Türk fatihleri, boyundurukları altına aldıkları halklara hiçbir zaman devletin parçaları olan üyeler gözüyle bakmamışlardır, bunun yerine onları, kendilerine karşı tek sorumlulukları, hiç ses çıkarmadan efendilerinin kendilerinden büyük bir memnuniyetle istediği, çok çeşitli ağır ve ezici vergileri ödemek olan kölelerden ve haraç verenlerden oluşan bir ek bölüm olarak kabul etmişlerdir.
Bu nedenle Türk genel olarak hiçbir sanayi ve ticaret işiyle uğraşmazdı. Atasözü şöyle der: ''Fransız bilimden, Ermeni ticaretten, Türk majestelikten anlar.
O halde Türk, uludur ve böyle olması ona yeter. Ama ne yazık ki çağdaş uygarlığımız zamanında majestelik ve ululuk para etmemekte, geçim kaynağı teşkil etmemektedir, işte bu da neden bu kadar çok sayıda zavallı Müslüman halkın, üzerinde yaşadıkları en bereketli ve en verimli topraklar üzerinde en kara sefalet altında sürünürcesine yaşadığını açıklayan olgudur.
Avcı-toplayıcılarda bedensel cezalar daha az kullanılıyordu, ama diğer bütün toplumlarda başlıca çocuk yetiştirme yöntemi Alice in Wonderland'de (Alice Harikalar Diyarında) şu sözlerle gayet güzel ifade ediliyordu: "Küçük oğlunla azarlayarak konuş ve hapşırınca döv.” Bu toplumlarda egemen çocuk gelişimi teorisine göre, çocuklar doğuştan kötüydü ve zor kullanılarak sosyalleştirilmeleri gerekiyordu. "Sopayı sakınan çocuğunu şımartır" atasözü MÖ 7. yüzyılda yaşayan Asur kralının danışmanına atfedilir ve (Eski Ahit'teki] Süleyman'ın Özdeyişleri 13:24'e de kaynaklık etmiş olabilir."Oğlundan değneği esirgeyen, onu sevmiyor demektir. Seven baba özenle terbiye eder Ortaçağa ait bir Fransız dizesinde şu tavsiye ediliyor: "Çocuğunu küçükken dövmek, büyüyünce asıldığını görmekten iyidir." Püriten papaz Cotton Mather (Increase'in oğlu) çocuğun esenliğine ilişkin kaygıyı öteki dünyaya da genişletiyordu: "Kırbaçlanmak lanetlenmekten iyidir."
Sadece ikna yoluyla, yaygın ve kalıcı bir örgütlenme kuran bir kitle hareketi hemen hemen hiç yoktur. Koyu bir Hristiyan olan tarihçi profesör K. S. Latourette şu durumu kabul etmek zorunda kalmıştır: "Her ne kadar İsa'nın ruhu ve silahlı kuvvetler birbiriyle hiç bağdaşmayan zıt şeylerse de ve bu gerçeği kabul etmek her ne kadar kadar
Bir sömürge eğitimi felsefeleri var. Sömürdükleri ülkelerde o insanlar belli seviyelerde kalsın istiyorlar. Hatta Avrupa'da çifte eğitim standardı var, Fransa'da kullanılan Fransızca bir söz söylemişlerdi: "Ortadoğu için kâfidir." mânasına gelen bir söz.
"Eğer doktora yapan kişi Ortașarklı ise tamam, bu kadar doktora yaptıralım, çok iyi yetişmeden doktor olsun gitsin!" diyorlar. Ama bir Fransız'a o kadar az bilgiyle, az başarı ile o unvanı vermezler. Çünkü kendi elemanlarının iyi yetişmesini isterler. Onlar için atasözü olmuş: "Ortașark için yeterli!"
hayatta en hakiki mürşit, derin bir uykudur! bir Fransız atasözü şöyle der: "Yapacak o kadar çok işim var ki, yatmaya gidiyorum!" beyin için uykunun süresi kadar önemli olan şey düzenidir.
"Düşmanların meslektaşların arasından çıkar." Bu, Fransız varyete sanatçılarına özgü bir durum değildi. Arap-Endülüs müziğinde de vaziyet aynıydı; başınıza en kötü şeylerin gelmesini isteyenler hep aynı meslekten olanlardı."
Avar hükümdarı Bahu Bike Hanım'a haber gönderen Gazi Molla, ondan kafir işgalcilere karşı destek talep etti ancak Bahu Bike bu talebi reddetti. Han'ın ölümünden sonra idareyi ele alan bu dirayetli kadın, üç oğlunun naibi olarak görev yapıyordu. Kocası, yıllar önce topraklarını Ruslara vermişti. Bahu Bike, bu toprakları Rusların adına