CELAL ŞENGÖR'ÜN TAVSİYE ETTİĞİ FİLMLER
• Those Magnificent in Their Flying Machines (1965)
• Memphis Belle: A Story of a Flying Fortress (1944)
•James Bond (Bütün Filmleri)
•My Fair Lady (1964)
•The Sound of Music (1965)
•Star Trek (Bütün Filmleri)
•Tora! Tora! Tora! (1970)
• Operation Crossbow (1965)
•Corelli's Mandolin (2001)
•Around The World in 80 Days (2004)
•Close Encounters of the Third Kind (1977)
•In Search of the Castaways (1962)
•Zorba (1964)
•Indiana Jones (Bütün Filmleri)
Duygular bulaşıcı olabilir. Siz gülünce, bütün dünya sizinle birlikte güler; durum komedilerinde gülme efekti kullanılmasının ve kötü komedyenlerin şakalarını kahkahaları anımsatan bir davul efektiyle sonlandırıp komik etki yaratmaya çalışmasının nedeni de bu. Düğünlerde ve cenazelerde gözyaşlarının gözyaşlarını tetikleyip yayması, neşeli bir partideki dans etme dürtüsü, bomba korkusunun yarattığı panik ve dalgalı denizde teknelerde yaşanan mide bulantısı salgını; bunların hepsi duyguların bulaşıcılığına verilebilecek örnekler. Duygusal salgınların daha hafif bir türü vekil yanıtları kapsıyor; bir atlet sakatlanınca duygudaşlık hissiyle irkilmemiz ya da James Bond bir sandalyeye bağlanıp tokatlanınca ürküp geri çekilmemiz buna örnek verilebilir. Bebeğe elma püresi yedirmeye çalışırken ağzımızı açmamız türünden motor taklitçilik de bunun bir başka örneği.
İnsan güneşle arasına bir kitap koymalıdır. Kuzey Afrika'da dirim bu özgün yorumunda anlaşılmaktadır ki, yoksa herkes herkese koyabilir, ko, koma, ko, koma, ko, koma, vs vs vs vs vesveseli kuşlar böyle ötüyorlar! Karşıtlığın da bir ritmi var, kanıksanması gerekli, YOKSA cinayetler, cinayetler ürkünç bir kan devinimi. Öç bitimsiz; Ece bana "Tanrı yoksa herşey mübahtır" diyorsun sen demişti. Oysa ben "Tanrı varolduğu için herşey mübahtır" diyorum. Garip bir din anlayışı işte. Bu daha çok şu demek, eğer 8 ile 9 sayıları arasında gidip gelen ilahi düğümler tanrının kanıtı sayılabilirse ve 1 de birşeyse-bu alıcı vericilik bu şebeke bu cereyan ve cerahat ürkünç ama kaçınılmaz.
Sorun: "James olmayan Bond da" demiş ya, bu vahşetin içinde bir yöntem bulmak 007 değildir. Ah benim Jipon öfkem
"Mizojini, yani kadına duyulan nefret, Batı toplumlarının dünya görüşlerini temellendiren Eski Yunan filozoflarının gökyüzünün yüksek katlarındaki ışıklı düşüncelerinden, 19. yüzyıl Londra'sının karanlık sokaklarına ve Los Angeles'ın otoyolda kadın cesetlerinin kanlı izlerini bırakan seri katillerine kadar uzanan yolda pek çok farklı biçimde gelişme göstermiştir. 3. yüzyılın Hıristiyan estetiğinden Afganistan'daki Taliban rejimine kadar bu nefret, hep kadına yöneltilmiş ve onları bir cins olarak bastırmaya çalışmıştır. Tarihte en azından bir kere, ortaçağın sonlarında cadı avlarında bu nefret bir katliama dönüşmüş ve Avrupa'da yüz binlerce (bazı tarihçilere göre milyonlarca) kadın yakılarak öldürülmüştü. Hem uygarlığın yetiştirdiği büyük ve ünlü sanatçıların eserlerinde hem de modern pornografinin en bayağı resimlerinde hep bu nefret duyulan kadın motifini görüyoruz. Kadına düşmanlığın tarihi gerçekten, bin yıllar boyunca süren ve Aristoteles'i Karındeşem Jack'e, Kral Lear'ı James Bond'a bağlayan kendine özgü bir nefretin tarihi."
Robotlar James Bond filmlerinde kötü rolde Pot ve Einstein'ın bir kombinasyonuna dönüşüp ortalığı altüst etmeyecekler. Halı temizleme robotları, çim biçme robotları tulum giymez ve günaydın efendim demezler. Kucuk fonksiyonel disklerdir. Bu kitabın yazarları, yapay zekâdan ziyade doğal aptallığın önümüzdeki 50 yıl içinde giderek daha
yaygın hale gelecek olan makinelere ve zekiliğe (akıllı olmaya) nasıl bir zarar vereceği konusunda daha endişelidir.
Seyit Abdülkadir ve arkadaşları, gizli komiteleri adına İngilizlerle de temasa geçmişler ve onlardan yardım istemişlerdir.Ancak burada, James Bond romanlarına taş çıkartacak orijinallikte bir olay cereyan etmiş ve Seyit Abdülkadir, İngiliz ajanıdır diye bir Türk ajanla pazarlık masasına oturmuş, onunla anlaşmalar hazırlamıştır. Bu Türk ajan
"Federaller böyle işte. Bilgi güçtür derler ya. Onlar da bu yüzden saklıyorlar bildiklerini. Aptal maço oyunları bunlar Sen, ben, Allahın belası James Bond'lar için birer piyondan farksızız.."
İlk James Bond filmlerinde peşine düşülen bombalar gibi, erkekler dişiler için kavga eder ama dişiler, eş ve annelikleri hariç nadiren hikayeye girer. Bütün kararları erkekler alır, bütün dövüşleri onlar yapar- evrimin çoğunun da onlardan kaynaklandığı ima edilir.