Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
MERHABA Gün açar, Karın verir yağmurlu toprak. İncesu Deresi, merhaba. Saçakta serçeler daha çılgındır, Bulutlarda kartal, Daha çalımlı. Koparır göğsünden bir düğme daha, Tezkere bekleyen biri. İncesu Deresi, merhaba.
Seve seve itiraf edeyim sana, zira bu konuda bana söyleyeceğini biliyorum, çocuklar gibi gününü gün eden, oyuncak bebeklerini yanlarında sürükleyen, soyup giydiren, annenin şekerli ekmeği sakladığı dolabın çevresinde büyük bir saygıyla sessiz dönenen, arzu ettikleri şeyi en sonunda ele geçirince, avurtlarını şişire şişire yiyerek, daha daha! diye bağıranlar en mutlu kişilerdir. - Bunlar mutlu yaratıklar. Paçavra uğraşlarına ya da giderek kendi meraklarına muhteşem isimler vererek, bunları insansoyuna onların iyiliği ve refahı diye satanların da keyfi yerindedir. - Ne mutlu, bunu yapabilene! Ama huşu içinde bunun insanı nereye götürdüğünü görense, tuzu kuru vatandaşın, kendi küçük bahçesini budayıp cennete çevirdiğini, mutsuz olanın bile, sırtındaki yükle ahlayıp oflayarak ilerlemeye çalıştığını ve hepsinin, şu güneşin ışığını bir dakikacık daha uzun görmek için aynı isteği duyduğunu bilense -evet, o sakindir ve kendi içinde kendi dünyasını kurar ve bir insan olduğu için, o da mutludur. Sonra, ne kadar darda olsa bile, yüreğinde yine hep özgürlüğün ve istediği zaman bu zindanı terk edebilmenin tatlı duygusunu taşır.
Sayfa 12
Reklam
Bayılıyorum böyle insanlara ruha şifa gibiler
Hayatını bensiz, benimle olduğundan daha kolay kurabilirdin. Dünyada kendine yer edinmek için kimseye ihtiyacın yoktu. Doğal bir güce, ilişki kurma ve düzenleme yeteneğine sahiptin; mizah Duygun vardı; rahattın ve her durumda başkalarını da rahat ettiriyordun; yakınlaştığın insanların hemen sırdaşı oluyor ve onlara yol gösteriyordun. Başkalarının sorunlarını şaşırtıcı bir çabuklukla seziyor ve kendilerine açıkça görmelerine yardım ediyordun. Londra'da haftada bir sterlin ile yaşayan Savaş dulu çok yaşlı bir hanım aracılığıyla sana her gün mektup yolluyordum. Bu yaşlı hanımı çok seviyordun. Mektuplarım Sevgi doluydu. yolumu bulmak için sana ihtiyacım olduğunun senden başkasını sevemeyeceğimin farkındaydım.
kendisini bu ülkede hapsedildiği duygusundan kurtaramayacağını, yaşamının en sıkıntılı gecesini orada, o gün geçireceğini, 22. kattaki odasının terasından kendisini atma saplantısıyla, uykusuzluk içinde bunca çırpınarak savaşacağını da bilemezdi. Nasıl olmuştu da, güçlü sandığı içyaşamı, bir gün içinde böylesine dibe vurmuş, onu ölüm düşüncesinin kıyısına getirmişti. Apaçık görüyordu ölüm düşüncesinin burada kalıp bütün parasının da savrulmasıyla içine düşeceği hapsolmak, Avrupa kara parçasına dönememekten geldiğini. İnsanını bilmediği, onu izleyen ikinci bir yaşamı daha vardı, işte o yaşam, kendiliğinden en zayıf düştüğü bir anda üzerine karabasan olarak çullanıyor, yaşamış yazarın öykülerinde yazdığı ürkünç bir parçalanışın kıyılarına sürüklüyordu.
Sayfa 92 - 1. Baskı Şubat 2006 İmge KitapeviKitabı okudu
Bir gün, daha ikinci ya da üçüncü dersteyken çocuk gülümsedi. Grigori onu gözlüğünün altindan hiddetli bir bakışla süzdü -Ne oluyorsun? Hiç. Tanrı birinci gün dünyayı; dördüncü gün de güneşi, ayı, yıldızları yaratmış. Öyleyse birinci günkü ışık nereden geliyordu?
Tanıdım Seni
Seni yalnızlığından tanıdım Kirpikleri kırık çocuk Çiğneyip durduğun dudaklarından. Gözlerin küllenmiş yangın yeriydi Bir eylül göğünün bulut kümeleri Donuk bakışlarında Hüznün nasıl da benziyordu Benim ilk gençliğime.
Reklam
Kaydefa heykelinin yüzü kuzeye dönüktür. O tarafta bir metin kule vardır ki orada bir hazine saklıdır. İşte bu yüzden Kaydefa o hazineye bakar, onun tılsımıdır, diye söylerler. Hakikaten de o kule, burç ve duvarlardan daha ziyade dikkat ile istihkam üzre bina edilmiş metin bir kuledir. Ve bu kale kapısından elli adım uzaktaki kapı önünde ibret verici bir ağaç bulunmaktadır. Yeryüzünde o kadar yer gezdim, o şekilde tuhaf bir ağaç görmedim. Çitlembik ağacına benziyor amma bundan öyle bir halis yağ çıkar ki yetmiş iki derde devadır. Yapraklarının yaradılışı benzersizdir. Amma Yanvan-ı Yunan tarihinde "Kaydefa Ana kendi eliyle dikmiştir" diye yazmaktadır. Hakka ki filizleri nice bin yıl yaşamış olan ağacın işaretini verir; hala daha taptazedir. Hıristiyanlar bir tane kuru yaprağı için bin taze can verirler. Kimse bilmez ki neylerler. Kaydefa heykeli de daima bu ağacı seyreder haldedir. Defineciler de bu ağacı rahat bırakmazlar; her gün dibini ve etrafını kazıp mal bulmaya çalışırlar. Sabahleyin ise kale neferleri kazılan bütün yerleri takrardan kapatırlar. Bu denli görülesi, bambaşka bir ağaçtır.
Faşizm
Bürokrat kapitalistler, halkı ulusal şovenizm ve burjuva popü lizm kışkırtmaları ile aldatmanın özel işlevini yerine getirirler. ABD emperyalizmi, feodalizm ve bürokrat kapitalizminin kötülüklerine karşı ulusal kurtuluş ve halk demokrasisi için mücadele eden dev- rimci hareketi parçalayıp bozmak için parlamenterizmi kullanırlar. Çaresiz
Bay Y, ne zamandır düşündüğü üzere birtakım radikal ka- rarlar aldı. İşinden hemen istifa edecek, sevgilisinden ayrılacak. Acaba bunlardan hangisini öncelese? Kısa bir süre tereddüt et- tikten sonra, ilkin işinden ayrılmaya karar veriyor. Ama bunu kendisinden çok daha genç, sevimsiz, küstah patronuna yüz yüze ya da telefonda beyan etmek istemiyor. Ondan işitmesi ola- sı sert karşılıklarla baş edebilecek, ona cevap yetiştirebilecek bir ruh hâlinde değil hiç. Onunla muhatap olmayacak, adam sırası- na koymayacak, onun astı konumundaymışçasına bir pozisyona sokmayacak kendini. (Gerçekten de öyle olmasının bu noktada en ufak bir önemi yok.) Bir süredir gözetlenmekten ve ofisin ka- otik kalabalığından fazlasıyla rahatsızlık duyuyor. Kendini hiç de oraya ait duyumsamıyor. Galiba en iyisi ertesi gün ve izleyen günlerde işe gitmemek. Muhtemelen yarın arayıp işe neden gel- mediğini, hasta olup olmadığını, öyle olsa bile öncesinde neden kendilerini arayıp haber vermediğini sorarlar; o da bundan sonra çok istese bile oraya katiyen gelemeyeceğini, bir şeylerin onu zınk diye durduracağını, olduğu yere çivileyeceğini, çünkü işyerine ve çalışma sistemine bir türlü alışamadığını, kendisini o ortamda nedense rahat, mutlu hissedemediğini, dikildiği toprağı yadırgayan otantik bir bitki gibi hızla sararıp solduğunu, çürü- düğünü falan söyler bir çırpıda. Ne kadar da kolay, öyle değil mi? Hayatta bazı şeylerin bu kadar kolay halledilebilmesi hoşnutluk verici, aynı ölçüde de şaşırtıcı bize göre.
Aşk? Daha yollarda sakin durmamıştı bir türlü. Kabına sığmamıştı. Bir yarısı yollarda kayboldu. Getirebildikleri ancak öbür yarısıydı. O gün bugün yeryüzü kelimeleri yetersiz, aşk bu dünyada kusurlu.
Sayfa 225Kitabı okudu
Reklam
Dünya geçmişte daha hızlı dönüyordu. Giderek dönme hızı yavaşladı ve yavaşlamaya devam ediyor. Yaklaşık 140 milyon yol sonra bir gün 25 saat olacak.
TUTARSIZLIK
Beraber olduğu ya da yakını olan narsisti iyileştirmeye çalışan, onun psikanalizini üstlenen birey, narsisti kendisine uzun uzun tarif ederek, ona neyi neden yaptığını izah ederek, bıkmadan usanmadan dil dökerek narsistin radyosuna her gün kanal ayarı yapar. Gel gör ki arkasını döndüğü anda radyo cızırdamaya ve birdenbire kanal değiştirmeye başlamıştır bile. Narsist birey şu an sana hak veriyor, bir daha yapmayacağına yeminler ediyor olsa bile birkaç saat sonra fabrika ayarlarına dönmesi işten bile değildir.
Şimdi ömrünü bitmiş say, ömrün bitmiş de sen yalvarmış , yakarmışsın, sana gözyaşların için cabadan bir gün daha vermişler.. işte şu anda da o bir tek son günün içinde bulunuyorsun.. işte o son günde ne yapacaksan, her gün onu yapacaksın.
Birden öğretmene: - Anan seni kimin yanına koydu da gitti İstanbul'a diye soruverdi. Öğretmen, Fadiş'in sandığından daha dolu bir çocuk olduğunu anladı: - Ablam bakıyordu bana, deyip, sözü değiştirdi. Fadiş o günden sonra, öğretmenini çok sevdi. Çünkü, ikisinin de birbirine benzer yanları vardı. Fadiş, bu benzerliği çok benimsemişti. Bir gün, bahçede öğretmenin yanına yaklaştı: - Öğretmenim, ablan seni dövüp evinden kovar mıydı? diye sordu. Genç öğretmen, şaşkınlıkla kekeledi: - Ne zaman? Fadiş soğukkanlılıkla: - Anan seni bırakıp İstanbul'a çalışmaya gittigi zaman...
Sayfa 141 - Altın Kitap, 48. basım/ Mart 2009Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.