerin beni değil, benim onları kat ettiğime yemin et deseler hayır, edemem. Ben ki hayatın ne olduğunu bile bilmezken, ben mi onu yaşıyorum yoksa o mu beni (“yaşamak” fiili hayatla dolduğunda kazandığı anlamda), bunu bile ayırt edemezken yemin edecek değilim herhangi bir şeye.”
“Ruhum daha rahat uyusun diye hayattan saklanmış sayılmam; sadece hayat değiştirdim, düşlerimde hayattaki tarafsızlığın aynısını buldum. Düşlerim bu konuyu başka sayfalarda ele almıştım irademden bağımsız olarak doğar içimde, çoğu zaman da gücendirir, incitir beni. Kendimde keşfettiklerim genellikle üzücü, utanç verici (belki de içimde bir parça insanlık kalmış utanç da neyin nesi?) ve korkutucudur.”
"En tehlikeli, en istikrarsız günlerimde bir kitap sayesinde dengemi buldum ve kitaplar birer sal misali beni kurtardı."
Neden bilmem, bir sıkıntı var içimde. Artık bıkkınlık geldi, sizi de bıktırdı dediğinize göre İyi de, bu duygu nereden bulaştı bana, Nereden buldum, nereden sahiplendim onu? Ne anlama geliyor, nereden çıktı, bilmiyorum; Bu sersemce sıkıntı öylesine kavramış ki beni Kendimi tanıyamaz oluyorum neredeyse.
Atamın ağzından yel alsın askerliği bırakacağım diyor
''Güçlüklerden bıkıp usandığı da olmuştur, sanıyorum. Akşamları evine giderken kolordu karargâhı yolumun üstünde olduğu için arada bir attan iner, Mustafa Kemal'in yanına gider, lâf atardık. Bir defasında onu yapyalnız buldum. Nuri (Conker) ve İzzettin (Çalışlar) gitmişlerdi. Beni dostça karşıladı: 'Siz şöyle buyurunuz, benim bitirilmesi gereken bir işim var, sonra beraber çıkarız,' dedi. Çok sürmedi, birlikte çıktık. İki yolun kavşağındaki bir çeşmenin yanında birden durdu: 'Hakkı Bey ben askerlikten çekileceğim, bir yere mutasarrıf olup gideceğim,' dedi. Dona kaldım: 'Aklınızı mı kaybettiniz? Olacak iş mi bu? Ben şahsınızda büyük bir kumandan görmekteyim,' deyince, kaba bir küfür savurarak: 'Ben bu heriflerle anlaşamıyorum, onlarla yapamayacağım,' dedi. 'Biraz sabırlı olun. Onların ömürleri uzun değildir. Her şey düzelecek,' cevabını verdim. Beyazkale bahçesine girdik. İçerken hep aynı sözleri tekrarladım: 'Böyle bir şey yapmayacağınızı söyleyin de evime rahat gideyim,' dedim. Güldü.
Atatürk burada kolağası rütbesindeKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.